Ölü Ozanlar Derneği ve Bay Keating’e Başka Bir Açıdan Bakmak

İnsanlara doğru yolu göstermek her zaman doğru mudur?

Muhammed Zeren
Türkçe Yayın
7 min readOct 20, 2019

--

Her birimiz solucan yemi olacağız…

Ölü Ozanlar Derneği” filmini izlemişsinizdir. İzlemediyseniz yazının bu kısımdan sonrasını okumamak sizin hayrınıza olacaktır. İzledikten sonra buraya uğramanız en büyük temennim. Şayet izlediyseniz de sizinle birlikte film üzerinden; otoriter yönetimlerden kapitalizme, yurdum insanından devrimciliğe, değişimin gerekliliği ve değişimin yıkıcılığı üzerine bir beyin fırtınası yapmak istiyorum. Öncelikle belirteyim ki birazdan okuyacağınız her şey çoğunlukla kendi düşüncemden ibaret. Yani hatalı veya sorunlu olması bittabi mümkün. Sizinle birlikte fikir teatisi yapmak adına bu yazıyı yazmak istedim.

!!! TAT KAÇIRAN DETAYLAR (SPOILER) İÇERİR !!!

Filmi uzun zaman önce izlediyseniz kesinlikle dert etmeyin. Hem filmden kestiğim sahnelerle hem de yer yer filmde geçen olayları anlatarak hafızanızı tazeleyeceğim. Bu sebeple yazı birazcık uzun olabilir. Bundan dolayı irdelemek istediğim konuları numaralı başlıklar altında ele almaya çalışacağım. Her başlık kendi içerisinde ayrı bir bölümü barındırdığı için yalnızca hoşunuza giden başlığı da okuyabilirsiniz. Anlamsal bütünlük bozulmayacaktır.

Filmimizin ana karakteri edebiyat öğretmeni Mr Keating — namı-ı diğer “Captain” — okuduğu okuluna öğretmen olarak döner. Katı disiplin kuralları ve otoriter bir yönetimin olduğu okulda, öğrencilerin ufkunu genişletmek, onların zihin sınırlarını daha da ileriye götürmek için tüm okul disiplininin dışına çıkarak kendi metodlarını öğrencilere aktarmaya başlar. Anı yaşamalarını, herkes gibi olmamaları gerektiğini, katı disiplini kırmaları gerektiğini hem sözel hem de eylemsel olarak birtakım yöntemlerle anlatmaya çalışır. Kimi zaman ufak tefek sorgulanmalara maruz kalsa da yöntemine şiddetle karşı çıkılmaz. Zira ne yaptığı çok da bilinmemektedir. Ta ki sınıfından bir öğrencinin intiharına kadar…

Öğrencisinin intiharından sonra Mr Keating -filmde anlatıldığı üzere- adeta günah keçisi ilan edilir. Ve okulun köklü adına halel getirmemek için okuldan uzaklaştırılır.

Gelenek, onur, disiplin, mükemmellik!

1-Sisteme Çomak Sokmak

Rahatsız olduğunuz, çarklarından hoşnut olmadığınız bir sistem varsa şayet, bunu değiştirmek için çabalayabilirsiniz. Bu bir seçenektir. Şayet amacınız gerçekten çoğunluğu etkileyen bir sorunu ortadan kaldırmaksa, tek başınıza yerleşik bir sistemi değiştirmenizin olanağı yoktur. Yanınıza yamacınıza size inan bir güruh bulduğunuz vakit ancak o çarkı -belki- hareket ettirebilirsiniz ya da daha şanslıysanız domino etkisiyle sistemi değiştirirsiniz.

“Güçlü çocuklar yetiştirmek, sorunlu yetişkinleri onarmaktan daha kolaydır”

-Frederick Douglass

Filmimizin ana kahramanı Mr Keating de okuduğu okulun katı kurallarına maruz kalmış ve okuduğu dönemde “Ölü Ozanlar Derneği”ni kurarak adeta tiyatral bir havada ayin töreni yapan gizli bir organizasyon kurmuştur. Bu, Keating’in ilk devrimidir. Kendi gibi düşünen insanları etrafına toplayarak okulunun demir topuzunun altında ezilme seanslarından, nefes alma, kaçma yolu oluşturmuştur. Fakat edebiyatın dahi matematiksel olarak ele alındığı bu okulda Captain’in görevi henüz bitmemiştir. Yarım bıraktığı işi yıllar sonra, öğretmen olarak dönüp tamamlamak ister. Yapmak istediği zihni devrim için bu sefer edilgen değil, etken role gelir. Hem de bunun için sevgili eşini ve Londradaki eğitim verdiği okuldaki -gayet iyi olan- işini Londrada bırakmak pahasına…

Mr. Keating okula gelir, farklı anlatım biçimiyle sınıfının ilgisini hemen çeker. Verdiği ilk ders “anı yaşayın”dır. Bu mottoyu üstü kapalı ya da aleni bir şekilde film boyunca devam ettirir. Anı yaşamayı “yapabiliyorsan, istediğini yap” olarak algılayan öğrenciler de gençliğin verdiği coşkunlukla birtakım işler yaparlar. Kimisi sevgilisi olan bir kadına ilan-ı aşk eder, kimisi de zorba bir babaya karşı çıkarak tiyatro eğitimine gider. Şimdi burada Captain’e ufaktan ufaktan tokatlarım başlıyor hazır olun…

Filmin bir sahnesinde yemek yerken, bir başka öğretmenle kaptan arasında bir diyalog geçer. Sahnede Keating öğrencilerini özgür düşünen biri olarak yetiştirmek istediğini söylerken öğretmen arkadaşı “17 yaşında özgür düşünceler mi? Alaycı olduğunuzu hiç düşünmemiştim” diyerek Captain’ın düşüncesini küçümser.

Keating’in Mr. McAllister ile yemekte yaptığı sohbet

“Özgür insan kendi özgürlüğüyle yetinmez. Özgürlüğü yalnız kendine veya kendi gibi düşünenlere ve kendi durumunda olanlara isteyen insan bencildir veya zorbadır. Bencil insansa, özgür olamaz çünkü bencil insan, kendi kendinin kölesidir. Zorba insan özgür olamaz çünkü zorbalık özgürlüğe düşmandır.”

-Bülent Ecevit

Her birey özgürce düşünebilmedilir zaten işin bu kısmında bir sorun yok. Fakat Keating’in yöntemi bütün unsurları görmezden geldiği için sistem bir noktada kilitleniyor. Gerçekten de 17 yaşındaki bir bireyi, sahip olduğu bütün durumlardan ârî bir şekilde “heveslendirmek” pek de doğru gözükmüyor. Bunu, ülke gündemini maalesef sık sık ilgilendiren bir konuyla örneklemek istiyorum.

Kocasından şiddet gören bir kadına “bu adamı boşasana” demek verilebilecek en makul tavsiye gibi duruyor. Fakat bu tavsiye, böyle bir kocadan boşanan kadınların cinayete kurban gitme ihtimalini gözardı ediyor. Zaten şiddet gören kadınların üstüne bir de ailesinden baskı görmesi de olası. Hem mental hem fiziksel olarak sıkışmış olan bir kadına “boşan” demek hiç makul durmuyor. Fakat unsurları devre dışı bırakırsanız tabii ki boşansın ve kurtulsun. Dediğim gibi, şartlar böyle bir durumu düzeltmek için bu yolun uygun olmadığını gösteriyor.

Bu yüzden düzeltmeye çalıştığınız bir şeyin ya da “iyi niyetle” yaklaştığınız bir olayın öncelikle detaylarını öğrenmekte fayda var. Biçime bakıp özle ilgili tavsiyede bulunmak her zaman yararlı olmayabilir.

Keatingin de sorunu tam olarak burada. Fikir güzel, iyi niyetle hareket güzel fakat eylem planı baştan aşağıya yanlış. Yanlış olduğunu, istediği ve başkalarının istediği dünya arasında sıkışan bir öğrencinin hayatına son vermesiyle anlayabiliyoruz. Aile unsuruyla mücadele etmeyi öğretmeden, daha önce tatmadıkları bir alanı öğretmeye çalışmak çok da makul gözükmüyor.

Sonuç olarak sistemin çarklarını değiştirmek istiyorsanız, öncelikle o çarkları hareket ettiren mekanizmanın mantığını çözmeniz gerekiyor. Yoksa hareket eden bir sistemden, paslı bir çarkı, değiştirmek için çıkarırsanız tüm sistemi yerle bir edersiniz.

Şunu da unutmamak gerekiyor ki “İyi niyet her zaman doğru değildir.”

2- Sistemin Çarklarında Ezilmek

Charlie Dalton isimli öğrenci, yazılan alaycı bir makale sonrası okul müdürü tarafından yapılan toplantı esnasında okul müdürüyle dalga geçerek “dayak” cezasına çarptırılır.

Toplantı esnasında telefon çalmış gibi yapan Dalton, telefonu açarak “Tanrı arıyor” diyerek okul müdürünü alaya alır.

Bir başka olayda sevgilisi olan bir kıza asılan Knox Overstreet ise, kızın sevgilisi tarafından ağzı burnu yamultularak geri gönderilir. Fakat Knox pes etmez ve kızın rızası olmamasına rağmen “anı yaşa” prensibi gereği kızı taciz etmeye devam eder. Her ne kadar sonunda amacına ulaşmış olsa da, ahlaki ve etik açıdan yanlış olaylar silsilesine yine “Captain”ın gazıyla bulaşmıştır.

Tiyatro hevesini Keatingden aldığı ilhamla babasına açan Neil de ailenin çok büyük tepkisiyle karşılaşır. Daha öncesinde de babasının ağzından, yasal olmayan bir şekilde mektup yazarak okuldan tiyatro seçmelerine katılmak için izin almıştır. Babası bu durumu öğrenir ve haliyle çok kızar. Gelgelelim sonunda babası Neil’i bulunduğu okuldan almak ister ve Neil bu durumu kaldıramayıp intihar eder.

Avrupada kilisenin “skolastik düşünce”sinden bunalan ve baskıyı kırmak isteyen halk buna karşı direnir. Yer yer savaşarak, bu baskıyı bir zaman sonra kırar. Ardından ise yeniden doğuş, yani “rönesans” gelir. Bu dönemde çok büyük sanatçılar peyda olmuştur. Yani baskının sonucunda gelen göreceli rahatlıkta sanatçı yetişmektedir, baskı esnasında değil. Baskıyı kaldıramadığınız zaman sistemin çarklarında ezilirsiniz. Çarklara müdahale edemediğiniz bir sistemde uyum sağlamış gibi yapmak en makul seçenektir. Yani kısaca, karşı durarak, gelen zorluğa göğüs gerebilecek iradeniz yoksa, karşı durmayı iradenizin daha güçlü olduğu bir zamana ertelemelisiniz. Yoksa karşı duracak bir varlığınız kalmayabilir.

Tabii ki her şeyi kabullenin demek değil bu. Fakat filmden devam edersek, sevdiği bir işte ve sevdiği bir yerde olan Mr. Keating için hayat, öğrencilerinki kadar zor değildir. Çünkü onlarca kez yazıp sizi bunalttığım “sistemin çarklarında” ilerlemiştir. Aslında bir açıdan da hiç karşı durmamıştır. Zira bu sistem, onu istediği yere zaten ulaştırmaktadır. Velhasılı Keating’in “tuzu kuru”dur.

Keating, Neil ile konuşurken bu cümleyi sarfeder.

Öğrenciler için ise durum aynı değildir. Sahip oldukları düzeni, yapmak istedikleri eylemler için tamamen yıkmaları gerekmektedir. Ama bunun için ne güçleri ne de kudretleri vardır. Yetenek ise belirli bir yere kadar etkili olacaktır. Bu nedenle otoriter bir yönetimin sopası altında ezilirken, böylesine bir kaçış kabul edilemez. Kaldı ki sonunda kazanan yine otoriter yönetim olmuştur. Yaşanılan bu olaylar neticesinde halk -yani aileler- tarafından yönetime güven artmıştır. İktidar, meşruiyetini düşman bularak pekiştirmiştir. Yani sisteme karşı çıkmak amacıyla çıkılan bu yolda sisteme güç kazandırılmıştır.

Yapılmak istenen şey doğru gibi dursa da yapılma yöntemi doğru değildir. Nitekim Che Guevara’nın resminin basılı olduğu rozetleri kapitalist düzende 10 liraya satın alabilirsiniz…

3-Bir Devrimcinin Sonu: Mr Keating Gerçekten Haklı Mıydı?

Değişim sancılı ve zor bir süreçtir. Bu hem kişisel hem de toplumsal yönden geçerli bir cümledir. Zira insanın değişmesi için yıllardır yaşadığı benlikten sıyrılması ve yanlış olan eyleminin anlamını kendi içerisinde değiştirmesi gereklidir. Uzun yıllardır kendiniz olduğunuz için de bu zordur. Öncelikle 3. bir gözün sizin hakkınızda yaptığı eleştiriyi kaldırabilecek sağlam bir bünyenizin olması gerekir. Daha sonra bu olumlu eleştiriyi değerlendirip irdeleyebilecek analitik zekanızın olması da lazımdır. Bununla birlikte fark ettiğiniz bu olumsuz yanınızı törpüleyip düzeltebilecek sağlam iradenizin olması da şarttır. Velhasılı, karakterinizdeki bir yönün değişmesi birden çok parametreye bağlıdır ve de çok zordur fakat imkansız değildir.

Bir ikinci yol ise duygusal olarak sizi çok ciddi bir şekilde etkilemiş bir olay yaşamışsanız bu da karakterinizde değişime sebep verebilir. Sizin için bir anlamı olan olgunun, yaşadığınız yoğun duygu durumundan kaynaklı anlamsal değişikliği mümkündür. Anlam değişirse, bakış açısı ve doğal olarak da karakter değişir.

Yaşanılan trajediden sonra Ölü Ozanlar Derneği’nden, Keating’i suçlu bulan tek üye gruptan afaroz edilir.

Değişimin bu denli çetrefilli olması, onu “hadi aslanım, hadi koçum, sen yaparsın” minvalindeki cümlelerle olmayacağını gösterir. Yüzeysel değişim, zannetmenin ötesine geçmeyecektir. İnsan değişmek için çaba sarfetmelidir. Kendisi bu durumu önce istemeli, daha sonra etrafındaki güvendiği kişilerden yardım bulmalıdır. Ancak bu yönde bir değişim yüzeysellikten uzak kalabilir.

Her ne kadar gömsem de bana kalırsa zihniyet olarak Mr. Keating sonuna kadar haklıydı. Sıklıkla tekrar ettiğim üzere gidişatı yanlıştı. Yaşamda, doğru sonuca ulaşsanız dahi gidişatınız yanlışsa puan alamazsınız. Onun için eylem planını doğru kurgulamak gerekir. Bu, kariyer planmasında da basit bir market alışverişi yolu için de geçerlidir. Şartları ve koşulları değerlendirmeyi unutup bodoslama dalarsanız, birileri de size dalabilir benden söylemesi.

Lafı çok fazla uzattım farkındayım. Yazının bu kısmına kadar sabredebilmişseniz itirazlarınızı beklediğimi bilin. Filmi izleyip “Keating’e yazık oldu” diyenlerdenseniz özellikle yanıtlarınızı bekliyorum.

Aileler her ne kadar sorunlu olsa da şu cümleyi hatırlatarak yazıya son veriyorum.

“Ebeveynlerinizi, sizi yanlış yöne sevk ettikleri için suçlamanın da bir son kullanma tarihi vardır; dümene geçecek yaşta olduğun an, sorumluluk sana aittir.”

-J. K. Rowling

Ah Captain Vah Captain…

--

--

Muhammed Zeren
Türkçe Yayın

Ağlamak pasif direniştir, gülmek aktif protesto…