DİJİTALLEŞMEYLE DEĞİŞEN SANAT

Deniz Gezici
StartupMEF
Published in
3 min readJul 4, 2021

Sanatın tarihi aslında insanlığın onu tanımlamasıyla başlar. Mağara duvarlarına çizilen resimlerden tutun Afrika’daki ritüellerin parçası olan yazıları, resimleri, heykelleri ve diğerlerini sanat olarak değerlendirmeye karşı çıkan sanat tarihçilerinin sunduğu bu fikirlerin de esası, insanın kavramsallaştırma ve niteleme süreçlerinde ortaya koyduğu iradenin sanatın varlığına temel oluşturmasıdır. Yaşadığımız çağda ise insan hala sanatı irdeliyor, sorguluyor, kendi varlığını sanat ekseninde yaşatmaya çalışıyor. Bunların yanında sanatın bu çağdaki esas değişimini yenilikten ve keşiften gelen kaynağını tekrar bulması olarak da tanımlayabiliriz.

Dijital sanat, içinde sadece sanatı değil birçok bilimsel gelişmeyi de barındıran çok uçlu bir alan olarak sanat tarihinde yerini bulacak. Dijital sanatın gelişiminde tabletler yardımıyla yapılan dijital çizimler önemli bir rol oynamış ancak bununla da sınırlandırılmamıştır. Artık sanatçılar sadece bir ekran karşısında parmaklarını oynatarak bile çizim yapabilmektedir. Öte yandan heykeltıraşlar da günümüzde üç boyutlu yazıcılarla çeşitli heykeller üretebilirler, hatta bazı sanatçılar üç boyutlu yazıcılarla kafalarındaki görüntüleri daha özgürce yansıtabildiklerini belirttiler.

Bu değişimlere bağlı olarak müzelerde de çok fazla değişiklik yaşandı. Müzeler sanatın yönünü belirlemede düşündüğümüzden daha da etkinler. Örneğin sanat tarihçilerinin Afrika ritüelleri nedeniyle ortaya çıkan eserleri sanat eseri olarak saymaya karşı çıkmasına rağmen sanat müzeleri hala bu eserleri içerisinde barındırıyor, bu nedenle de insanlar müze ziyaretleri içerisinde gördükleri bu eserleri sanat eseri olarak değerlendiriyor. Müzeler dijital sanatla beraber evrildiğinden beri de insanlar ve sanatçılar dijital sanatı inovasyonun bir ayağı ve sanatın da merkezi olarak değerlendirmeye başladı. Dijital sanat müzelerinin sanat olgusunu yaşayan bir varlık haline getirdiğini söyleyebiliriz. Çünkü dijital sanat eserleriyle birlikte insanların kendilerini eserlerin ve sergilenişlerinin yarattığı ambiyansla daha rahat bir şekilde bütünleştirdiklerine şahit oluyoruz. Van Gogh’un eserlerini dijitalleştiren bir sergi de buna örnek olarak verilebilir: Sergide insanlar Van Gogh’un eserlerine sadece bakmıyorlar, aynı zamanda bu eserlerin içinde yaşama fırsatı da buluyorlar. Yıldızlı bir geceye bakmak yerine yıldızlı gecenin içinde yıldızlardan biriymiş gibi süzülüyorlar da diyebiliriz. Dijital müzeler Türkiye’de de yerini almaya başladı. Buna örnek olarak DasDas ve Paribu sponsorluğunda yapılan Parallel Universe sergisi verilebilir. Parallel Universe sergisiyle birlikte sadece Van Gogh eserlerini yaşamakla kalmayıp Göbeklitepe’de kadim kültürlerle birleşip Osman Hamdi Bey’le kaplumbağa terbiye edebilirsiniz.

Da Vinci’nin Codex’inin de öncüsü olduğu ilerleyişin yansımalarını dijital sanatın bu gelişiminde de görebiliyoruz. Çünkü dijital sanatın yıkıcı ve yeniden inşa edici gücü, bizi önümüzde beklemekte olan teknolojik bir çağa hazırlamakla beraber bu çağın etkisinde bulunan alanlara da nüfuz ediyor. Sanat toplumun değişiminin bir öncüsü olarak bize liderlik etmiştir, sanatçıların bu değişimlerde başı çekmeleri de bu anlayıştan kaynaklanır. Sanatçıların gelişimci özelliği de bu evrimi hızlandırdı. Sadece bir küpün dönüşünün var olduğu bir video da artık sanattır çünkü kaynağı ve aracı yenilikçi olmakla birlikte yansıttığı görüş de aslında oldukça devrimcidir. Çünkü kodlarla, geometriyle, matematikle ve fizikle şekillenmiş dünyamızın artık insanca bir elden geçtiğini gösterir. İnsanlar artık kendi kodlarıyla kendi dünyalarını yaratıyor ve buna da sanat öncülük ediyor.

--

--