Orta, Daha Çok Orta

Sefa Özçelik
STANDART
Published in
4 min readAug 28, 2018

Uzun süredir Beşiktaş’ın eskiyi aratan oyununa kafa patlatıyorum. Neden oyunumuz geriye gidiyor? Neden eskisi gibi keyif veren bir futbol oynayamıyoruz? Nerede hata yapıyoruz? Kendimce bazı cevaplarım var.

Samet Aybaba ile başlayıp Slaven Bilic ile devam eden yeni kadro ve oyun inşası sırasında rakip takımlar için nispeten kolay lokma olarak görülmenin bazı avantajları vardı. Genç oyuncularımızdan şampiyonluk gibi baskı yaratacak beklentilerimiz yoktu. Ve rakipler bu kadar kapanmıyordu, haliyle Beşiktaş hızlı ve akıcı hücum oyunu oynayabiliyordu. O dönemin Beşiktaş’ı şimdiki Beşiktaş’ın topla oynama oranının yanına yaklaşamazdı, ama ceza sahasına girme, hücum çeşitliliği ve topun kıymetini bilme konusunda çok daha iyiydi.

20152016. Şenol Güneş Beşiktaş’taki ilk sezonunda halihazırda göbekten hücumu çok iyi oynayan kadroya biraz daha özgürlük verdi ve kadroya Mario Gomez gibi net bir bitirici de eklenince son yılların en keyifli şampiyonluğu geldi. Bir süredir birlikte oynayan Olcay-Atiba-Oğuzhan-Sosa-Gökhan Töre ve Cenk omurgası üzerine inşa edilen takım hem göze hoş gelen bir futbol oynuyor hem de sonuca gidiyordu.

Mario Gomez uzun boylu ve iyi kafa vuran bir forvet ama Beşiktaş’ta attığı gollerin sadece 4'te 1'i kafa ile. Yani 2015–2016 Beşiktaş’ı kolaya kaçmayıp dersini iyi çalışan bir takımdı. Bugün aynı yolda olduğumuz söylenemez.

Sonrası başkanın da bahsettiği “sat sat sat dönemi” başladı. Malum; Beşiktaş hem yarışmak hem de gelir elde etmek zorunda. Bunu iki şekilde yaparsınız; Ya giderleri azaltırsınız, ya da gelirleri artırırsınız. İlk geldiğinde “Feda” ile giderleri kısan yönetim, gelen şampiyonluk ve yeni yuvamız Vodafone Arena ile beraber gelirleri artırma yoluna gitti. Teklif gelen oyuncuları satıp, düzenli Şampiyonlar Ligi’ne katılabilmek için kiralık yıldızlarla kadroyu takviye ettik.

2016–2017. Şenol Güneş’in Beşiktaş’taki ikinci senesinde taktik anlayışta Oğuzhan’lı bol paslı oyundan Quaresma’lı bol ortalı oyuna doğru bir dönüştüm yaşandı. Talisca ve Aboubakar’ın bireysel performansları ile beslenen Beşiktaş hücumları Beşiktaş’a bir “B” planı kazandırmıştı. Beşiktaş kendini fazla yormuyor ve artık daha direkt hücum ediyordu. Şampiyonluk, eleştirilerin önünü kesse de bir şeylerin eksildiği seziliyordu. Neyse ki Marcelo vardı. Onun sayesinde top en azından ortasahaya kadar güvenli bir biçimde ulaştırılıyordu. Onun da oyuna katkısı en çok takımdan ayrılınca anlaşılacaktı.

2017–2018 sezonunda kağıt üzerinde belki de son yılların en kaliteli kadrosu kurulsa da Şampiyonlar Liginde rekor üstüne rekor kıran takım ligde olmayacak puan kayıpları yaşadı. Transfer, oyuncuların kalitesi kadar takımın nasıl bir oyun oynadığını da göz önüne almayı gerektirir. Beşiktaş eski göze hoş gelen oyundan vazgeçmek zorunda kalmış ve direkt sonuç odaklı bir oyun oynamaya başlamıştı. Beşiktaş’ın yeni gol arama biçimi Quaresma’nın ortalarına ve Talisca’nın sürpriz şutlarına emanetti. Cenk’in ayrılışı sonrası Negredo ve Love yeterli katkıyı veremedi. Beşiktaş’tan puan almak isteyen her takım birbirinin kopyası gibi göbeği kalabalık tutup Beşiktaş’ın kanatlara açılmasına izin verdi. Neticede şampiyonluk ve şampiyonlar ligi kaçtı. Kutuplaşmalar başladı.

Burada duralım. Sezon başladı, gidişat hoş değil. Transfer tahtasının kapanmasına az kaldı. Yapılacak takviyelerden umutlu olmak dışında fazla alternatifimiz yok. Şu an Beşiktaş kadrosu 2015–2016 sezonundaki kadrodan daha zayıf veya daha değersiz değil. O gün de kadroda bazı eksikler vardı bugün de var. O dönemle bir kıyas yapalım.

1- Öncelikle eski iştahımız yok. Daha doymuş ve daha yaşlanmış oyunculara, teknik ekibe, yönetime ve taraftara sahibiz. Feda sezonundan sadece birkaç oyuncu kaldı. Son yıllarda ciddi sirkülasyon oldu.

2- Transferleri her kim yapıyorsa bir planlama hatası var. İyi oyuncular var ama iyi oyun yok. Giden oyuncuların yerine onlara oyun tarzı olarak hiç benzemeyen oyuncular geliyor. Her sene en iyi oyuncularımızı satıyoruz ama yerlerini doğru oyuncularla dolduramıyoruz. Pasör on numara satıp şutör on numara alıyoruz. Solak çevik stoperi gönderip, sağ ayaklı ağır stoper getiriyoruz. Gomez gidince Aboubakar, Sosa gidince Talisca geliyor mesela… Şenol Hocaya “hocam malzeme bu, yap işte bir şeyler” deniyor olamayacağına göre, taktiksel anlamda sanırım hocanın da kafası karışık.

3- Artık oyun planlarımız deşifre oldu. Ezberlendik. Eskiye nazaran önlem alınması kolay bir takımız. Defanstan pasla çıkamıyoruz ve rakibi şaşırtamıyoruz. Cılız oyun kurucuyu marke et, kanat oyuncularını çizgiye doğru kovala ve gelen ortaları savuştur. İşte Beşiktaş’ı savunmak bu kadar kolay.

4- Daha önce de defalarca anlattım; Futbol bizimki gibi ülkelerde insanları oyalamak için elzemdir. Devamlı şampiyon olup ülkenin yarıdan fazlasını yasa boğan bir Beşiktaş istenmez. Şampiyonluktan uzakken herkesin 2. takımı olan Beşiktaş şampiyon olup kendi yerini bulunca itici, şımarık, kollanan takım ilan edilir. O yüzden bazen attığı goller verilmez, biraz canı yakılır. Yaratılmaya çalışılan çakma el-klasiko’yu beslemenin yolu da Beşiktaş’ı doğramaktır. Ama hakemlerle, ama kurullarla-kurumlarla, ama basın üzerinden… Beşiktaş’ı yıpratmak belki de kimilerine göre memleket meselesidir.

Bakalım topu taca atma konusunda Tolga kadar mahir olmadığını düşündüğüm yeni kalecimiz Loris Karius, Olası pasör 10 Numara ve belki de hareketli bir forvet, hatta neden olmasın kronik sakatlığı olmayan sağ ayaklı sağ bek transferleri sonrası oyunumuz nasıl bir değişim gösterecek. Bana kalsa Fatih, Orkan, Güven, Umut, Dorukhan direkt ilk 11'e yazılmalı. Heyecan istiyorum ben!

--

--