Türk Hakemliğinin Ölümü

skenderbey
STANDART
Published in
4 min readFeb 7, 2018

Hakemlik müessesi Türk futbolunun en yozlaşmış kurumlardan biri konumunda. Hiçbirimiz onlara güvenmiyoruz. Verdikleri doğru kararların yanlış, yanlış kararların ise “yanlı” olduğu konusunda hemfikiriz. Hatta sanırım bütün ülke taraftarları olarak buluştuğumuz tek ortak konsensüs “x hakemin şerefsiz olduğu”. O hakemden kimsenin şüphesi yok. Bana göre Fenerbahçeli, Fenerbahçeliye göre Galatasaraylı… Detaylara takılmayın. Temel olarak o bizi bitirmeye ant içmiş bir tetikçi.

Dün Liverpool-Tottenham maçında dakika 85’e geldiğinde hakem bir penaltı verdi. Sonra yardımcı hakem, hakemi yanına çağırıp penaltıdaki adamın (Harry Kane) ofsayt pozisyonunda olduğunu, ancak top ona gelirken savunma oyuncusunun müdahalesi olup olmadığını görmediğini söyledi (sanırım). Epey konuştular. Üzerlerine çullanan oyuncular yoktu. Ya da kafalarına çakmak-su şişesi yağdıran taraftarlar… Sonra hakem Jonathan Moss topun en son savunma oyuncusuna temas ettiğini, bu yüzden Kane’in ofsayt pozisyonunda olmadığını, yani penaltı kararının geçerli olduğunu söyledi. Gerçekten de tekrarları izleyince savunmacının bilinçli bir dokunuş yaptığı gördük. Neticede bizim ülkede olsa çoktan görev bıraktırılacak olan götlü göbekli hakem abimiz yardımcısıyla birlikte doğru bir karar verdi. Gole çevrilemeyen penaltı sonrasında bu sefer Liverpool golü buldu ve öne geçti. Ancak ondan 2 dakika sonra, yani dakika 90+3’de bir anda bir düdük daha duyduk. Herkes ne oldu diye bakınırken yardımcı hakemin ev sahibi Liverpool aleyhine bir penaltı kararı daha verdiğini gördük. Yardımcı hakemlerin penaltı kararı vermesi çok zordur. Hatta Türkiye’deki birçok hakem maç öncesinde yardımcısına “penaltılara karışma” der. Ama bu yardımcı dimdik durarak ev sahibi takımı aleyhine ikici kez penaltı verdi. Üzerine gelen oyunculara karşı elini kaldırarak koruma kalkanı oluşturdu (Yani sanırım öyleydi, çünkü oyuncuların hakeme belli bir mesafeden daha fazla yaklaşamamalarının sebebi başka bir şey olamaz). Sonra gol penaltıya çevrildi ve maç berabere bitti. Benim aklımda ise hakemlerin cesur bir şekilde “doğruyu bulma çabaları” yer etti. Daha doğrusu bu çabaya beni ve herkesi inandırmaları…

Aslında Türkiye’de de bazen benzer pozisyonlar olabiliyor. Hatta burada daha yüksek baskıya karşın doğru kararlar çıkabiliyor. Ama kimse hakemlerin “doğruyu bulma çabası”na inanmıyor. Çünkü herkes bilir ki hakemin verdiği her kararın arkasında “başka bir niyet vardır”.

Aslında bu yazıyı hakemlere yüklenmek ya da onları savunmak amacıyla yazmıyorum. Çünkü hakemlerin dejenerasyonu futbolun diğer aktörlerinden fazla değil. Biz taraftarlar ne kadar temizsek onlar da o kadar temizler. Ya da kulüpler, federasyon, basın… Benim dikkat çekmek istediğim Türk hakemlerine bakışın, hakemliğin kendisinden daha sorunlu hale gelmiş olması. Yani bu saatten sonra ne kadar temiz maç yönetirlerse yönetsinler onlara güvenmemiz mümkün görünmüyor. Kaldı ki hatasız oynamaları mümkün de değil. Bir hakem maç içerisinde yüzlerce karar verir. Bunlardan yaklaşık 50–60 tanesi için düdük çalınır. Hakemin çaldığı her düdüğün, verdiği her kararın doğru olmasına imkan yok. Bazen pozisyonu görmeyecek açıda olabilir, bazen pozisyonu yanlış yorumlayabilir. Hakem eğitim seminerlerinde bazı pozisyon videoları izletilir ve hakemlerden ellerindeki kağıda bu pozisyonun direkt/endirekt serbest vuruş olup olmadığını, öyle ise sarı/kırmızı kart gerektirip gerektirmediğini yazmaları istenir. Seminerin bitiminde sonuçlar açıklanır. Kağıdı doğru olan birkaç kişi çıkar veya çıkmaz. Hatta hatırlıyorum, bir gün yılın hakemi filan seçilen bir hakemle yan yana oturmuştum. Aynı pozisyonu ağır çekimlerde defalarca izlememize rağmen bir türlü sonuca ikna olmamış, “bu nasıl kırmızı kart ya” gibi bir çıkış yapmıştı. Yani yorumlaması ekran başında bile çok zor olan pozisyonları sahada doğru yorumlayıp karar vermek kolay bir iş değil. Her hafta birkaç maça çıkan hakemlerin her maçta aynı konsantrasyonda kalması ise akıl dışı.

Tabii bu demek değil ki hakemler çok masum. Bazen hakemler de art niyetli olabilir. Maça çıkmadan önce maçın her iki takım için de önemine bakarak takdir haklarını bir takımdan yana kullanabilirler. Bazen korkabilir ya da maç içinde dağılabilirler. Ancak biz taraftarlar yanlış kararı tek bir şeyle yorumlarız; hakemin yanlılığı. Çünkü hakemlere olan inancımız kalmamış durumda.

Peki ne yapmalı?

1- İlk önce hakemlerin saha içerisinde verdiği her olumlu ya da olumsuz kararın bir sonucu olacağına inandırılmaları gerekir. Bunun için de hakemlerin bağımsız olarak değerlendirilmeleri gerek. Günümüzde Süper Lig gözlemcilerinin MHK nezdinde hiçbir etkisi olduğuna inanmıyorum. Bunun için ya gözlemcilerin raporları UEFA tarafından denetlenmeli, ya da bizatihi UEFA tarafından gözlemci atanmalı. Yine MHK içerisine UEFA’nın üyeleri yerleştirilmeli. Hatta belki lige senelik sözleşmelerle yabancı hakemler alınmalı. Çünkü belli ki bu kurul, gözlemci ve hakemlerle biz bu işi çeviremiyoruz. Bu bileşenler kulüplerin ya da iktidarın güdümünden bir türlü kurtulamıyor. Dış denetime muhtaç durumdayız. Bu sayede hakem belki sahadaki büyük takım aleyhine karar vermesi gerektiğinde (eğer kararı doğruysa) kariyerinin bitmeyeceğini bilir ve maçı kafasında kırk tilki ile değil berrak bir zihinle yönetebilir.

2- Süper Lig’de görev yapan hakem sayısı çok kısıtlı. Bazı hakemlerin tepki çekmesine rağmen hala dinlendirilmemesinin sebeplerinden biri de bu. Öncelikle eski/yıpranmış hakemler temizlenerek yerlerine daha genç hakemler çıkarılmalı. Bunlar yeni katılacak yabancı hakemlerle harmanlanarak kalabalık kadro kurulmalı.

3- Sahada ve saha dışında hakemlerle uğraşanlara ciddi yaptırımlar getirilmeli. Buna futbolcu da dahil olmalı, yönetici de, gazeteci de. Kararın kendisini yorumlamaktan bahsetmiyorum. Aleni hakaretler, imalar ya da örtülü tehditler süratli bir şekilde cezalandırılmalı.

4- Hakemlerin imajının düzeltilmesine yönelik PR çalışmaları yapılmalı. Örneğin, hakemlerin saha içerisindeki kapalı sistem konuşma kayıtlarından kesitler kamuoyu ile paylaşılabilir. Belki böylece insanların kararların ne şekilde verildiğine yönelik farkındalıkları artabilir. Yine hakemin bir maça nasıl hazırlandığına yönelik programlar yapılabilir. Bu programlarda maçta verdiği bazı kritik kararlar için nasıl yorumlar yaptığı anlatılabilir.

Bu önerilerin hepsi tartışmaya açık elbette. Tartışmaya açık olmayan tek şey ise Türkiye’de hakemliğin bitmiş olmasıdır. Futbolun diğer bileşenlerinden ayrı tutulamasa da hakemliğe can suyu verilmesi ülke fitbolu açısından çok önemli. Ligin marka değerinin artırılması için proje üretmeye bir an önce başlamamız lazım.

--

--