Sözlük Gündemi-5
Merhaba;
Bu giriş kısımlarını, sözlük yazarı arkadaşlardan rol çalmak için uzattığıma dair söylentiler tamamen gerçek dışıdır. Bunlar kendini Beşiktaşlı olarak tanıtıp sizden para, kombine ya da “la vittoria sara nostra” yazılı atkı talep edebilirler. Lütfen bu insanlara itibar etmeyiniz. Gerçek Beşiktaşlılık bu değildir. Gerçek Beşiktaşlılık insanın üzerine yakışanı giymesidir.
Bu yazıda kasar yaza, git gide durdurulamaz hale gelen Beşiktaş treninden bahsederken, erebosss BEŞİKTAŞ’IN TAKTİK DEĞİŞİM VE GELİŞİMİ serisinin 3.yazısıyla karşınızda olacak. İyi haftalar.
RAYINA GİRMİŞ TREN (kasar yaza)
Rayında seyreden bir treni dış etkilerle nasıl durdurabilirsiniz? Durdurmak çok ekstrem durumlar dışında mümkün değil, belki sadece yavaşlatabilirsiniz. Önüne taş koymak treni etkilemez, o hedef belirlediği istikamete doğru devam eder. Beşiktaş’ın durumu Feda Dönemi’nden çıktığından beri tam olarak bu. Rayına girmiş bir tren gibi ilerliyoruz.
Beşiktaş Feda sonrası oynadığı 4 sezonda da şampiyonluk yarışında bulundu. Kiminde nefesi yetmedi, kiminde stadının olmamasının ceremesini çekti. Ama illaki “ben buradayım” dedi. Beşiktaş’ın işlerinin ne denli yolunda gittiğini, en doğru rakiplerimizle kendimizi karşılaştırarak görebiliriz. Bu konuda da geleceği en net gösteren şey mali rakamlar. Son 3 sezona bir bakalım:
2015–16 sezonunda üç büyüklerin as oyuncularının maliyetleri (bonservis ve kiralama ücretleri) :
Beşiktaş : 21,6 m €
Galatasaray : 35,95 m €
Fenerbahçe : 51,3 m €
Sonuç: Beşiktaş; Fenerbahçe’ye 5, Galatasaray’a 28 puan fark atarak şampiyon oldu.
2016–17 sezonunda üç büyüklerin as oyuncularının maliyetleri (bonservis ve kiralama ücretleri):
Beşiktaş : 8,5 m €
Fenerbahçe : 50.30 m €
Galatasaray : 45,30 m €
Sonuç: Beşiktaş; Galatasaray ve Fenerbahçe’ye 13'er puan fark atarak şampiyon oldu.
2017–18 sezonunda üç büyüklerin as oyuncularının maliyetleri (bonservis ve kiralama ücretleri):
Beşiktaş : 8,3 m €
Fenerbahçe : 39,25 m €
Galatasaray : 57,75 m €
Sonuç: Beşiktaş ligin 11. haftasında şampiyonluk yarışında bulunuyor.
Beşiktaş’ın rakiplerinden ortalama 8 kat düşük bonservis bedeliyle kurduğu kadrolarla 2 sene üst üste şampiyon oldu. Bu sene de geldiği noktadan belli ediyor ki sezon sonuna kadar şampiyonluk yarışında olacak. Bu büyük mantalite değişimine rağmen her şey rayında gidiyor. Bir de bu durumu Beşiktaş’ın yakın geçmişiyle karşılaştıralım şimdi. Beşiktaş’ın transfer sezonlarındaki kar-zarar tablosu :
2006–07: 12,40 m € zarar
2007–08: 8,45 m € zarar
2008–09: 15,70 m € zarar
2009–10: 23,33 m € zarar
2010–11: 10 m € zarar
2011–12: 12,70 m €
2012–13: 4 m € zarar
2013–14: 12 m € zarar
2014–15: 13 m € zarar
2015–16: 13 m € kâr
2016–17: 2 m € kâr
2017–18: 3 m € kâr
Beşiktaş’ın geleceği güvence altında bu tabloya bakıldığında. Beşiktaş 23,33 m € zarar ederek dördüncü olduğu yıllardan, 13 m € kâr ederek şampiyon olduğu yıllara geldi. Bu çok şey ifade ediyor.
Hiçbirimiz Beşiktaş 10 sene üst üste şampiyon olur diyemeyiz. Bu sene bana göre en büyük adayız ama şampiyon olamasak bile seneye yine favori başlayacağız. Çünkü kulüpte çarklar dönmeye başladı. Beşiktaş’ın futbol şubesi genele vurulduğunda da kâr ediyor. Nihayetinde, Beşiktaş’ın 4 senede bir yarışta bulunduğu, 8 senede bir şampiyon olduğu dönemler artık geride kaldı. Doğru yönetilen ve doğru yönetildiği için her sene kafaya oynayan bir Beşiktaş var gelecekte. Ne mutlu bizlere!
Dün, bugün ve yarın zafer bizim olacak.
BEŞİKTAŞ’IN TAKTİK DEĞİŞİM VE GELİŞİMİ — 3.BÖLÜM (erebosss)
2014–2015 sezonu başında Beşiktaş taraftarı, uzun zaman sonra şampiyonluktan bahsetmeye başlamıştı. Chelsea’den transfer edilen Demba Ba ve bir önceki sezon şampiyonlar ligi finali oynayan Jose Sosa, yaz transfer döneminde takıma katılmıştı. Gökhan ve Motta’nın başarılı kiralık sezonlarının ardından bonservisleri alınmış, ülkedeki en kaliteli yerli forvetlerden biri olan Cenk Tosun ile kontrat bitiminde bedelsiz şekilde takıma katılması için söz kesilmişti. Defans hattına Alexander Milosevic ve Daniel Opare takviyeleri yapılmış, merkez orta saha rotasyonuna ise Trabzonspor’un elinden kapılan Tolgay Arslan dahil olmuştu.
Bilic’in kompakt ve sabırlı oyun anlayışına güven tamdı. Yapılan transferlerin kâğıt üzerinde tamamı isabetli görünüyordu fakat takım sezona istenen tempoda başlayamamıştı. İlk 6 maçta alınan 4 galibiyet ve 2 beraberlik kimseyi tatmin etmiyordu. Yayıncı kuruluş özel röportajında Bilic’e ilk 6 maçta takımın sadece 8 gol atmayı başarabildiği hatırlatılıyor, stadı bile olmayan takımın aldığı 14 puandan pek da bahsedilmiyordu. Medyanın da etkisiyle bir anda Bilic’in anlayışının fazla defansif ve üretkenlikten uzak olduğu konuşulmaya başlamıştı.
Bu tedirgin dönemin hemen üstüne, 1–0 mağlup durumdayken 10 kişi kalmasına rağmen 1–1’i bulabilen fakat 89 ve 90. Dakikalarda yediği gollere engel olamayıp Kayseri Erciyes karşısında sahadan 3–1 mağlup ayrılan takım tuz biber ekmişti. Sonraki hafta oynanan iç (?) sahadaki Fenerbahçe derbisinin de kaybedilmesiyle kriz kapıya dayanmıştı.
Bilic yönetiminde Beşiktaş, bu krizden sonraki 16 maçta 13 galibiyet, 2 mağlubiyet ve 1 beraberlik alarak olağanüstü bir tepkiyle çıkmıştı. Takım adeta uçuyordu. Tottenham’ın da bulunduğu UEFA Avrupa Ligi gruplarından lider çıkılmış, ligde korkunç bir ritim yakalanmıştı. Bilic’in kademeli baskı artışına dayalı kontrollü futbolu hiç beklenmedik derecede etkili olmayı başarmıştı. Tek ve çok büyük bir problemse ne yapılırsa yapılsın çözülemiyordu. Bilic yönetiminde Beşiktaş, derbilerde gol dahi atamıyordu. Fenerbahçe’ye karşı kendi evinde 2–0 yenildikten sonraki 16 maçlık süreçte Beşiktaş’ın aldığı ilk mağlubiyet bu sefer Galatasaray karşısında aynı skorla olmuştu. Bir başka problemse takımın iki derbiyi de 10 kişi tamamlamasıydı. Fenerbahçe maçında Olcay ikinci sarıdan, Galatasaray maçındaysa Veli Kavlak direkt kırmızı kartla oyundan atılmıştı. Beşiktaş, oyun planı ve takım olarak hareket etmesinin yardımıyla bir seviyeye kadar çıkıyor fakat o son yumruğu atamıyor gibiydi.
Ne hikmetse yerel ligdeki derbilerde bu yumruğu atamayan Bilic’in Beşiktaş’ı, ülke sınırları dışında önce Tottenham’dan iki maçta 4 puan almayı ve sonrasındaysa tüm camia için unutulmaz bir travmanın sebebi olan Liverpool’u Avrupa Kupaları’nın dışına itmeyi başarabiliyordu. İngiliz takımlarına karşı yapılan bu 4 maçta, baskıyı kaldıramayan “acemi” Beşiktaşlı oyuncular hiç kırmızı kart görmemişti. Hatta Şampiyonlar Ligi ön elemeleri’nde karşılaştığı Arsenal maçları da hesaba katılırsa Beşiktaşlı acemiler, bu sezon boyunca oynadığı 14 Avrupa Kupası maçında sadece oynadığı son maç olan Brugge maçının son dakikasında kırmızı kartla karşılaşmıştı.
Brugge maçının Tolga Zengin tarafından katledilmesiyle birlikte Beşiktaş’ta başlayan çözülme durdurulamadı. Takım içindeki bireysel kalite farkı artık kadronun bir bütün olarak hareket etme ve refleks gösterme kabiliyetini sıfırlamıştı. Öyle ki, deplasmanda 2–1 kaybedilen Brugge maçının rövanşında Tolga yediği hata golle skorun 1–1 olmasına sebep olmuştu fakat devam eden dakikalarda takım maçtan tamamen kopmuştu. Oysaki formda Beşiktaş 1 gol daha bulup işi uzatmaya götürebilirdi. Liverpool karşısında son dakikada uzatmaya giden ve devamında turu geçen Beşiktaş bu refleksi gösteremeyecek miydi? Bu sorunun cevabını o gün stadyumda olan herkes biliyordu. Tolga’nın sadece hatalı gol yemekten çok daha fazlasını yaptığını herkes biliyordu.
Takım içindeki çözülmenin tam olarak sebebi burada gizliydi. Geldiğinde formayı sosyalist bir anlayışla, adaletle dağıtmaktan bahseden Bilic ne yazık ki Tolga, Mustafa Pektemek ve Necip takıntısıyla kendiyle çelişmişti. Oğuzhan, Cenk Tosun, Kerim Frei, Cenk Gönen gibi gençlerin forma rekabetinde rakiplerinin arkasında haksız şekilde unutulması, Beşiktaş’ın o sezon Avrupa Kupaları’ndan elenmesine ve 16 maçta 40 puanlık momentuma rağmen ligi şampiyon bitirememesine sebep olmuştu. Aynı şekilde Bilic’in üç yıldır Beşiktaş’ın oyun hafızasına kazınmış 4–2–3–1 diziliminden hiç olmadık maçlarda 4–4–2 takıntısı sebebiyle vazgeçmesi de bir başka büyük hataydı.
19.03.2015 tarihinde, yani Beşiktaş’ın doğum gününde girilen bu kriz, 3 gün sonraki Fenerbahçe mağlubiyeti ile derinleşecek ve Beşiktaş 9 maçta 3 galibiyet, 3 beraberlik ve 3 mağlubiyet ile ligde son düzlüğe nefesini yettiremeyecekti.
29.hafta sonucunda her şeye rağmen Beşiktaş 65, Galatasaray ise 64 puana ulaşmıştı. Bu dönemde, bir anda o haftaya kadar ligdeki 27 maçın sadece 6 tanesinde kalesini gole kapatabilen Galatasaray tam 6 maç arka arkaya gol yemeden galip geldiği muhteşem bir süreç yaşıyor, Beşiktaş ise Bilic’in devre arasında West Ham ile anlaştığı söylentilerinin yarattığı çalkantılarla son haftaya gelene kadar arka arkaya 4 maç galibiyet yüzü göremiyordu. Şampiyonluk, göz göre göre Galatasaray’ a kaptırılmıştı.
Beşiktaş ve Bilic’in duygusal yoğunluğu yüksek birlikteliği sonlanmış ve Beşiktaş “Güneşli Günler” görebilmek için yeni teknik direktörünü aramaya koyulmuştu.
Devam edecek…