Sözlük Gündemi-4

skenderbey
STANDART
Published in
7 min readNov 7, 2017

Merhaba.

Biliyoruz ki Sözlük Gündemi’nin yeni sayısını büyük bir iştahla bekliyorsunuz (umarım öyledir). Biz de sizlere layık yeni yazılar için didinip duruyoruz. Gördüğünüz gibi yeni yazı çıkmıştır. Peki nasıl çıkmıştır? Gördüğünüz gibi zamanla çıkmıştır. Çıkmışsa çıkmıştır, çıkmamışsa çıkmamıştır. Çıktı da biz çıkmadı mı dedik? Bunlar bir takım uydurma laflardır. Görünen köy … uzakta değildir.

Bu yazıda 62951413 (evet arkadaşımızın takma adı bu, telefon numarası değildir, tuşlamayınız) ligde önümüzde sarıdan yeşile dönen ışıkları işaret edecek. erebosss BEŞİKTAŞ’ IN TAKTİK DEĞİŞİM VE GELİŞİMİ’nin ikinci bölümüyle karşınızda. balevso ise 2017–2018 SEZONU BEŞİKTAŞ’INA GENEL BİR BAKIŞ atarak, mevcut sorunlar kaynağı konusuna ışık tutmaya çalışacak. İyi okumalar.

YEŞİL IŞIK (62951413)

Beşiktaş benden bu kadar dedi ve yola ‘’feda’’ ile çıktı. Gerçeklerle yüzleştik, sabır gösterdik ve bugünlere geldik. Bunların nasıl olduğunu ana hatlarıyla sıralayacak olursam;

1) Fikret Orman’ın başkan seçilmesi,

2) Dibe vurmuş Beşiktaş’ın Vodafone gibi uluslararası bir güçle el sıkışması,

3) Yeni stadımız Vodafone Park’a (aynı yerde) kavuşmamız,

4) Şenol Güneş ile başlayan zirveye yürüyüş.

İtiraf edelim; İMKB’de işlem gören üç büyük kulüp de mali olarak komada. 220 milyon €’ya transfer yapılan bir dönemdeyiz ve en azından hayatta kalmaya devam etmenin formülü belli. Ligde şampiyonluk ve Şampiyonlar Ligi’ne (mümkünse tek başına) gitmek.

Bu formül masadaki tüm parayı almak, haliyle de diğerlerini masadan eli boş kaldırmak demek. Bunu yaptığımız sürece gelecek Beşiktaş’ındır.

Bu sezona da üçüncü kez şampiyonluk için başladık fakat ligde Fenerbahçe deplasmanı ile birlikte sıkıntılı bir döneme girdik. Burada sıkıntıyı yaşamanıza sebep olan üç faktör var;

1) Şampiyonlar liginde denk bir grup kurası ve arkasından gelen üç haklı galibiyet ile camianın ister istemez gözünü yukarılara dikti. Oynadığımız üç maçta da grubun birinci torba takımı gibi ve en tecrübelisi gibi oynadık. Özgüvenimiz var, Şampiyonlar Ligi tecrübesi üst seviyede oyuncularımız var, takımın geneli de artık buralarda bocalamıyor. Hedefimiz birinci çıkmak olmalı. Ancak buna bağlı olarak da lige istediğimiz kadar odaklanamamak birinci sorunumuz.

2) Saha içi ve saha dışında yapılan haksızlıklar.

3) Bizim kendi yaptığımız yanlışlar. Bu sıkıntıların çözümü tüm camianın bildiği basit bir gerçeğe dayanıyor. Beşiktaş tarihinin hiçbir döneminde saha içi ve dışında her türlü kavgadan, çirkinlikten en ufak bir kazanım sağlamamıştır. Mesele bunu sağlayamamak değil, bu yolu kendimize asla yakıştırmayışımızdır. Olması gereken de budur.

Alanya galibiyeti, sarı ışıkta duran Beşiktaş’a tekrar yeşil ışık yakan bir maç oldu. Negredo da güzel bir başlangıç yaptı. İki kulvarda başarı için yeterli kadromuz var. Herkesten fayda almamız gerek sadece. Galatasaray’ın mevcut kadro ile ligi ilk iki sırada bitireceğini düşünmüyorum. Fenerbahçe’nin ise farklı problemleri var. Futbolundan başka saygı duyduğum bir şeyi olmasa da Başakşehir halen en önemli rakibimiz. Tabi devre arası takımların yapacağı takviyeleri de görmek lazım ama her şeye rağmen en iyi takım biziz ve en çok biz istersek şampiyon olacağız. Yeter ki işimize odaklanalım. Yıllardır ligdeki en iyi arkadaşlık bizde. Fakat bu sezon eskisi kadar huzurlu bir ortam olduğunu düşünmüyorum takımda. Bu problemler çözülmezse sıkıntı yaşayacağımız kesin. Umarım bunlar için de gereken yapılır.

BEŞİKTAŞ’ IN TAKTİK DEĞİŞİM VE GELİŞİMİ -2.BÖLÜM (erebosss)

2013–2014 sezonu başlarken Beşiktaş, teknik direktör olarak, uluslararası seviyede parlattığı futbolculuk kariyerinin ardından Hırvatistan Milli Takımı ile oldukça önemli işlere imza atan Slaven Bilic’ i tercih etmişti. Bilic, önemli bir savunma oyuncusu olmasının yanı sıra çok yönlü kişiliği ile de Beşiktaş’ın özlemini duyduğu bir çok konuda camiaya ilaç gibi gelmişti. Galibiyeti menemen partileriyle kutlayan Beşiktaş’ın başında, formayı sosyalist bir anlayışla dağıtan yeni bir teknik direktör vardı.

Yeni teknik direktörü ile UEFA ön elemelerinde Tromsö eşleşmesinden zor da olsa gruplara kalan takım olmayı başararak çıkabilen Beşiktaş’a, sezonun ilk kötü haberi Avrupa Kupaları’ndan gelen men cezası olmuştu. Camiada moraller bozulmuş, bir anda Avrupa Kupaları’nın dışında kalınmasıyla kadronun sezon içerisindeki en önemli motivasyonlarından biri ortadan kalkmıştı.

Henüz bu olayı tam olarak sindiremeyen camia ikinci şoku ise Galatasaray derbisinde son dakikalarda sahaya giren taraftarı sebebiyle yaşayacaktı. Son dakikalarda takım baskıyı kurmuş ve skoru 2–2’ ye getirip maçtan en azından bir beraberlikle ayrılmak için gerekli tempoyu yakalamışken, hiç sebepsiz yere sahaya giren taraftarlar sebebiyle Beşiktaş, 3–0 hükmen mağlup ilan edilmişti. Beşiktaş, yine sezona erken havlu atmanın eşiğindeydi.

Yeni teknik direktörümüz Bilic ile yeşeren umutlar, yerini bir anda yerini Avrupa Kupaları’ndan elenmiş, siyasi bir tribün grubunun yarattığı krizle derbiden hükmen mağlup ilan edilmiş olmanın verdiği buhrana bırakmıştı.

Bilic’in Beşiktaş dönemi başlangıcında ilk hamlesi, takımın kesintisiz bir hücum futbolu oynamaktan vazgeçmesi olacaktı. Beşiktaş, birbirine görünmez iplerle bağlı üç blok halinde sürekli oyunu kendi kontrolü altında tutan ve rakipleri üzerinde baskısını 30 dakikalık kademeli zaman dilimleriyle artırmak isteyen bir anlayışa kavuşmuştu. Görünmez ipleri, PSV’den bonservis bedeli dahi ödenmeden transfer edilen Atiba Hutchinson tutuyordu.

Beşiktaş’ın süratli dikine tek pas oyunu, yerini Atiba yönetiminde kontrollü pas oyununa bırakmıştı. Takıma sezon başında katılan Gökhan Töre, hücumun sağ kanadında takımın en önemli hücum istasyonu olarak nokta atışı bir transfer olmuştu. Olcay’ın ceza sahası içerisine yaptığı topsuz koşular ve Gökhan’ın sağ çizgiden bu koşulara yaptığı isabetli ortalar Beşiktaş’ın bir anda aynı taktik dizilişle bambaşka bir oyun ortaya koymasını sağlamıştı. 4–2–3–1 için bir tipik kanat forvet ve bir de tipik ters ayaklı çizgi oyuncusu sonunda hücumdaki eksik taşları yerine oturtmuştu.

Beşiktaş savunma anlamında da takımca hareket etmeye başlamıştı. Forvet hattından başlayarak rakibe baskı uygulanıyor, Gökhan ve Olcay kanatları sonsuz bir özveriyle kapatmaya çalışıyor, Atiba ise daha önce çok az gördüğümüz bir sezgiyle rakip takımın oyun kurucularına şok pres uyguluyordu. Rakip takım bu baskıyı kırıp orta sahayı geçmeyi başardığında ise Veli Kavlak tükenmez bir enerjiyle yetişebildiği tüm açıklara koşarak fiziksel temastan çekinmeden yıldırıcı bir savunma yapıyordu. Üç kademeli bu takım savunması anlayışı defanstaki bireysel kalite sorununu biraz olsun kompanse etmeyi başarmıştı.

Ne kadar gelişim gösterilse de henüz gerçek bir bitirici forvet ve kaliteli defans bloğu olmayışı, Beşiktaş’ı özlediği şampiyonluğa ulaşmaktan yine uzak bırakmıştı. Bu sefer, biraz daha az farkla.

2013–2014 sezonu tamamlandığında Beşiktaş, şampiyonluğa ulaşan Fenerbahçe ile aynı sayıda gol yemiş fakat 12 gol eksik atabilmişti. Takım, 32 gol yiyen ve ligi 2. sırada bitiren Galatasaray’ın ardından, Fenerbahçe ile birlikte ligin en az gol yiyen takımı olmuştu. Kalesinde Tolga’ya, defans dörtlüsünde Serdar, Pedro, Dany (Ersan), Motta (Uğur Boral) rotasyonuna muhtaç olan ve sezonu stadı olmadan göçebe geçiren bir takım için fena bir performans değildi.

Yapbozun eksik parçalarını tamamlamaya bıkıp usanmadan devam etmek gerekiyordu.

Devam edecek…

2017–2018 SEZONU BEŞİKTAŞ’INA GENEL BİR BAKIŞ (balevso)

10 Haftası geride kalan ligde ağzımızda ekşi sözlük gibi bir tat bırakan Beşiktaş hakkında iki kelam etmek boynumun borcu diye düşünüyorum. Beşiktaş bu sene niye mi ekşi sözlük gibi, aslında cevabı basit; bazen sinirlendiriyor, bazen mutluluktan uçuruyor, bazen sıkıyor bazense heyecanlandırıyor ama son kertede kendisinden kesinlikle vazgeçirmiyor. Bu yazıda niyetim Avrupa Şampiyonlar Ligi’nde üç maç üste üste kazanarak (bu yazı yayınlandığında temennim 4 olması) (skender’in notu: 12 puan olmadı ama 10 puan oldu, o da olumlu) bir ilki gerçekleştiren takımın ligde neden aynı performansı veremediğini başlıklar halinde açıklamaya çalışmak olacak, sıkılmadan okuyabileceğinizi umuyorum;

-Sezon başı Yönetim-Şenol Güneş gerginliği

Sezon başında Milli Takım Hocası yapılmak için uğrunda fırtınalar kopan Şenol Hocamızın kamuoyundan gördüğü yoğun baskı neticesinde az da olsa dağılan konsantrasyonun yönetimden tarafından sözleşme uzatma opsiyonun tek taraflı kullanılmasıyla doruk noktasına çıkması. Bir kaç basın toplantısında buna değinen hocamızın gönlünde biraz kırıklık olduğu aşikâr.

-Sezon öncesi kamp planlaması

Beşiktaş gerek İspanya kampının mevsimsel etkileri, gerekse uzun Çin seyahati gibi etmenlerden dolayı sezon başı kampını iyi geçiremedi. Her ne kadar takıma yüklemenin şampiyonlar ligi maçları için yapıldığı iddia edilse de genel kanı takımın kamp dönemini olumsuz geçirdiği ve lige hazır olarak başlamadığı yönünde.

-Yardımcı hoca konusu

Sezon başı Tamer Tuna’nın kariyer planlaması doğrultusunda teknik direktör olarak Göztepe’nin başına geçmesinin takım üzerinde çok de negatif bir durum yaratmayacağını düşündük. Ancak gerek Göztepe’nin ligde aldığı başarılı sonuçlar gerekse kalabalık kadronun idari anlamda yönetiminin zaman alması aslında Tamer Tuna’nın kadro idaresinde ve taktiksel anlamda ne derece etkili olduğunu görmemizi sağladı. Şenol Hoca da sezon başında yeni yardımcı talebinde bulunmayınca yedek kulübesi biraz ıssız bir hal almışa benziyor.

-Yeni transferler ve takıma uyumları

Bu sene kadroya katılan; Lens-Negredo-Pepe-Orkan-Medel gibi oyunculardan sadece Pepe’den tam anlamıyla randıman alabildik. Özellikle Lens ve Medel geldiklerinden beri neredeyse sıfır katkı verdiler. Üstüne üstlük yedek kalmaktan pek memnun görünmeyen halleri de bir başka sıkıntı (Alanyaspor maçında oyuna girmeye isteksiz görünmeleri güzel bir örnek). Negredo ise istekli olmasına karşın şu ana kadar şanssız bir görüntü çizdi. 35 gol baskısını üzerinden atarsa ben çok daha faydalı olacağını düşünüyorum.

-Oğuzhan ve Talisca’nın formsuzlukları

Topa sahip olan ve baskın oyunu tercih eden Beşiktaş’ın bu sisteminde en önemli oyuncuları olan Oğuzhan ve Talisca bu sezon henüz kendilerinden beklenen katkıyı yapamadılar. Oğuzhan Milli Takım olaylarından oldukça etkilenmiş gibi görünüyor. Ayrıca kafası henüz uzatılmayan sözleşmesinde de olabilir diye düşünüyorum ama kaptan bir şekilde kendini toparlayacaktır. Ancak Talisca sorunu pek çözülecek gibi durmuyor. Sezon başı kampına geç katılan Talisca, ligde de Avrupa’nın aksine oldukça isteksiz bir görüntü sergiliyor. Maç içinde sık sık kaybolduğu gibi sorumluluk almaktan da kaçınıyor. Pas oyununun temel elemanı olması gerekirken kaçak dövüştüğünü görüyoruz. Bence bu sezonu Avrupa dışında gözden çıkarmış da sezon sonu kapağı nereye atarım düşüncesinde gibi. Şampiyonlar Ligi’ndeki arzusu da bunu ispatlar nitelikte. Bir başka olumsuzluk da Oğuzhan-Talisca’nın formsuz görüntüsünün takımın geriden oyun kurarken oldukça zorlanmasına sebep olması. İleriye şişirilen toplar takımın baskı kurmasına engel olduğu gibi, oyunu domine edememesine de yol açıyor. Top ayağımızda uzun süre kalmıyor ve de rakipten top çalma süresi gibi istatistiklerin boyunun uzamasına yol açıyor.

-Doymuşluk ve aşırı özgüven

Gerek takımın iki senedir şampiyon olması, gerekse kadro kalitesi oyuncuların lig maçlarında rehavet içine girmesine yol açıyor. Biz nasıl olsa kazanırız havası takımın enerjisini ve heyecanını düşürüyor. Beşiktaş’ın oyunun temel taşlarından biri olan heyecan ve dinamik oyun bu düşünce yapısıyla sekteye uğruyor.

-Aşırı kapanan takımlar ve hakemlerin idare şekli

Avrupa’da fırtına estiren Beşiktaş’ın ligde tökezlemesinin temel sebebinin bu madde olduğunu düşünüyorum. Beşiktaş oynamak isteyen takımlara karşı oldukça pozitif bir tablo çiziyor ancak kapanan ve mücadeleden tek anladıkları faul yapıp oyunu durmasını sağlamak olan küçük takımlara karşı zorlanıyor. Hakemlerin sert oyuna karşı gösterdiği müsamaha ve oyunu sık durdurmak suretiyle maç akışkanlığını engellemeleri kınında zor duran bir kılıç gibi olan takımımızı durduruyor. Ayrıca Fenerbahçe gibi sahaya maç yapmaya değil kavga etmeye çıkan takımlara karşı da gösterilen taraflı tutum maç içi psikolojisinde Beşiktaş’ı geriye iten etmenlerin başında geliyor.

Biliyorum biraz karamsar bir tablo çizdim. Ancak yukarıda verdiğim tüm örneklerin çözülebileceğini, takımın bu güce fazlasıyla sahip olduğunu ve bunu geçmiş 2 sezonda defalarca gösterdiğini de biliyorum. Bu sene de durumun farklı olmayacağına tüm kalbimle inanıyorum. Ayrıca bu sezonun güzelliklerinin başında gelen Cenk Tosun’un olağanüstü performansı, Quaresma’nın olgun yaşına rağmen istekli görüntüsü, Babel’in arzusu, Pepe’nin tecrübesi ve oyun iştahı ve de en önemlisi Vodafone Park’ın ve taraftarımızın müthiş enerjisi başarıya olan inancımı taze tutan en önemli faktörler.

Size güveniyoruz çocuklar, göğsümüzü kabartmaya devam edeceğinizi de biliyoruz.



--

--