Ölüm Komedisi

Tarık Kemal
Türkçe Yayın
Published in
5 min readJan 10, 2020
Photo by Paula May on Unsplash

İnsanlar, insanlar akla zarar; akla bile zarar, insanlar

Bazen durup dururken ya da gece başını yastığa koyduğunda birilerine yardımcı olmak, mesela bir kafede otururken yan masada konuşulan borç mevzusuna kulak misafiri olup finalde o masaya gidip oradaki insana yardım etmek, ihtiyaç sahiplerinin evlerini tespit edip geceleri kapılarına erzak, kıyafet, bir miktar para gibi türlü şeyler bırakıp kaçmak, kendi ihtiyaçlarını, borçlarını, sorunlarını bir kenara itip “Annemin, abimin borçlarını kapatayım, kardeşimin düğününü yapayım, anneme hayali olan evi satın alıp onu kiradan kurtarayım,” gibi şeyler tasarlamak, gördüğün tüm hayvanları elinden geldiğince tedavi ettirip, doyurup mutlu olmalarını sağlamak gibi bunlara benzer birçok düşüncenin hayallerin arasına misafir olduğu olmuştur. Bunları gerçekleştirebilecek imkânın olmadığında, durum seni tuhaf bir serzenişe sürükler: “Ulan hadi kendimi geçtim, bari şu düşlediklerimi yerine getirebilseydim. Kötü bir şey istemiyorum ki, nasıl olur da talih bunları yerine getirebilmem için benden yana olmaz! Saçma sapan şeylere yığınla harcama yapan onlarca insana nazaran benim istediğim tek şey dağıtmak. Biriktirmenin, yığmanın bir furya hâline geldiği şu dönemde tek isteğim her şeyi paylaşmak. Bu haksızlık!” Bu noktadan sonra devreye girecek olan iki aşamalı serüvenin ilki şu: Dünyanın en güzel resmi parmaklarının arasında dolaşan fırçayla meydana gelmiş olsa da, o resim odanda durduğu sürece o yalnızca senin için dünyanın en güzel resmi olacak. Uğraşmalı, iyilik timsali biri de olsan iyilik yapmak için de uğraşmalı ve kazanmalısın. Maddi varlık senin gözünde hiçbir anlam ifade etmese bile onun bir gereklilik olduğunun bilincinde olmalısın. Kazan, başar, elde et, sonra ne istersen yap. Yalnızca hayal ederek isteklerini yerine getiremezsin.

Akışta bahsi geçen serüvenin ikinci aşaması ise şöyle: Hayalim olan meslek mi, yoksa herhangi bir meslek mi? Bu soruya verilecek yanıtın ne olduğu boru gibi aşikâr, fakat zor biliyorum; gerçekleştirmesi zor. Ama bana sorarsan hayalimi tercih eder, onun peşinden giderdim. Evet, sistem kötü, yol epey engebeli. Herhangi bir mesleği bile sınavlarla, çeşitli testlerle, içine atıldığın hipodromda elde ettiğin neticeyle ‘kazanıyorsun’. Yani mesleğin bir armağan, bir ödül olduğu tuhaf bir sistem. Böylesi bir dönemde hayalcilik, ütopik bir evrende rockstar olmak gibi algılanıyor. Fakat çok istiyorsun, sürekli düşlüyorsun, her hayal mesainde kalbindeki mesleğe tatlı bir yaşam şansı veriyorsun, ne güzel. “Ama zor abi!” diye acıklı iç geçirişini sağır sultan bile duyuyor şu an merak etme. Madem böyle bir iç geçirdin, o hâlde gel seninle küçük bir muhasebe oyunu oynayalım.

Bugüne kadar herhangi bir meslek icra ediyordun diyelim, her ay para kazanıyordun, ya da hafta, günlerin, haftaların, ayların sana verilen işi yerine getirerek geçip gidiyordu; güzel. Peki soruyorum, yolun sonunda ben öleceksem sen de hayli hayli ölmeyecek misin? Ö-le-ce-ğiz. Yani ortada bir son var. Çocukluğundan bu yana düşlediğin o resmi ve onunla birlikte çok daha güzellerini çizmek için harcanan 9 yıl mı, yoksa herhangi bir ‘iş’ ile harcanmış 9 yıl mı? Yaşamın boyunca üzerine kumar oynayamayacağın, kurallarını esnetemeyeceğin tek şeyin zaman olduğunu yıllar önce öğrendin, peki bu nasıl bir cesaret yiğidim? Seni tanımak isterim. Geberecez gebereceğiz; kimimiz dilediği şeyin peşinden gidip ardında hikâyeler bırakarak, üretmiş olarak, kimimiz de sistemsel bir varlık olarak. Yaşadığın şu hayatta ara ara dudaklarını kıvırıp oluşturduğun o minicik tebessümünden daha değerli bir şey söyleyebilir misin? Her şeyi geçtim, sana ait olan o anlık, minicik tebessümden bile daha değerli bir şey var mı sence? Bir can, bir ruh, bir beden; teksin, sensin! Yatırım yapmak, üzerine titremek zorunda olduğun, mutlu, huzurlu olması için çabalaman gereken tek kişi sensin. Bırak herkes meslek sahibi olsun, mükemmel işler, mükemmel kariyerler, mükemmel sandıkları insanlar onların bir parçası hâline gelsin, insanlar çok kazansın, hatta Allah daha da çok versin onlara, sen ise aşamaları belli olan dört şerit bir ana yolu değil de sonunun nereye çıkacağı belli olmayan o patikaya dalıp düşlediğin işi mükemmel hâle getir.

Geliştir kendini; eline aldığın her kitabın yazarı senin öğretmenin olsun. Mevzu eğitimse, bir çatı altında, spesifik görsellerle, kabul gören kanunlarla kalıplaşmış, sınırlandırılmış olanı tercih etmek mecburi değil, karşına çıkan, eline geçen her şey senin eğitiminin bir parçası. Başla! Başarmanın yarısı inanmak falan değil, çıkar bunu aklından. İnanç başarının çatısıdır, lakin başlamak başarmanın yarısıdır; başla! Hastalıklı bir hayat yaşadığını, bir anda düşlerine kapanıp kendini aşkla düşündüğün mesleğe adadığın için salak biri olduğunu, işsiz, sorumsuz, boş biri olduğunu düşünebilirler; hani şu meslek sahipleri. Motamot bir düzenin esiri olmuş tüm organizmalar, en yakınındakinden en uzağındaki insana kadar herkesin gözünde o güvensizliği, alaycılığı aşırı dozda fark edebilirsin, fakat hikâyeni tamamlamaktan vazgeçmemelisin. Bir romanda, bir filmde, neredeyse her kurguda her daim yalnızca birkaç karakter çokça göz önünde olur; başrol. Sen hiç iki buçuk saatlik bir filmin yalnızca bir sahnesinde yer alan alelade bir hancının filmin geri kalanında herhangi bir karakter orayı tekrar anımsamadığı sürece hatırlandığını ya da ondan bahsedildiğini gördün mü? Sağındaki hancı küçümseyecek, solundaki kömürcü, ardındaki savcı, önündeki memur, ötedeki avukat, berideki plaza düşkünü, her bir yanındaki tüm matah işleri olan herkes; zamanında sana en çok saygı duyan en yakın dostun bile. Onlar başaramadı, yüreklerinde hiçbir zaman bu patikaya adım atacak cesareti bulamadı, o yüzden sen de o yola girme, başarma isteyecekler. Onlar bir bok olamadı, sen de olma isteyecekler. Donanımına laf edecekler, itin götüne sokacaklar, sağda solda neler neler anlatacaklar hakkında. Hey! Her kimsen, her fikir bir finaldir. İstediğin şey mükemmel bir hikâyenin tarifi olmayan finalinden başka bir şey değil. Yalnızca sona, finalde odaklan.

Demem o ki, geberecez dostum. Sonunun ne zaman geleceğini bilmediğin tuhaf bir kumarın içindesin. Yalnızca mutlu olmak, sevdiğin işi yapıp sevdiğin insanlarla vakit geçirmek, sevdiğin şeylerle uğraşmak, yani mutluluk dışında önemli olan ne olabilir? Anlamsız bir misafirden başka bir sıfatın yok. Lüksü sevme, rahat yaşama demiyorum, tüm bunlar herkes kadar senin de hakkın, fakat sana tonla laf eden, her gün mevcut işlerine ağız dolusu küfürler savurarak verimliliğin anasını ağlatan, verim konusunu dipsiz bir kuyuya emanet edip gelişimin ağırlığından dem vuranlar gibi olmak yerine sevdalandığına inandığın iş için harcadığın tüm mesai ile her geçen gün bu işi daha da mükemmel bir seviyeye taşıyarak üst düzey bir verimle, ‘alnının teriyle, ananın ak sütü gibi hakkın olan’ şeklini elde et. Sonra ne istersen yaparsın. Parasızlık, yalnızlık, dağınık psikoloji, gerginlik v.s hepsi finale ulaşmayı başardığın gün benim gibilere anlatacağın tatlı minik anılar silsilesinden ibaret olacak. Yürü bu yolu, yürüyelim, sabırla. Öğrendikçe yap, yaptıkça öğren. Birçok denemen, her defasında dünyanın en iyi eserini ortaya çıkardığına inandığın hâlde başarısızlıkla sonuçlanacak. Bu sonuca üzülmek yerine sevinmeye, insanların sana olan bakış açılarıyla beslenmeye başladığında doğru patikada olduğundan emin olabilirsin. Bir işi layıkıyla yapmak istiyorsan, işe, o işi yapamayarak başla.

--

--