Önceki Hayatımda Flanör Müydüm?

ahsen
Türkçe Yayın
Published in
3 min readSep 3, 2022

Nedir flanör?

Hiç duydunuz mu?

Ben kendisiyle lisede bir edebiyat dersinde tanışmıştım. O zaman da beni çok etkilemişti. Şimdi de etkilemeye devam ediyor. Uzun zamandır da çeşitli anlarda “Ben flanör müyüm, neyim?” düşüncelerine kapıldığım oluyor.

Kelime Fransızca kökenli, Flâneur “aylak kent gezgini” anlamına geliyor. Aslen olumsuz bir imge gibi görünse de bendeki yansıması gayet olumlu. Çünkü flanör aylak olarak kentte gezinirken mevcut durumu izleyip düşünüp günümüzün deyimiyle “içgörü” üretiyor. Yani aslında Türkçe karşılığına baktığımızda aylak ve başıboş kelimeleri flanörlükle kesinlikle örtüşmüyor.

Kavramın edebi olarak ilk temsilcisi Edgar Allan Poe’dur. Yazar Kalabalıkların Adamı kısa öyküsünde kentte başıboş gezen bir adamın çözdüğü cinayeti anlatmaktadır. Kitap flanörün aylaklıkla eş tutulmaması gerektiğinin güzel bir örneğidir.

“flanörlük tembellik ile ilişkisi olmayan bir şeydir. tam aksine şehir manzarasının zenginliğini anlamanın bir yoludur. hareketli, hevesli bir dagerotiptir flanör.” (victor fournel, 1867)

Flanörün edebi yansımalarının ardından Walter Benjamin ile felsefi bir kavram haline de gelmiştir.

Kimi filozof der kimi sanatkar günümüz çerçevesinden baktığımızda pazarlamacı, sosyolog bile diyebiliriz.

Flanörün zihni her zaman uyanık ama gevşek olmalıdır. İnsanları izlemeli izlerken de kalıplara sığmamalıdır. Geçmişi ve geçmişin insanlar üzerindeki etkilerini sentezleyerek anlamlandırmalıdır.

Peki bunların sonunda ne yapmalıdır?

Hiçbir şey.

Benim ilk flanörlüğüm nasıl başladı?

ERASMUS eğitimim için Almanya’nın Bremen şehrine gitmiştim. Muazzam bir boş zamanım vardı. Ders yüküm çok hafifti ve Türkiye’de alıştığım aksine ders saatleri az ve bana kalırsa içerik açısından da kolaydı. Yeni bir şehir, aile yok, arkadaş yok, herhangi bir yaşam kaygısı ve amacı yok derken ben kendimi sokaklarda insanları izlerken buldum. Alışveriş yaparken bile sadece insanları dikizliyordum sanki. Biliyorsunuz ki Almanya da artık çok farklı coğrafyadan insanı içinde barındırıyor. Sokaklar bir karnaval yeri, malzeme çok…

Almanya’da yaşayan Türkler zaten başlı başına bir mesele.

O zamanlar Suriye’den gelen fazlasıyla mülteci de vardı.

Uluslararası değişim öğrencileri.

Evsizler ve dahası…

Çıkarımlarımı not ettim, karşılaştırdım. Almanların tarihte yaşadıkları ve büründükleri kişilerin bağlantısını kurmaya çalıştım.

Keyif aldım ve üzerinden 7 yıl geçmesine rağmen şimdi baktığımda kimi yüzler bile hala aklımda. Bremen için ise kalıplaşmış bir cümlem oluştu mesela “Çocukların ağlamadığı, köpeklerin havlamadığı bir şehir.”

Bitti mi peki benim flanörlük girişimi?

Hayır.

Hala ilk günki gibi devam ediyor.

Özellikle yalnız yaptığım her etkinlikte aynı şekilde devam ediyorum.

Sanırım esnek çalışma ve eşimin mesleği de bunu perçinledi diyebilirim.

Şu an bu satırları Zonguldak’ın küçük bir liman beldesinden yazıyorum. Bir yandan kahvaltımı yaparken bir yandan da yan masadaki İngiliz çiftin sohbetine kulak kabartıyorum. Yolları buraya nasıl düşmüş merak etmeden kendimi alamıyorum. Hayat çok garip, bambaşka coğrafyalarda bizi bekleyen deneyimler var.

Yalnızlığın ve kendinle vakit geçirmenin farklı çıktıları oluyor insan ömründe. Son birkaç yıla kadar çok insan seven biri değilken insanları izlemeye ve dinlemeye başladıktan sonra tarifsiz bir merhamet doldu taştı içim. Kendimce flanörlük diye adlandırsam da bu deneyimin bana faydası bu oldu.

Her zaman sokağa çıkarken birini aramayın, içinizde bir sürü kişi var. Alın onları ve onlarla dışarı çıkın.

“Florebo cuocumque ferar”

“Taşındığım her yerde çiçek açacağım.”

Mutlulukla kalın.

Ahsen :)

--

--

ahsen
Türkçe Yayın

Anne. Mühendis. Çevik Koç. Bağlanamayan. İçgörülerimi paylaşıyorum🐥