Şehir İnsanın Kurdudur

Şehriban Ünlü
Türkçe Yayın
Published in
3 min readMar 31, 2018

Dünya üzerinde binlerce şehir ve bu şehirlerde yaşayan milyonlarca insan… Tüm bu şehirler ve insanlar birbirleriyle sonu gelmez bir etkileşim içerisindeler. Geçmişten günümüze dek toplumların bir araya gelmesiyle oluşturduğu şehirler değişen dinamikleriyle beraber aynı toplumları etkilemeye devam ediyor.

Sokaklar, caddeler, binalar ve şehir dendiğinde akla gelen diğer tüm unsurlar bireylerin yaşam tarzlarına tutulan birer ayna niteliğini taşıyor. Doğaya kentleşme ile biçim verdiğini düşünen insanoğlunun aslında kendini şekillendirdiği de tutulan bu ayna sayesinde anlaşılıyor. Doğaya verilen zarar zamanla insanlara verilen bir zarar haline gelirken, yapılan her yatırım bir nebze olsun kişilerin geleceklerini güvence altına alıyor.

İnsanlar şehirleri kirletiyor. Öyle ki yaşamın her katmanına yayılan bu kirlilik türlerine isim koymakta zorlanır hale geliyoruz. Gürültü kirliliği, hava kirliliği, su kirliliği, toprak kirliliği ve görüntü kirliliği adlandırabildiklerimizden sadece birkaç tanesi. Ne yazık ki finansal çıkarlar uğruna tahrip edilen doğaya verilen zararı anlatmaya kalktığımızda bu tamlamaların tümü yetersiz kalıyor.

Dikilen her yeni gökdelen gökyüzüne kim daha çok yaklaşabiliyor yarışı içinde. Ekonomik ve siyasi gücü elinde bulundurulanlar kat sayısı iki hatta üç basamaktan oluşan binalar dikerek medeniyetin zirvesine ulaşılacağı propagandasıyla kendilerini haklı çıkarma derdindeler. “Metropol” adı altında kirliliği şehirleşmenin en doğal sonucu olarak lanse ettikleri bu yapılar ile küçük bir çocuğun kendisinden başkasının faydalarını gözetmeksizin oyuncaklarıyla kurduğu ve boyunun üç-dört katı çarşaflarla örttüğü yapılardan ideolojik olarak ne farkı var? Annesinin o çarşafları daha sonra ne zahmetlerle yıkayıp ütüleyeceğini umursamayan çocuk misali şehirleşmeyi çıkarları doğrultusunda anlayanlar da düşüncesiz davranışlar ve uygulamalarla hem topluma hem de çevreye geri dönülmesi zor zararlar veriyor.

Kentlerin içinde bulunduğu durumu tek bir insan grubuna mal etmek tabi ki doğru bir davranış değil. Bireylerin üzerlerine düşen görevleri bilinçsiz ya da bilinçli bir şekilde yerine getirmemesi de düzensiz şehirlerin oluşmasının bir diğer önemli nedeni.

Şehirler insanları kirletiyor. Koşuşturmayı günlük hayatın merkezine koyan kentli yaşam şekli insan enerjisini sömürmek üzerine kurulu. Temel sorumlulukların yanında kendine de vakit ayırmak isteyenler kazananı olmayan bir maratonun yarışçısı haline geliyorlar. Hızlı yaşamanın bir mecburiyete dönüştüğü şehirler insanları her alanda bir rekabetin içine sürüklüyor. Sonuç olarak menfaatçi, diğer insanları ve canlıları önemsemeyen, piramidin tepesine kendini yerleştiren bireyler ortaya çıkıyor.

Şehirsel yapıların zarar verdiği maddi değerler, yozlaşan manevi değerlerle birlikte toplumun katmanlaşmasına yol açıyor. Bu durumsa artık görmeye alışkın hale geldiğimiz problemleri beraberinde getiriyor. Psikolojik sorunlar toplumu tüketecek seviyeye çıkıyor; cinayetler, tecavüzler, soygunlar sıradanlaşıyor.

İnsanın doğanın kaynaklarını tüketmesine karşılık şehir yaşamı da insanı tüketiyor. Herhangi bir kimliğe bürünememiş, insanını fabrikada işler gibi biçimlendiren bu tür metropollerin aksine doğaya uyum sağlamayı başarabilmiş şehirler kent yaşamının insanı olumsuz etkilediği düşüncesinin antitezi konumunda.

Şehirlerin insanı üzerine giydiği bir kıyafet misali tanımladığını kabul edecek olursak bireysel çıkarlar yerine toplumsal çıkarların esas alındığı kentlerin hedef kabul edilmesi gerektiği gerçeği apaçık bir şekilde karşımıza çıkıyor.

Podcast| Youtube | Slack | Facebook | Twitter | Instagram | Kodcular

--

--