Gokhan Adalı
Turk Telekom Bulut Teknolojileri
12 min readOct 20, 2023

--

KAHVEDE SÜRDÜREBİLİRLİK — Bölüm 3

Merhaba,Kahveyi tanıma ve deneyimleme konusunda devam eden yazı dizisinde bu bölümde Kahvede Sürdürülebilirlik konusunda bilgileri payalaşıyorum.

Nüfus artışı, kaynakların kontrolsüz kullanımı ve tüketim odaklı yaşam ile tehlikede olan kaynaklarımıza dair artık sorumluluklarımızın yükselmesi gerektiği bir döneme gelmiş bulunmaktayız. Çanların herkes için çaldığı bu dönemde “al, tüket, at” mantığındaki doğrusal ekonomi yerini hızlıca “ihtiyacın kadar al, aldığını üretmeye harca, atığını da atma ve sisteme geri kazandır” mantığında olan döngüsel ekonomiye bırakmalıdır.

Kahvenin dünya pazarındaki yeri gün geçtikçe büyümekte, dolaşan ilk 10 emtia arasındaki yeri yukarılara tırmanmaktadır. Tüketimin olduğu alanda, onu fazlasıyla karşılayacak sürdürülebilir bir üretim/tarım, bununla birlikte de sürdürülebilir lojistik ve atık yönetimi / kontrolü olmaktadır. Tarımın tamamında doğal kaynakların kullanımına dair bilinç gelişmesi için sektörel bir eğilim hatta baskı şarttır. Nitelikli kahve için yapılan tarımda üretimin artık genç nesle geçtiği senaryolara rast gelmeye başladığımız bu dönemde yavaş yavaş sürdürülebilirlik adımları atılmaya başlanmıştır.

Sürdürülebilirlik, bütüncül bir süreçtir. Bu yazımızda kahvenin topraktan perakendeye ulaşana kadar ki her sürecinde neler oluyor konularını ele alacağız. Bu yazımızın hemen arkasından gelecek olan yazı ise kahvede sürdürülebilirlik adı altında neler olmalı, nelere dikkat etmeli ve dikkat çekmeliyiz olacak.

Sürdürülebilir tarım, daha iyi ürün ve su yönetimi gibi çevre dostu uygulamaları içerir. Karbon ayak izi hepimizin yavaş yavaş duymaya başladığı bir konudur ve bir o kadar aşina olmadığımız bir husus da vardır ve o da su ayak izidir. Karbon ayak izi, bir ürünün, bir etkinliğin veya bir organizasyonun sera gazı emisyonlarını ölçen bir metrik sistemdir. Genellikle karbondioksit (CO2) birimi olarak ifade edilir. Su ayak izi ise bir ürünün, bir etkinliğin veya bir organizasyonun su kullanımını ölçen bir metrik sistemdir. Su ayak izi, tüm su kullanımını hesaplar ve genellikle litre veya metreküp birimiyle ifade edilir.

Uluslararası Kahve Anlaşması 2007'nin hedeflerinden biri, üyeleri ekonomik, sosyal ve çevresel açıdan sürdürülebilir bir kahve sektörü geliştirmeye teşvik etmektir. Bu, 36. madde tarafından desteklenmektedir ve Birleşmiş Milletler Çevre ve Kalkınma Konferansı’nda kabul edilen Agenda 21'de ve Sürdürülebilir Kalkınma Dünya Zirvesi’nde benimsenen ilkeler ve hedeflere atıfta bulunmaktadır. Organizasyon, üreticiler için olumsuz ekonomik koşulların sürdürülebilirlik için tehdit oluşturduğu konusunda kahve sektöründeki paydaşları farkındalık sağlamak ve dünya kahve pazarında dengeyi korumak için kalite, tanıtım ve çeşitlendirme gibi alanlarda önlemler önererek sürdürülebilir bir kahve ekonomisinin gerekliliğine dikkat çekmek için çalışmaktadır. Kahvenin birçok ülkenin ekonomisi için olağanüstü önemini kabul eden ve ihracat gelirleri ve sosyal ekonomik kalkınma hedeflerinin gerçekleştirilmesi için büyük ölçüde bu emtiaya bağımlı olan ülkelerde sürdürülebilir kalkınmayı ve yoksulluk azaltmayı teşvik etmektedir.

Kahve dünyada 125 milyon kişiye iş olanağı sağlayan oldukça geniş bir pazardır. Her sabah bardağınıza girmeden önce kahve uzunca bir yolculuğa çıkar. Bu yolculuk, çiftçilerin kahve ağaçlarını ilk hasatlarına kadar üç ila dört yıl boyunca yetiştirmesiyle başlar. Sonrasında ise çeşitli duraklardan geçerek bize ulaşır. Fakat bu yolculuk tahmin edildiği gibi kolay değildir. Dünya topraklarının yaklaşık 1/3'ü ormanlarla kaplıdır, ancak her yıl ortalama 134 milyon hektar orman kaybetmekteyiz. Üstelik orman tahribatının çoğu, kahvenin yetiştirildiği ana coğrafyalarda olan Afrika ve Güney Amerika’da gerçekleşmektedir.

Kahve bitkilerinin sürdürülebilir olmayan tarım yöntemleri kullanılarak üretimi aşağıdaki şekillerdedir;

  1. Monokültür: Monokültür, aynı tür bitkilerin büyük bir alanda yoğun bir şekilde yetiştirilmesidir. Kahve plantasyonlarında sıkça kullanılan bir yöntemdir. Monokültür, biyolojik çeşitliliği azaltır, toprak erozyonunu artırır ve zararlı böcek ve hastalık salgınlarının yayılmasına neden olmaktadır.
  2. Kimyasal Gübreler ve Pestisitler: Kimyasal gübreler ve pestisitler, kahve bitkilerinin büyümesini desteklemek ve zararlıları kontrol altına almak için kullanılan yaygın tarım kimyasallarıdır. Ancak bu kimyasalların aşırı kullanımı toprak ve su kirliliğine, biyolojik çeşitlilik kaybına ve sağlık sorunlarına neden olabilir. Ayrıca, bu kimyasalların yanlış kullanımı ekosistemlere ve yer altı su kaynaklarına zarar verir.
  3. Orman Tahribatı: Bazı kahve yetiştiricileri, orman alanlarını tahrip ederek kahve plantasyonlarını genişletirler. Ormanların kesilmesi, biyolojik çeşitlilik kaybına, toprak erozyonuna ve habitatların yok olmasına neden olur. Ayrıca, ormanların yok edilmesi iklim değişikliğine katkıda bulunmaktadır, çünkü ormanlar karbon emisyonlarını emme ve depolama kapasitesine sahiptir.

Bu sürdürülemez yöntemler doğal kaynakların tükenmesine, çevresel sorunlara ve uzun vadede kahve yetiştiricileri ve tüketici toplulukları için ekonomik ve sosyal sorunlara yol açmaktadır.

Yukarıda karbon ve su ayak izinin ne olduğundan bahsetmiştik. Kahveye özgü karbon ayak izi, kahve üretimi ve tüketimi sürecinde yayılan sera gazı emisyonlarının bir ölçüsüdür. Kahvenin karbon ayak izi, çiftçilik uygulamaları, enerji kullanımı, işleme ve taşıma gibi faktörlerden etkilenir. Sürdürülebilir tarım ve enerji verimliliği önlemleri, kahvenin karbon ayak izini azaltmak için henüz başlangıç aşamasıdır.

Kahvenin su ayak izi ise kahve üretimi sürecinde kullanılan su miktarını ifade eder. Kahve yetiştirme, sulama, işleme ve temizlik gibi aşamalarda su tüketimi gerçekleşir. Sürdürülebilir tarım uygulamalarında, su kaynaklarının etkin kullanımını ve kahve işleme sürecinde kullanılan suyun yeniden kullanılması ek olarak doğal filtreleme yöntemlerinin kullanılması kahvenin su ayak izini azaltmaya yönelik çalışmalar için olması gereken temel hususlardır.

Kahve çiftliklerinden nehirlerine kimyasal akıntılar nedeniyle biyolojik çeşitlilikte büyük kayıplar meydana gelir. Kahve tarımının en endişe verici yönü, iyi bir kahve partisi hasat etmek için kullanılan su miktarıdır. Su Ayak İzi Ağı’na göre, 125 mililitre ıslak işlenmiş kahve için 140 litre su gereklidir. Ve Bir fincan kahve demlemek için yaklaşık 170 litre su kullanıldığı tahmin edilmektedir. Şimdi, matematiksel olarak hesaplarsanız, bu sayı, gittikçe büyüyen su ayak izimizin şaşırtıcı bir temsilidir. Bu etkinin geri döndürülebilir olduğunu merak edebilirsiniz. Ne yazık ki geri dönüşü büyük ölçüde mümkün değildir. Su kıtlığı zaten büyük bir endişe kaynağıdır ve iklim değişikliği nedeniyle önümüzdeki on yıllarda daha da kötüleşmesi beklenmektedir. Bu nedenle, daha sürdürülebilir bir yaklaşımın göz önünde bulundurulması gerektiği açıktır.

Kahvenin tarımı kısmına geniş perspektiften baktık fakat kahve yetiştirme aşamasını geçtikten sonra hangi süreçlerle sürdürülebilirlik aşamalarına negatif katkılarda bulunuyor?

Kahvenin hasadı,

Kahvenin hasadında manuel hasat olan, yoğun işgücüne dayalı ve işçilerin uzun süreli çalışma saatleri ve düşük ücretlerle karşılaşmasına neden olan bir sistemdir. Ayrıca, hasat sırasında aşırı kullanılan su kaynakları ve enerji tüketimi de sürdürülemez olabilir.

Burada bir parantez açıp bilgilendirme yapmak istemekteyiz. Yoğun iş gücü, uzun süre çalışma saatleri neye göre ve neden sürdürülebilirliğe negatif etkide olsun ki? Sorusu akıllara gelebilir. Bunun için yeşil mutabakata az da olsa hâkim olmak gerekiyor.

Birleşmiş Milletler tarafından koyulan 2030 yılına kadar sürdürülebilir kalkınmanın sağlanması ve 2055 yılına kadar dünyayı karbon nötr hale getirme hedefi der ki; yoksulluk, açlığın engellenmesi-sürdürülebilir tarım, cinsiyet eşitliği, insan istihdamı ve insan onuruna yakışır işlerin teşviği, eşitsizliğin azaltılması ve adaletli toplum yaratma gibi (ve bunlarla birlikte 17 hedef) tüm konular benim en büyük emelimdir. Ve sürdürülebilirlik ancak bu 17 kural uygulandığında sağlanmış olmaktadır. Yukarıdaki manuel hasat vurgusu bu yüzden önemlidir.

Kahve Hasadının Ambalajlanması,

Geleneksel olarak, kahve ürünleri taşınması ve depolanması için sürdürülemez olan yani geri dönüşümü mümkün olmayan plastik ambalajlar kullanılır. Bu ambalajlar, petrol türevlerinden üretilir maalesef ki kullanışlı ve ucuz olduğundan kullanılmaya devam edilmektedir.

Kahve Lojistiği,

Lojistik dünyada tüm üretilen ürünlere ulaşmak için olmazsa olmaz seçenektir. Pandemiden sonra kırılan tedarik zinciri sistemi birçok alanda aksamalar yaşatmıştır. Fakat bir ürüne olan erişimin maalesef ki büyük bedelleri vardır. Kahve genellikle üretim bölgelerinden tüketim merkezlerine uzun mesafelere taşınmaktadır. Uzun taşıma mesafeleri, yüksek miktarda enerji tüketimi, karbon emisyonları ve fosil yakıt kullanımıyla sonuçlanır. Bu araçlar yüksek miktarda karbon emisyonu yayarak hava kirliliğine, iklim değişikliğine, küresel ısınmaya büyük katkıda bulunur. Ek olarak verimsiz taşıma süreçleri ve boş dönüşler gibi faktörler de enerji kaynaklarının verimsiz kullanımına neden olmaktadır.

Depolama Koşulları,

Kahvenin depolanması, çevresel koşullara ve nem kontrolüne bağlı olarak dikkat gerektirmektedir. Yetersiz depolama koşulları, kahvenin kalitesini olumsuz yönde etkileyebilir ve ürün kayıplarına neden olabilir. Bu da daha fazla kahve üretiminin gerektiği anlamına gelir ve bu da doğal kaynaklar üzerindeki baskıyı artırır.

Ambalaj Malzemeleri,

Kahve, nakliye ve depolama sırasında ambalajlanır. Geleneksel olarak, kahve ambalajlarında plastik malzemeler kullanılır. Plastik ambalajlar, uzun süreli çözünmeyen atıklar oluşturarak çevre kirliliğine neden olabilir. Ayrıca, plastik üretimi ve imhası da karbon ayak izini artırır. Burada iki çeşitli ambalajlamadan söz edilmektedir. Hasat sonrası ambalajlamanın haricinde olan 2 adet ambalajlama vardır. Birincisi kahvenin çekirdek olarak perakende satışına sunulurken kullanılan ambalajlar, ikincisi ise kahvenin demlendikten sonraki (plastik kaplamalı) bardağa indirgenmiş olan ambalajlar. Maalesef bu iki yöntemde de oldukça yüksek miktarda plastik atık üretimi mevcuttur.

Kahve Demlenmesi,

Bu kısmı ayrıca bir başlık olarak açtık çünkü tek kullanımlık kahve filtreleri, pipet kullanımı hatta sektörde plastik çatal-kaşık kullanımı büyük çevresel sorunlara yol açmaktadır.

Kahve Atıkları,

Kahvede sektörel olarak tıkanıklık yaratan şeylerden biri de kahvenin ürettiği atıklardır. Öncelikle kahvenin işlenme aşamasında ortaya çıkan kahve kabuk atığı (coffee husk), kahve çekirdeklerinin iç kısmında bulunan ince zar tabakası olan ve kahve kavrulurken yan ürün olarak ayrışan kahve kepeği (coffee silverskin, coffee chaff), son olarak ise kahvenin demlenmesi sırasında yüksek basınç ve sıcaklık ile çözünmenin bittiği durumda porta filtrede kalan harcanmış kahve atığı (spent coffee ground, kahve keki) olarak tanımlanan atık türü olmak üzere, kahve temelde 3 ana atık üretir.

Kahve sektörünün bu denli gelişmesi ve kahve tüketiminin bu denli artmasıyla birlikte başlıklar altında incelediğimizde görüldüğü üzere karbon ayak izi ve su ayak izine olumsuz katkı oldukça büyüktür. Dünya çapında kahve sektörünün karbon ayak izi ve su ayak izi verilerine ilişkin kesin rakamların güncel ve ayrıntılı bir şekilde takip edildiği bilgiler dahi maalesef mevcut değildir. Bu konuda bireysel farkındalığın ön planda olduğu tüketim modeli yakın zamanda her alanda kendini göstermelidir ve bireysel olarak tüketim yönelmelerinde seçiciliğin sürdürülebilirlik dünyasına katkısı birincil koşula yerleşmelidir.

Sürdürülebilirlik konusunda yukarıdaki ön bilgilere ek olarak ele aldığımız tarım kısmı bu yazıda yerini hasada ve sonrasına bırakacaktır. Bütüncül yaklaşım olduğundan, üzerine basa basa belirttiğimiz kahvenin sürdürülebilirliği konusu için sektörel bir yükseliş başladı diyebiliriz. Sektör nasıl ki her alanda sera gazı emisyonları ile karşımıza çıkıyorsa, o oranda da bu işin önüne hızlıca geçilmesi gerekmektedir. Burada ülkelerin başı çektiği, büyük tedarikçilerin, sonra işletmecilerin ve son olarak da kişisel çabaların sürdürülebilir şekilde bilinçlenmesi çok önemlidir. Kahvenin sürdürülebilir üretimi sonrasında hasat kısmı başlıyor. Doğru hasat zamanının iyi bilinmesi meyvelerin olgunlaştığı zaman hasadının yapılması, dikkatlice el ile hasat edilmesi süreç açısından oldukça önemlidir. Hasat hem kaliteyi artıran hem de ürün zaiyatının önüne geçilmesini sağlayan önemli bir süreçtir. Hasat kısmı bittikten sonra çiftçilerin ambalajlama kısmı devreye girer. Çiftçiler sürdürülebilir ambalajlama ve depolama konusunda da dikkatli olmak zorundadır. Burada sürdürülebilir kahve ambalajlama ürünleri olarak hava geçirmez tahıl depolama çuvalları kullanılmaya başlanmıştır. Hatta bölgelerde konuyla ilgili üretilen ticari ürünler de epey popülerdir. Normal kahve depolama çuvalları, kahve çekirdeklerinin kalitesini korumada başarısız olurlar. İşte bu yüzden hava geçirmez tahıl depolama çuvalları normal kahve depolama çuvallarının yerini almıştır. Ekolojik Multi Katmanlı Hava Geçirmez Depolama çuvalları, sürdürülebilir kahve çiftçileri için mükemmel bir çözümdür. Bu sürdürülebilir kahve ambalajlama çözümleri, geleneksel kahve çuvallarının tanımını yeniden şekillendiren %100 geri dönüştürülebilir ürünlerdir. Petrol türevli ambalajların yerini geri dönüştürülebilir ambalajlama ürünlerinin alması büyük ölçüde karbon emisyonundan tasarruf edilmesini sağlamaktadır. Kahvenin sürdürülebilirlik konusunda tarımdan sonra en kritik ve büyük ölçüde aşılamayan konu lojistiktir. Kahve sınırlı coğrafyada yetişebildiğinden dolayı bu coğrafyadan tüm dünyaya dağıtılır.

Kıtalararası erişimin neredeyse sınırsız hale geldiği yeni dünyada hayatımıza büyük katkı sağlayan sistemin adı tedarik zinciri yönetimidir. Tedarik zinciri, bir ürünün çeşitli lojistik türleri ile A noktasından B noktasına ulaşmasındaki sorunsuz olan yönetim sistemlerinin bütünüdür. Fakat bu lojistik seyahatler çok ciddi anlamda karbon emisyonu gibi kötü geri dönüşü zor bir etki bırakır. Üstelik lojistik, sürdürülebilirlik hususunda iyileştirilmesi en şart konulardan biridir. Kilometrelerce yapılan yollar bize tonlarca CO2 olarak geri döner. Sonunda istediğimiz ürünümüze kavuşmuşuzdur fakat amiyane tabir ile bolca CO2’e bulaşmış halde.

Bu yazı neler yapılabilir ve neler yapılıyor hakkında bir yazı olduğu için aynı zamanda Uluslararası bir lojistikçi olan ben’i susturarak lojistik konusunun detaylarına girmeyi burada bırakıyorum. Son olarak lojistik sistemlerinde havayolu taşımacılığı en yüksek karbon ayak izine sahip taşıma modlarından biriyken onu karayolu taşımacılığı ardından deniz ve demir yolu taşımacılığı takip eder. Buradan çıkacak sonuçla, kahvenin havayolu ile tedariğinin karbon ayak izi katkısına etkisi çok fazladır. Demiryolu lojistiği diğer modlara göre çevreci olduğu için en çok tercih edilme sebebi olmalıdır ki bunun önündeki en büyük engel ise raylı sistemlerin her yerde olmamasıdır. Bu nedenle çok modlu dediğimiz taşımacılık yöntemi olan deniz+demir+kara gibi birbirinden farklı kombinlerin yapılması sürdürülebilir lojistik açısından önemlidir. Demiryolundan maksimum derece faydalanmaya çalışmak karbon ayak izimizin azaltılmasında oldukça fark yaratacak bir hamledir. Lojistikteki zorlu kısımlardan biri ise rotaların optimizasyonunun sağlanması ve mevcut araçların yüksüz şekilde boş dönmesidir. Rotalar konunun üzerine düşülerek çalışılmalı ve çeşitli tedarik zinciri yönetim sistemleri belirlenerek araçların verimli şekilde lojistik yapması sağlanmalıdır. Bunların tamamı yapılırken ise dijitalleşmeye önem verilerek evrak tüketimini tamamen azaltarak verilerin elektronik olarak işlenmesi sağlanmalıdır. Lojistikte alınacak en önemli önlemlerden biri de son olarak sürdürülebilir yakıtların kullanılmasıdır. Kara yolculuğu muhakkak başvurmak zorunda olduğumuz bir yöntemdir ve bu yöntemi iyileştirebilmek amacıyla taşıma araçlarında kullanılan yakıtların sürdürülebilir olması büyük önem taşır. Biyoyakıtlar veya elektrikle çalışan araçlar gibi alternatif yakıtların kullanımı, karbon emisyonlarını oldukça etkin şekilde azaltmaktadır. Lojistik aşamasından sonra kahvenin kavrulma sırasında en önemli olan konu enerji verimliliği yüksek kavurma cihazlarının kullanılmasıdır. Bilinen bir gerçektir ki genelde medium-light, medium, medium-brown derecelerinde kavurma işlemi yapan nitelikli kahveciler hiçbir zaman kahvenin yandığı sıcaklıklara kadar çıkmazlar fakat kahvenin kavrulması için muhakkak çıkılması gereken yüksek sıcaklıklar vardır. Bu kaçınılmaz bir gerçektir o nedenle kavurma aşamasında emisyonu azaltacak en büyük çaba enerji verimliliği düşük kavurma makinelerinden yararlanmaktır. Kavrulma işlemi için kullanılan enerjinin yenilenebilir kaynaklardan sağlanması ise başvurulabilecek en iyi yoldur. Güneş enerjisi, rüzgâr enerjisi veya hidroelektrik gibi yenilenebilir enerji kaynakları kullanılarak karbon ayak izi azaltılabilir. Aynı zamanda kavrulma ekipmanının düzenli bakımının yapılması, işlevselliğinin korunması ve verimliliğinin artırılması önemlidir. Aşınmış veya verimsiz ekipmanların yenilenmesi, daha düşük enerji tüketimi sağlar. Bu nedenle ekipman bakımı ve yenileme oldukça önemlidir. Kavrulma Süresinin Optimize Edilmesi hususu daha çok zincir kahvecilerin üzerine düşmesi gereken en önemli konulardan biridir. Kavrulma süresinin optimize edilmesi, gereksiz enerji tüketimini önleyerek karbon emisyonlarını azaltabilir. Mevcutta kullanılmış olan ısının geri kazanılması konuyla ilgili en iyi şekilde optimizasyonun yapılmasını sağlar. Bu uygulaması zor bir konu olsa da kavrulma işleminden kaynaklanan ısı, işletmenin diğer alanlarında kullanılmak üzere ısıtma veya sıcak su üretimi için geri kazanılabilir. Son olarak ise karbon salınımının takip edilerek raporlanmasının sağlanması aşamasıdır. Kavrulma işlemi sırasında oluşan karbon salınımının takibi ve raporlanması, işletmenin karbon ayak izini anlamak ve azaltmak için önemlidir. Bu şekilde, karbon emisyonlarıyla ilgili veriler toplanabilir ve sürdürülebilirlik hedeflerine ulaşmak için stratejiler geliştirilebilir. Karbon konusuyla ilgili yalnızca kahve sektöründe değil tüm sektörlerde izlenebilirlik çok zordur. O nedenle kavurma aşaması (çünkü makinenin devreye girdiği ve inovasyonla buluştuğu ilk alandır) bu izlenebilirliğin sağlanması için güzel bir başlangıç olabilir. Kavurma aşamasından sonra kahvenin demleme aşamasına geçildiğinde yine makinelerin enerji verimliliği oldukça önemlidir. Enerji verimliliği yüksek espresso makineleri genellikle enerji etiketlerinde belirtilen enerji sınıflandırmalarına sahiptir. Enerji sınıflandırmaları A’dan G’ye kadar değişebilir, A sınıfı makineler en verimli olanlardır. Makine seçimi yaparken enerji verimliliği konusunda etiketleri ve üreticinin belirttiği özellikleri kontrol etmek önemlidir. Makinenin ısınması, su pompalaması başlı başına enerji sarfı sağlar. Bunun maksimum seviyede aşılması için enerji verimliliği açısından yüksek, kullanılmadığı durumlarda standbye moduna geçen makineler ve verimli pompa sistemleri süreci emisyon açısından negatif, karbon ayak izi için pozitif atılacak adımlardan olacaktır. Kahvenin karbon emisyonu konusunda enerji kaybına en çok sebep olan şeylerden biri ise su arıtma sistemleridir. Su arıtma işlemi için kullanılan kimyasallar, karbon emisyonlarını etkilemektedir. Örneğin, bazı arıtma yöntemlerinde ozon, klor veya diğer kimyasallar kullanılır. Bu kimyasalların üretimi, taşınması ve kullanımı sırasında enerji tüketimi ve dolayısıyla karbon emisyonları ortaya çıkarmaktadır. Su arıtma sistemleri tarafından oluşan atıkların yönetimi en önemli kısımlarından biridir. Arıtma süreci sonucunda ortaya çıkan atık sular veya arıtma sistemlerinin kendisi doğru şekilde tasfiye edilmeli veya geri dönüştürülmelidir. Yanlış atık yönetimi karbon emisyonlarını olumsuz yönde etkilemektedir. Su arıtma sistemlerinde, sisteme giren suyun yaklaşık olarak %70–90 kadarı arıtılarak sistemden çıkar. Burada arıtmadan kaynaklı kayıp vardır. Enerjinin fazla harcanmasıyla elde edilen arıtma suyu aynı zamanda belirttiğimiz üzere süreçte mecburi bir kayba da neden olmaktadır. Bununla ilgili tarafımızın da üzerinde çalıştığı konulardan biri olan kahve demleme suyunu arıtma hususu, pahalı olmasına rağmen ultraviyole ışınları ile çevre dostu şekilde sağlanabilir ve doğal tuzlardan oluşan katkı maddeleri ile uygun demleme koşullarına gelebilir.

Kahvede ortaya çıkan atıklardan detaylıca bahsetmiştik o nedenle burada tekrar bahsetmeyeceğiz. Bu atıkların değerli materyal olarak tekrar doğaya dönüşmesi ve bu dönüşüm esnasında karbon emisyonuna negatif katkıda bulunulmaması en önemli konulardan biridir. Verilerini sunduğumuz kahve atıkları evrende çok büyük bir yer kaplamaktadır ve bununla ilgili birçok çalışma yapılmaya çalışılmaktadır. Atıkların biyoyakıt olarak kullanılması, yakacak, gübre, katkı malzemesi olarak kullanılmasının çalışmaları laboratuvar seviyesinde sürekli olarak araştırılmaktadır. Önemli olan atıkların laboratuvar seviyesinde dönüşmesinin yanı sıra bir atık yönetim sisteminin oluşturulması ve bu sistemin sürekliliğinin sağlanmaya çalışılmasıdır. Bu konuyla ilgili Meet Lab Coffee olarak uzun süredir Ar-Ge çalışmasını yaptığımız geri dönüşüm projemizi ilk yazımızda sizlere sunarak süreçte konunun her aşamada takipçisi olduğumuzu belirtmiştik. Çalışmayı eşsiz yapan en önemli kısım ise atığın değerli materyale dönüşümü prosesinde yeni bir atığın oluşmaması, kimyasal herhangi bir sürece tabii olunmaması ve yüksek enerji verimliliği ile üretimin tamamlanmasıdır. Kahvenin karbon yolculuğunu topraktan itibaren ele aldığımız bu yazı serisinde son olarak perakendeye sunulurken kullanılan karton bardak kullanımı, paketleme ekipmanları ve plastik kullanımı oldukça yüksek oranda karbon emisyonunu artırmaktadır ve bununla ilgili bizim de laboratuvarımızda sürekli üzerine düştüğümüz nitelikli kahveye uygun, koku / aromada negatif bir barikat sağlamayan ve tamamen nötr olan aynı zamanda da kullanışlı / ulaşılabilir olan biyopolimerler/biyoplastikler ya da muadil malzemeler üzerine çalışılmaktadır. Bunlarla ilgili hem dünyada hem de ülkemizde yenilikçi ürünlerin / plastiğe muadil malzemelerin sayısı gün be gün artmakta olup karbon emisyon verileri ve farkındalığı sonucunda çalışmalar hız kazanmaktadır.

Kahve üretimi ve tüketiminin sağlıklı ilerleyişinin saplanması ile iligli bu bilgiler sonrasında bir sonraki Bölüm 4 de sizlere Türkiye’de Kahveye Yüklenen Anlam ve Kahve Tüketim Alışkanlıkları hakkında bilgiler paylaşacağım.

Keyifi okumalar ve deneyimleri dilerim.

--

--