Çıkmadık Canda Umut Var

wosubice
Türkçe Yayın
Published in
2 min readSep 26, 2024
Mayıs 2023 / Çayırhan-Ankara

Üretkenliğimin azaldığı, cümlelerimi toparlayamadığım, kendimle baş başa kalamadığım dönemlerde, üretimden kopmamak için geriye dönük değerlendirebileceğim şeylere baktım.

İlham, İlkYaz, gönderdiğim yazıyı, tam iki yıl sonra yayımlayınca geldi. Bu, kendiliğinden oldu. Ben birşey yapmadım ama bana ilham verdi. Ben de geriye dönük değerlendirebileceklerime baktım. Özellikle iç curve’ü yüksek olanlar (‘göndermeyen baştan kaybediyor’), tek hayır’da vazgeçenler; gmail draftlarında, yarım kalan word dosyalarında, belki tuvallerde, belki de telefonlarına aldıkları ses kayıtlarında bir hazine ile karşılaşabilirler.

Örneklendirelim:

1. Bir yıl önce Parşömen Edebiyat’a gönderdiğim ve kabul edilmeyen öyküyü, Litera Edebiyat’a gönderdim ve basıldı.

2. Göçmen Kadınlar’a ilettiğim ve ‘paylaşırız’ dedikleri yazıdan 7 aydır haber yoktu. Bir gece hatırlatma gönderdim ve ertesi gün paylaşıldı.

3. Yine blogdan kitap inceleme yazısı olarak paylaşılabilecek, Ocak 2022'de yazdığım bir yazıyı sildim. Oggito’ya gönderdim, sessizlik. Litera Edebiyat’a gönderdim, Nisan 2024'te basıldı. Ben de bu süreçte yazılarımın ismimle basılmasına alışmış oldum.

4. Vitrin dergisine projeyle ilgili yazdığım yazı, uzun süre paylaşılmayınca güncelleyip, Temmuz ayında Turkish Global Society’e gönderdim ve sonbahar 2024 sayısında yayımlandı.

5. Almanya’da yaşadığım şehrin yerel basınına projeyle ilgili yazı göndermiştim, ses çıkmamıştı. 6 ay sonra tekrar gönderdim, bu kez muhabir cevap verdi. Onunla ben Schengen vizesi alabildiğimde röportaj yapacağız.

6. Lavarla’ya, editörüyle tanışmadan önce 2 kez, tanıştıktan sonra 2 defa daha gönderdiğim yazı için son kez kurucusuna ulaştım. İşte ancak bir yazı için 5 e-mail atar, birden fazla kişiye ulaşırsam ve olmazsa gönül rahatlığıyla arkama yaslanıp ‘denedim ama olmadı’ diyebiliyorum. Bu belki biraz fazla :)

Edebiyat dışında meslek hayatınıza da bu ‘çıkmadık canda ümit var’ yaklaşımını uygulamak mümkün.

Mesela UNESCO ekibiyle bir kitap önerisi üzerinde çalışıyorduk. Ben bölümü oluşturacak makalelerden biri için; bundan 7 yıl önce özel sektörde çalışırken santrallerin üretim sorunlarına dair Türkçe yazdığım raporu, zamanla bu soruna bulunan çözüm yoluyla beraber ve İngilizce olarak önerdim, kabul edildi.

Yani aslında bir kere içinize sinen bir iş teslim etmiş olun. O zaman kıymeti bilinmese de, yerine ulaşmasa da, ileride keşfedilebilir ve farklı formatlarda işlenebilir.

Yılmaz Erdoğan’ın Kelebeğin Rüyası ile Rüştü Onur ve Muzaffer Tayyip Uslu’yu, ölümlerinden 70 yıl sonra, günümüz dünyasına armağan etmesi gibi. Ekim ayında, Ece Temelkuran’ın Düğümlere Üfleyen Kadınlar romanının Londra’da bir tiyatro oyunu olarak sahnelenecek olması gibi.
Yazıldıktan 12 yıl sonra, farklı bir formatta.

Çiğdem Ülker, UMAG’ın editörlük eğitiminde ‘Kurmaca metin, insan zihninin erişebileceği en üst nokta.’ demişti. Her zaman bir metni sıfırdan yaratacak kadar gücümüz olmuyor. Hissetmiyor, yeni şeyler deneyimlemiyor olabiliriz. Gelirimiz düştüğünde, vaktinde biriken millerle uçmak gibi. Ürün bittiğinde stoklanan tester’larını kullanmak gibi. Biraz da sermayeden yiyelim, ne olur? Zaten aynı yazarın altı ayda bir çıkan yeni kitaplarının, bu arada açılan müzesiyle beraber ‘hepsinin’ bugünün ürünü olduğuna inanmak mümkün değil. Vaktinde alınmış notlar… Sabırla saklanmış fikirler…

‘The day you plant the seed is not the day you eat the fruit.’

--

--

wosubice
Türkçe Yayın

İlk yarıda isminin hakkını veren bir yaşam sürdü. Bir sonraki seri nerede çekilecek şimdi o da bilmiyor. Henüz sadece hissettiklerini yazabiliyor.