Ölü Ozanlar Derneği

Mehmet Fatih GERÇEL
Türkçe Yayın
Published in
3 min readOct 12, 2019

Ölü Ozanlar Derneği İngilizce adıyla Dead Poets Society, 1989 yılında Peter Weir yönetmenliğinde çekilmiş bir film. Filmin başrolünde ise oyunculuğu ile hayran bırakan Robin Williams var. Film en özgün senaryo başta olmak üzere pek çok alanda ödüle lâyık görülmüş. Filmin müziklerini yapan Maurice Jarre de yine ödül alan isimlerden. (Yazının devamı spoiler içerir.)

https://www.imdb.com

Filmde, Keating (Robin Williams) oldukça başarılı bir yatılı erkek okuluna edebiyat öğretmeni olarak geliyor. Her ne kadar disiplinli ve gelenekçi okul yönetiminin tepkisini çekse bile, öğrencilerini alışılmış müfredatın dışında eğitmeye ve onları yaratıcı, farklı düşünen insanlar olmaya teşvik ediyor. Modern eğitim sistemine de güzel eleştiriler getirilen bu yapımda insan keşke Keating gibi öğretmenler olsa demeden edemiyor.

https://filmschoolrejects.com

Keating, öğrencilerine sıra dışı düşünmeyi, herkesin baktığı yerden bakmamayı, gerektiğinde olduğu yerden değil de masanın üstüne çıkıp bakmayı öğretiyor.

‘’BIr şeyi bildiğinizi sandığınız zaman ona başka bir açıdan bakın. Çok yanlış ya da aptalca görünse bile deneyin. Sadece yazarın ne düşündüğüne bakmayın. Kendi düşüncenizi değerlendirin. Kendi sesinizi bulmaya çalışın. Bu arayışa ne kadar geç başlarsanız bulma ihtimaliniz o kadar azalır.’’

http://blclifton.com

Keating’in ilk dersinde öğrencilerini toplayıp, yıllar önce mezun olmuş ve şu an hayatta olmayan öğrencilerin resimlerinin yanına gitmesi ve onlara şu an resimdeki herkesin çoktan öldüğünü anlattığı sahne oldukça etkileyiciydi. Resimdekilerin hepsi hedefleri, hırsları olan insanlardı, onlar da bu sıralardan geçmişti ama şu an hiçbirisi hayatta değildi. O sahnede ister istemez filmden çıkıp, akıp giden ömrüme bakmadan edemedim. Keating’in deyimiyle ben de o resimdekiler gibi bir gün çiçeklere gübre olacaksam şu an ne yapmam gerekiyordu?

Neyse ki bu sorunun cevabını yine Öğretmen veriyordu.

Bir gün öleceğiz, Yaşadığın günü kavra! Henüz vakit varken tomurcukları topla, hayatını olağan dışı yap. Yani Latincesi ile Carpe Diem.

‘’Çoğu kişi sessiz bir çaresizlikle yaşar. Buna teslim olmayın. Kalıplarınızı kırın. ‘’

Muhtemelen Keating, Cahit Sıtkı Tarancı’nın şu şiirini bilse öğrencilerine onu da söylerdi :)

‘’Yaşım ilerledikçe daha çok anlıyorum
Ne büyük nimet olduğunu ah ey güzel gün
Boş yere üzülmekte mana yok anlıyorum
Kadrini bilmek lazım artık her açan gülün
Şükretmek türküsüne daldaki her bülbülün
Yanmak da olsa artık aşk ile yaşıyorum.’’

http://rheaven.blogspot.com

Öğretmenin amacı öğrencilerinin birer sanatçı olması değildi. Sadece onların naif ruhlu, sanatla, şiirle uğraşan insanlar olmasını istiyordu. Tek amacı sözcüklerin ve dilin tadını onlara öğretebilmekti. Bu hayatta, çiçeklere gübre olmadan önce öğrencilerinin bu güçlüler mizanseni dünyaya birer dize bırakmasını istiyordu.

‘’Biz hoş olduğu için şiir okuyup yazmıyoruz. Insan ırkının birer ferdi olduğumuz için şiir okuyup, yazıyoruz. Çünkü insan ırkının içinde coşkular vardır. Tıp, hukuk, ticaret, mühendislik yaşamak için gerekli olan asil mesleklerdir. Ancak şiir, güzellik, aşk, sevgi biz bunlar için hayattayız.’’

Keating’in sorduğu soruyu ben de size ve kendime sormak istiyorum. Bu güçlüler mizanseninde bizim dizemiz ne olacak?

‘’Ormana gittim çünkü bilinçli yaşamak istiyordum. Hayatın iliğini emerek yaşamak istiyordum. Hayat olmayan her şeyi geride bırakıp ölüm anım geldiğinde, aslında yaşamadığımı öğrenmek istemiyordum.’’

Hoşça kalın.

Originally published at https://fatihgercel.com

--

--