Öğrenmenin Temelinde Aşk Var

Yiğit Şener
Türkçe Yayın
Published in
4 min readDec 12, 2021

Ne iddialı bir başlık ama!!! Bu yazıda biraz kızıl biraz mavi, bilim ve romantizmin doruk noktalarını keşfedeceğiz.

Photo by Zac Durant on Unsplash

Siz hiç aşık oldunuz mu? Ne olduğunu tam olarak tanımlayamadığımız bu mistik kavram ile ilgili yazılmış tüm şiir ve kitaplara bir göz atsak hatta makine öğrenmesi ile metin analizi yapsak :) eminim temelindeki motiflerde merak etme ve bilme isteği gibi sözcükler çıkacaktır. Gelin Flaubert’in aşk tanımına bir bakalım;

Merak. Birine karşı, ansızın, bir merak duymaya başlarsınız, korkunç bir merak. Onu tanımak, onunla doğmak, dünyaya onunla yeniden gelmek tek amacınız haline gelir. Aşka en uzak cümle, senden nefret ediyorum değil, bilmek istemiyorumdur.

Aşık oldunuz, merak ediyorsunuz; adı ne, nereli, ne sever, nerede oturuyor, nelerden hoşlanıyor, arkadaşları kim, nasıl güler, peyniri az yağlı tuzlu sert mi yoksa yumuşak tuzsuz ve yağlı mı sever?

Eğer gerçekten bir alana (örneğin: rüzgar enerjisi, genetik, organik tarım, vs.) maddi kaygılar dışında manevi olarak romantik duygular besliyorsanız yukarıdaki soruların benzerini sormaya başlarsınız. Hem de deli gibi merak ederek bilmek isteyerek anlamaya çalışırsınız. İşte o an öğrenme başlar. Nereden ya da nasıl başladığınız çok önemli değildir. Dünya artık o “şey”in etrafında dönmeye başlar. Yeter ki bilme isteğiniz aşk ile başlasın.

Örneğin hiç üniversiteye girmemiş ya da farklı bir bölümden mezun birisinin “Güneş Enerjisinin Elektrik Enerjisine Dönüşümü” konusuna aşık olduğunu düşünelim. Kim onun bu konuyu enine boyuna öğrenmesini şu dijital evrende engelleyebilir ki?

Nasıl bir öğrenme deneyimi yaşanır peki, muhtemelen aşağıdaki gibi bir süreç takip edilir. Biraz hikayeleştirebiliriz.

İlk Görüşte Aşk

İlk karşılaşma anı, düşüncelerin beynin nörolojik katmanlarından geçerken bıraktığı zevk ile kişinin aklına yağmur taneleri gibi düşen fikirler, sorular ve tatlı tatlı uyaran mutluluk hormonu. Şu an her şey yapılabilirdi. Adeta bulutların üzerindeydi. Sanki konu çözülmüş öğrenilmiş ya da hızlıca halledilebilirmiş gibi duruyordu.

Farkındalık

Sanırım ona ulaşmak o kadar kolay değil. Çok az araştırma ile güneş enerjisi, elektrik enerjisi, elektromanyetik gibi kavramlar, yan alanlar, diğer disiplinlerle olan ilişkiler yüzeysel olarak görülmeye başlanmıştı. Hatta uzaylı gibi görünen denklemler daha da kafasını bulandırdı. Sanırım kavuşmak üzere olduğu aşkı için çok fazla yol yürümesi gerektiği konusunda derin bir korkuya kapılmıştı.

Ya Sev Ya Terk Et Evresi

Buz dağının görünmeyen kısmını az çok anladı. Şimdi bir karar vermeli. Ya ona ulaşmak için çok çalışması, problem çözmesi ve bir yandan da hayatını devam ettirmesi gerekecek ya da hiç onunla karşılaşmamış gibi davranıp her ne ise yolu oradan devam edecekti.

Tesadüf seni önüme çıkarmasaydı, gene aynı şekilde, fakat her şeyden habersiz, yaşayıp gidecektim. Sen bana dünyada başka bir hayatın da mevcut olduğunu, benim bir de ruhum bulunduğunu öğrettin (Kürk Mantolu Madonna, Sabahattin Ali).

Uyanış

Ona ulaşmak için tüm çabasını feda etmeye karar verdi. Ama artık zorlukların farkındaydı. O yüzden yarı otomatik bir plan yaptı. Önce önüne çıkan ne varsa inceleyecek, ardından derine kazarak devam edecekti. Zamanını planlamadı ne kadar gerekiyorsa o kadar verecekti.

Kan, Ter, Gözyaşı ve Bir Tutam Umut

Bir kitap okudu referanslarından bulduğu başka bir kitabı ortasından okudu. Olmadı başına gitti sonra sonuna. Bir denklem gördü anlayamadı. Lise matematiğine döndü. Gereksiz yere bu denklemi takıntı haline getirdi. Aylarca zamanını aldı ama öğrendi. Türkçe kaynaklar yetmedi. Yetersiz İngilizcesini geliştirerek yabancı kaynakları okumaya başladı. Bazen durup ben şu an neredeyim, hangi aşamadayım diye soruyordu ama tünelin sonundaki ışığı bir türlü göremiyordu.

Yolda Olmak

Hissetmeye başladı. Sorulan sorulara cevap verebiliyordu. Bir basamak çıktığını hissetti durdu. Amacını sorguladı. Amacı nokta değil virgül koyarak yoluna devam etmekti. Ona kavuşmak değil onunla yaşamak istiyordu. Başardı, kimsenin onunla gurur duymasına gerek yoktu o zaten bu hazzı ruhunun derinlerinde hissediyordu.

Photo by Ian Stauffer on Unsplash

Yukarıdaki hikayeleştirilmiş aşamalar size bir yerden tanıdık geliyor olabilir. Muhtemelen çoğu kâşifin yolu bu aşamalardan geçmiştir. Ama mucit olmamıza gerek yok sanırım. Ana fikir yolda olmak gibi… Sonunda ne olduğumuzdan çok ne hissettiğimiz önemli.

Eğer ki öğrenmenin temel motivasyonuna aşkı koyabilirsek bu hayatta hiç bir disiplin yoktur ki o konuda uzmanlaşmayalım. Artık biliyoruz ki disiplinler arası geçişlerle yeni icatlar buluşlar keşfediliyor. Yani tek başına yazılım ya da fizik bilmek de yeterli değil.

Asıl soru ise hepimiz böylesine aşık olabiliyor muyuz? Nasıl ki gerçek hayatta aşık olma ihtimalimiz bizden bağımsız ise öğrenmek istediğimiz “şey”i bilmekte biraz nasip/kısmet/kader/enerji/şans/tesadüf olabilir mi?

Sonucu Olmayan Bir Yolculuk için Sonuç

Eğer gerçekten öğrenmek istediğiniz alana karşı bir şeyler hissediyorsanız peşini bırakmamanızı tavsiye ederim. Gerçek aşk biraz emek ister. Kolay olsaydı aşk olmazdı. Kolay olsaydı tam manası ile öğrenme olmazdı.

Bu yazımı Nazım Hikmet’in Yaşamaya Dair adlı şiirinden sevdiğim bir bölümü ile bitirmek istiyorum.

Yaşamayı ciddiye alacaksın,
yani o derecede, öylesine ki,
mesela, kolların bağlı arkadan, sırtın duvarda,
yahut kocaman gözlüklerin,
beyaz gömleğinle bir laboratuvarda
insanlar için ölebileceksin,
hem de yüzünü bile görmediğin insanlar için,
hem de hiç kimse seni buna zorlamamışken,
hem de en güzel en gerçek şeyin
yaşamak olduğunu bildiğin halde.

--

--