Üniversiteyi Bırakmak

Can't Touch This
Türkçe Yayın
3 min readMay 12, 2018

--

Hacettepe Üniversitesi İktisat Bölümü 3. sınıf öğrencisiydim. Sizinle paylaşmak istediğim sorunu çevremdeki on öğrenciden dokuzunun yaşadığını biliyorum. İki bin yedide başlayan üniversite hayatım hala devam ederken erken yaşta yaptığım üniversite tercihlerimde mantıklı karar alamadığımı kendime açıklayabilme cesareti gösterdim ve bir karar aldım. Ama asıl sorun alınan bu kararın aileme açıklanmasıydı. Neden bölümümü değiştirmek istediğimi, yeni durumda maddi konularda nelerle karşılaşabileceğimizi, aslında beni de zorlayacak radikal bir karar olduğunu ama tüm zorluklara beraber karşı koyabileceğimizi karşılıklı konuşabilmek için telefon açtım. Fakat kırk beş dakikalık görüşmenin neredeyse hiçbir kısmı düşündüğüm gibi gitmedi. Bu zamana kadar çektiği tüm sıkıntıların yükünü, sadece benim şuan okuduğum bölümden mezun olup diplomamı elime aldığımda hissedeceği ferahlıkla hafifleyebileceğini saplantı haline getirmiş durumda olduğunu daha net fark ettim. Sonucun fikirlerimizi karşılıklı konuşarak ortak bir noktaya varmak olduğunu düşünürken, mevzu çoktan annelik hakkının helal edilmesine dayandırılmıştı. Şimdiye kadar üzerimde soyut olarak duran bu bölüme devam etme baskısı, şu saatten sonra somut anlamda bir şekle büründü ve okulumu bıraktım.

Çoğu üniversite öğrencisi sırf yaşadığı bu baskı yüzünden üniversite hayatına bir zorunluluk olarak devam etmek mecburiyetinde kalıyor. Aileler farkında olmadan çocuklarıyla ilgili ‘’okudu bizim oğlan/kız’’ diyebilmek için kendi çocuklarının eğitim haklarını, farkında olmadan kendileri kısıtlıyor.

Baskıcı ve mantıklı düşünce çerçevesinden çok uzakta olan bodoslama ‘okutacağım’ saplantısıyla kendi çocuklarının meslek hayatında gerçekten ne yapmak istediğini bulmasına yardımcı olmadan o yaşlarda verilen kararın arkasına durmamız bekleniyor. Ve bunun yarattığı baskıyla girilen üniversite sınavını ilk yılında kazanamayan öğrenciler de her türlü aile, toplum ve mahalle baskısına maruz bırakılıyor ve üniversiteyi kazandıktan sonra da hız kesmeden devam ediyor.

Bilinçlerinde çocuklarının halini ve hatırını sormak olarak beliren telefon konuşmaları, konuşma yapılırken bilinçdışında her daim ‘derslerin iyidir umarım’ saklı tehtidiyle devam ediyor. Her telefon konuşmasında karşılıklı bir diyalog kurmak yerine havadan sudan bahsedilip üniversite okuyan oğluna/kızına Zenne filmindeki homoseksüel karakteri canlandıran ve kendi isteği doğrultusunda yaşarsa onu vuracaklarını belirten telefon konuşmalarını çaktırmadan yapmaya çalışan dar görüşlü ailenin yaptığı konuşmalara yakın bir şekilde evlatlarının bakirliğini/bakireliğini kontrol eder gibi derslerinin durumunu kontrol ediyorlar.

Burada amacım ailemizin bize verdiği değerin olmadığını göstermek değil. Konuları tersinden anlamaya çok meraklı olan yapımızla bu konuyu da piç etmeyelim lütfen. Tabi ki bize değer veriyorlar. Verdikleri onca emeğin karşılığını beklemeye hakları var. Ama bunu hangi şekilde yapacaklarını bilmek, hem aile içi ilişkilerin huzurlu sürdürülebilmesi hem de ailedeki ‘okuyan’ çocuğun kaliteli bir eğitim hayatı olması açısından çok çok önemlidir.

Fabrikaya dönüşen üniversitelerden ya da işçiye dönüşen üniversite öğrencilerinden şikayet etmek hep kolaydır. Şikayet etmek zaten kolaydır. Ama bu konuda üzerimize düşen asıl aktivist eylemin ne olduğunu bulmak için kafa yormadığımız ya da yorsak dahi uygulamak zor geldiği için çözümsüz kalırız. Ben bu defa da böyle olmasına göz yummayacağım.

Bu mektubu size göndermekti tek amacım, ailemin bana yaşattığı derin hayal kırıklığının sadece benim sorunum olmadığını göstermektir.

Podcast| Youtube | Slack | Facebook | Twitter | Instagram | Kodcular

--

--