Öz Güven Eksikliği Senin Suçun Değil

NAZAN AY
Türkçe Yayın
Published in
4 min readJul 19, 2018
phographer Yadigar Berkay Zengin

Yaşadığımız çağın en mühim sorunlarından biri de gençlerimizdeki öz güven eksikliği diye düşünüyorum.

Sorduğunuz zaman, neyi istediğini hatta neden istediğini bile bilemiyorlar çoğu zaman. Yaşadığı kararsızlık ve cesaretsizlik, yaşam enerjisini yok ediyor ve iş yapma şevkini kırıyor onların. Bu olumsuz duygunun girdabında nice deha beyinler yitip gidiyor oysa.

Şöyle bir düşünelim! Teknoloji ve bilim bu kadar ilerlemişken, her türlü bilgiye rahatça erişme ve uygulama imkanı varken, bolluk ve alım gücü zirveye ulaşmışken…Niçin mutsuz ve umutsuz bu gençlerimiz. Okumayı sevmiyor, araştırmaya vakit harcamıyor, üreten değil de tüketen tarafta olmayı tercih ediyor. Pekiyi o zaman şöyle bir düşünelim. Neden yüksek idealleri yok bu gençlerin?

Doyumsuzluk içindeler değil mi? Başladıkları her işi yarım bırakıyorlar. Tamamlamadan bir diğerine geçiyorlar. Her şeyden o kadar çabuk sıkılıyorlar ki, gün geçtikçe daha da içe kapanarak, Asosyal bir birey haline geliyorlar.

Söz konusu hal böyle olunca, doğal olarak anne ve babaları bir endişe kaplıyor. Buyurun hep beraber araştıralım! 5N 1K kualına göre sorgulayalım.

*Ne eksik var oğlumuzun/kızımızın hayatında? (Bilgisayar, telefon, kredi kartı,..Her imkanı var!)

*Nasıl oluyor da bizim gibi kültürlü/varlıklı bir ailenin çocuğu böyle olur? (X’ler, Y’ler görmesin, duymasın aman!)

*Neden bizim çocuğumuz bu kadar vurdumduymaz ve okulda/işte bu kadar başarısız? (Ders çalışmıyor, işe geç kalıyor,..)

* Nerede hata yaptık biz? (Yemedik yedirdik, giymedik giydirdik!

* Ne zaman bu hale geldi çocuğumuz? (Geçen senelerde böyle değildi!)

* Kim bozdu çocuğumuzun psikolojisini? (Öğretmeni, arkadaşı, sevgilisi…kesin!)

Söz meclisten dışarı! Bazı ailelerin çocuk yetiştirirken sergilediği yanlış tutum ve davranışlar sonucu zarar gören ergen ve genç psikolojisine değinmek adına bu satırları yazıyorum.

Değerli anne babalar! Önce kendimize karşı dürüst olalım. Etrafımızda suçlu aramaktan vazgeçelim. Tabiri caizse “iğneyi kendimize, çuvaldızı başkasına batıralım!” Kendimizi suçlu olarak itham etmeden önce, siz de takdir edersiniz ki, yukarıda sorduğumuz soruların ve cevapların sayısını artırmamız mümkün! Dışarıda neden ve bahane aramamıza hiç gerek olmadığı açıkça anlaşılıyor değil mi? Bunların kaynağı da pekala biziz! Nasıl mı?

Tutucu ve baskılı bir aile yapısında yetiştik bir çoğumuz. Farkında olarak ya da olmayarak daha fazlasını uyguladık çocuğumuza. Gözümüz her an üzerindeydi, sürekli elinden tuttuk ve düşmesine hiç izin vermedik. Düşmeyi bilmediği için ayağa kalkma tecrübesini edinemedi.

Ne yiyeceğine ya da ne giyeceğine hep biz karar verdik. İstemediği besinleri zorla yedirdik, sevmediği rengi ve modeli beğenmese bile giydirdik. Şimdi en basitinden hangi yemeği sevdiğine veya nasıl (yakışanı) giyinmesine bile karar veremiyor.

Sus! Konuşma! Büyüklerine karşılık verme dedik! Susması ve konuşması gereken zamanı ve mekanı anlatmadık açıkça ve büyüklerine karşı nasıl konuşması gerektiğini de öğretmedik çoğu zaman! Şimdi nerede susması ve nerede hatta kiminle ve nasıl konuşması gerektiğini bilemiyor. İstemeden pot kırıyor, gaf yapıyor ve en üzücüsü kalp kırıyor. Belki de suskunluğu bu yüzden yani mümkün olduğunca konuşmuyor.

Ağlama diyerek sesimizi yükselttik! Güldüğü zaman kızarak azarladık! Korkak dedik suçladık! Pısırık dedik hakaret ettik!.. ne üzücüdür ki, acısını yaşamayı, neşesini paylaşmayı da öğrenemedi. Duygularını ve sevincini ifade etmeyi de! Şimdi acımasını, merhamet etmesini, korkularını kolayca ifade etmesini ya da bize ve çevresine sevgi göstermesini bekliyoruz. Ama o neyi ne zaman yapması gerektiğini asıl şu an kestiremiyor.

Bulaşıkları yıkama bardağı kırarsın! Sakın sen süpürme evi, düzgün yapamıyorsun! Marketten domates al dedim, çürükleri topla demedim, bir işi de beceremiyorsun zaten!.. Şimdi hangi işi yapmayı istemesini ve başarılı olmasını bekliyoruz. Ne yapsa hata yapacağını ve suçlanacağını düşünüyor. Neden enekleri boşa gitsin ve sonucunda üzülsün ki durduk yere değil mi!

A’nın kızına bak ne kadar çalışkan ve ders notları çok yüksek! B'nin oğluna bak aslan parçası mübarek! en iyi eğitim kurumunda burs kazandı, Matematik te sınıf birincisi! Sen ne işe yarıyorsun? Hayır o kursa gidemezsin çok pahalı! Top koşturup ta ne olacaksın? Otur ders çalış, kitap oku! Gitar çalmak mı? Bir daha duymayayım ağzından!..Oğlumuz/kızımız artık büyüdü. Ancak hangi alanda yetenekli olduğunu bile bilmiyor. Ondan daha başarılı insanlar varken, onun hiç bir yeteneği de işe yaramaz ki zaten.

Bilgisayarın var ama 1 saat kullanabilirsin ve ödevin bitince kapanacak, oyun oynamak yasak! Telefonu ise seni aradığımızda ulaşmak için verdik eline, oturup ta ona buna mesaj yaz diye değil! Bisiklete binmek mi! Kesinlikle olmaz! O ders notları düzelince belki binersin ya da okul tatilinde. Resim yapıp ta boş işlerle uğraşma, ev/bahçe işi yap dersin yoksa! Ceza alma ya da azarlanma korkusundan, hayal bile kurmuyor artık gencimiz!

Çünkü ne kurabileceği bir hayal bıraktık ona ne de ulaşmak istediği bir hedef! 20!li yaşlarda erkenden yoruldu. Yenilginin ne olduğunu başından beri biliyordu ve daha fazla kaybetmeye gücü yoktu artık.

Sevgili “Öz güveni eksik Gencim!” suçlu sen değilsin. Biz seni çok seven ve gözünden bile sakınan ebeveynler olarak eğitim ve terbiye sürecinde; seni korumak adına bazı hatalar yaptık. Lütfen bizi affet!

Podcast| Youtube | Slack | Facebook | Twitter | Instagram | Kodcular

--

--