Geçenlerde eskiden yazmış olduğum yazıları keşfettim, bilmeden geleceğe mektuplar yollamışım. Bu benim için duygusal bir andı. Yazıları okurken eskiden olduğum insanla oturup muhabbet ediyor, dertleşiyor gibi hissettim. O zamanlar sorsanız yazdığım yazılardan gelecekte utanacağımı söylerdim büyük ihtimalle.
Bir blog sayfası açmıştım kendime lise dönemlerimde, bir nevi günlük gibi tutmuşum blogu, ismim yok adresim yok tabii, yazmış da yazmışım. Yaşım 16–17 civarlarında 20’lerime kadar yazmış sonrada bırakmışım. Bir zamanlar yazıyor olduğumu unutmuşum.
Şu an yaşım 24, okuduğum metinler günümüzden yaklaşık 7–8 yıl kadar eskiye dayanıyor. Einstein “e = mc2” dememiş olsa uzun uzun tartışırdık, bu zamanın kısa olduğunu iddia ederdi bazıları, oysa benim için uzundu, göreceli. Hatırladığım hayatımın, yarısı kadar öncesi. 50 yaşında birinin 30'larındaki düşüncelerini okuması gibi bir his olabilir benim için. Hiç 50 yaşında olmadım, 30 da olmadım saçmalamadan yazılara geçmek en iyisi olacak.
Özetle yapacağım şey bilmeden geleceğe yazdığım mektupları okumak olacak. Belki bu cevaplara cevap vermek. Belki zamanda bir yarık oluşur ve geçmişteki ben bu yazılara ulaşır. O da benim onun sayesinde hissettiğim gibi kendini daha iyi hisseder.
— KIRIŞIK GÖMLEĞİMLE MUTLUYUM BEN… (11 Aralık 2016)