Üç Boyutlu Gece

Cem Uludağ
Türkçe Yayın
Published in
5 min readDec 24, 2018

Üç Boyutlu Gece

‘TEK TIKLA ALIŞVERİŞİNİZ EVİNİZE GELSİN. HEM DE SADECE 10 DAKİKADA’ yazıyordu ekranın sol üst köşesinde. Ekrandaki görseli sola kaydırdı işaret parmağıyla. Yerine gelen görseli on saniye inceledi, onu da salladı tek hamlede. Bir sonrakini hiç düşünmeden geçti. Turuncu kanepesinin ortasında bağdaş kurmuş, elindeki tablette çıkan ayakkabıları bir bir eliyordu. İşaret parmağını o kadar sürtmüştü ki ekrana, tişörtünün eteğiyle siliverdi yağlı parmak izlerini hızlıca. Sonra durdu. İki parmağıyla büyüttü ekranı. Kırmızı topuklu bir ayakkabıydı bu. Diğer modellerden ne kadar nefret ettiyse buna da o kadar aşık olmuştu. Sepete ekledi hemen. Biraz önce ekranda sörf yapan işaret parmağıyla ödeme işlemini onayladıktan sonra sağ üst köşede çıkan “Yazdır” butonuna tıkladı.

On saniye içinde sehpanın üstünde duran 3D yazıcıdan mekanik sesler gelmeye başladı. Ekran aydınlandı ve “Yazdırılıyor…” açıklaması belirdi. Küçük motorlar farklı eksenlerde hareket ederek enjektörün ucundan çıkan maddeyi tablada şekillendirmeye başladı. Önce kırmızı tabanı ve topuğu şekillendi ayakkabının. Şeritler halinde yavaş yavaş yükseldi olduğu yerde. Muazzamdı. Rahat edebilmek adına 37 numarayı indirmiş ama büyük gelirse diye iade edilebilen datalardan almıştı özellikle. Göz ucuyla izledi aletin çalışmasını. Tek bir hakkı olduğu için aksilik çıkmasını istemiyordu. İndirilen datalara birden fazla yazdırılmasını engelleyen bir kilit koyuluyordu fakat pek çok kez bu yasağın delinip usulsüz seri üretimlerle köprüaltı pazarlarında satış yapıldığı haberlerini okuduğunu hatırlıyordu.

Bu akşamki daveti tamamen unutmuştu ama neyse ki elbisesine en uygun ayakkabıyı on beş dakika içinde bulabilmişti. “Eskiden n’apıyordu bu insanlar?” diye düşündü. Telefonu ışıklandı sonra. Hızlıca doğruldu olduğu yerde. Duş alıp hazırlanmaya karar verdi, ayakkabısının diğer teki yazdırılana kadar.

Davetin verildiği salonun merdivenlerinden koşar adım çıktı. Kapıdaki görevlilere gülümseyip kendini içeri attı. İnsanlar kendilerine gülümsenmesini severdi. İş arkadaşları bar masalarından birinin etrafında çember oluşturmuş neşeli bir hararetle konuşuyorlardı. Sanki dekorun bir parçasıymış gibi hepsinin eline birer kokteyl bardağı tutuşturulmuştu. İçlerinden biri, kısa kızıl saçlı güleç bir kadın ellerini havaya kaldırıp “Gelseneee!” diyerek masaya çağırdı onu. Genç kadın yeni iş arkadaşlarında kötü bir izlenim bırakmamak adına içindeki sonu gelmez yılgınlığı gülen suratıyla maskeleyip masaya koştu hemen.

“Nerdesin sen?” sesleri yükseldi masadan o tek tek hepsini öperken. Nerede olacak, uzanıyordu ne güzel. “Yetiştim yetiştim,” dedi arkadaş çemberinin sonuna geldiğinde.

“Gel gel, çıktı bizim ihtiyar.” Bunu söyleyen masanın, belki de ofisin en ilgi çekici adamıydı. İşe girdiğinden beri genç kadının yüzüne detaylıca baktığı tek kişi. Onu buraya ilk davet eden de oydu aslında. “Kesin gelmelisin,” demişti. Sonra bir de eklemişti. “İşini sevmiyorsun diyordun ya hep, sevgimi göstereceğim sana bu akşam.” Hem sırf bu geceye özel bir kravat da bastırmıştı yazıcısından. “Naber,” dedi kadın hemen aralarındaki mesafeyi de bozmamaya çalışarak.

“Hepiniz hoş geldiniz!” dedi sahnedeki adamın çatallı sesi. “Bu güzel gecede uzun uzun konuşup canınızı sıkmayacağım.” Sol elini yumruk yapıp ağzına götürdü ve iki kez öksürdü sarsılarak. “Merak etmeyin bu kalp beni daha yıllarca götürür.” Takma dişleriyle sırıtışını izledi genç kadın salondaki diğer herkes gibi. Yıllar önce 3D yazıcıyla üretilen ilk yapay kalp bu adama takılmıştı. İnternet sayfalarında boy boy fotoğrafları yayınlanmış, küçük yaşta olduğu için kendisiyle olmasa bile ailesiyle onlarca röportaj yapılmıştı. Organ naklinde çığır açan bu uygulama daha sonra tüm organların üretilebilir olmasına ön ayak olup ölüm sonrası bağış tartışmalarına da noktayı koymuştu.

“Şirketimiz son on yılda çok yol katetti. İlk başladığımız günleri hatırlıyorum da… Küçük bir aile şirketiydik sadece. Şimdi öyle değil. Her geçen gün daha da kurumsallaşıyoruz. Bu iyi bir şey tabi. İyi bir şey. Kesinlikle. 3D Yazıcı piyasasında bugün nereye gitsek parmakla gösteriliyoruz. Sizin de bu ayrıcalığı hissettiğinize eminim.” Öksürmeye başladı yine. Sol eliyle kapatmayı da unutmuştu bu sefer. Ağzının aldığı garip şekilleri izlemek zorunda kaldı genç kadın diğer herkes gibi. “Bunlar hep sizin sayenizde. O yüzden büyük bir alkışı hak ediyorsunuz.”

Büyük bir alkış koptu salonda. Tam da o anda sadece keskin kulakların duyabileceği bir “Pat!” sesi duyuldu. Yapay yürekli koca adam bir anda yere yığılıverdi. Sonrası tam bir kaos. Bağıranlar, kaçışanlar. Birbirinin üstünde tepinenler. Az önce yaşlı bir adam ölmemiş olsa eğlenceli bile sayılabilecek bir ortam. Kadın hemen fırladı yerinden. İş arkadaşları donakalmıştı ama içlerinden birinin yokluğunu anında anladı. Hızla salonun Acil Çıkış kapısına yönelip kendini dışarı attı. İşte oradaydı. Yuvarlak masanın en ilgi çekici adamı. İş yerinde aurası olan tek adam. Bu çekim meraktan mı yoksa cinsel istek mi kendisi de bilmiyor. Adam nefes nefese, iyi bir koşucu değil belli ki. Biraz ötede duvarın dibine çökmüş.

“Neydi o öyle,” diye bağırıyor hemen kadın. Adam yüzünü çevirmiyor. Bir daha sesleniyor. Bu sefer yere bir şey fırlatıyor adam. Düştüğünde tok bir ses çıkarıyor. Bu bir silah. Ama metal değil, plastikten yapılmış. “Bunu dün gece ancak yazdırabildim,” diyor adam. “Biliyorsun bu tip dataları el altından bulmak kolay değil. Hem de son model yazıcılarımızdan biriyle ürettim.” Biraz soluklanıp ayağa kalkıyor. “Görsün bakalım kim kimi parmakla gösteriyormuş şimdi.” Gülmeye başlıyor sonra. Delice ama yapay değil. Kadın korkmuyor ama yaklaşmıyor da adama. “Ne garip değil mi?” diyor adam. “Onu hayata bağlayanla hayattan koparan aynı teknoloji oldu. İroniyi görüyor musun?”

“Sırf bu ironi için mi öldürdün onu?” diyor kadın. “Seni daha zeki sanmıştım.” Adam yerden silahı alıyor. Bir an kendine doğrulttuğunu sanıyor kadın ama özellikle ters tutuyor silahı. “Bu işte!” diyor. “Bu kadar basit. Görmüyor musun? Güvenlik korkusu yarattılar insanlarda. Mutsuz hepsi. Sadece korktukları için değil. İstediklerini istedikleri an elde ediyorlar. Elbise mi beğendin, hoop yazdır! Sabun bitti, hemen odanda yap bir tane. Silah üretip katil mi olacaksın? Hemen, hemen. Ekonomi çöküyor. Şirketler, dev alışveriş merkezleri batıyor. Ama biz bunun olmasına izin vermeyeceğiz.”

Kahverengi bir Wolksvagen Caravelle yanaşıyor aniden sokağın başına. Karşısındaki adam “Bunu bir düşün,” diyor ve hızla araca koşuyor. Sürgülü kapı açılıp adamı yuttuktan sonra gaza basıyor şoför. Keskin bir lastik ciyaklaması gecenin karanlığında. “Tek bir kişi,” diye düşünüyor kadın. “Aklı başında olduğunu düşündüğüm bir kişi vardı iş yerinde. O da manyağın teki çıktı.”

Geri dönmek istemiyor. Biraz ötede neon ışıklı bir 3D yazıcı otomatı görüyor. Şehirle ilgili hediyelik eşyaları bastırabildiğiniz, şu turistik olanlardan. Kendine hemen bir kupa bastırıyor. Kafasını kaldırdığında ledli bir reklam panosu görüyor. ‘Kupanız içindeki kahvenin sıcaklığına göre renk değiştirsin ister miydiniz? Ya da onu unutun! Bir ayakkabı aldınız, koşuya çıkacaksanız spor ayakkabısına dönüşüyor, yazlıkta giyecekseniz ayağınızı havalandırmaya başlıyor. 4D yazıcılar ile bunların hepsi mümkün!’

Patronunu vuran iş arkadaşına üzülüyor. Yakın zamanda kendine yeni bir düşman edinecek belli ki. Hayat gerçekten zor. Katil de olsan teknolojiye yetişemiyorsun işte. Kafasını toplamaya çalışıyor sonra. Geri dönmek istemiyor ama şüpheli konumuna düşmeyi hiç istemiyor. Polis ve ambulans ışıkları arasında arkadaşlarını buluyor. “Nolmuş?” diyor. “Bir şey bulabilmişler mi?”

Facebook | Twitter | Instagram | Slack | Kodcular | Editör | Sponsor

--

--