3 Aralık Dünya Engelliler Günü

Pelin Baykan
Türkçe Yayın
Published in
3 min readDec 3, 2018

‘Merhaba!

Beni her gün görüyorsun fakat kim olduğumu soramıyorsun, bu yüzden adımı bilmiyorsun. Her gün yan yana geliyoruz fakat beni anlamıyorsun. Belki okursan diye kendimi tanıtayım: Ben sağırım! İşitme engelli değil, evet sağırım!

Bir kültürüm var. Bir kültüre sahibim. Bir dilim var. İletişim dilim.

Sağır kültürüne aitim ve iletişim dilim işaret dili!

Sağır mı doğdum? Sonradan mı sağır oldum? bunların pek bir önemi yok bence. Asıl önemli olan eğitimim. Sana bundan bahsetmek isterim. İletişim kurabilseydik saatlerce anlatırdım, anlatabilsem de inanır mıydın pek emin olamıyorum gerçi.

Benim öğretmenim de aynı senin gibiydi. Benimle iletişim kuramazdı. Dudağını okumamı isterdi veya yazışarak anlaşmayı. Benim öğretmenim de senin gibi işaret dilini bilmezdi yani. Türkiye’de 1953 yılında eğitimde işaret dili yasaklandı. Sağırların sözel-işitsel yöntemlerle -sözüm ona bilirkişiler- daha başarılı olacağını düşündüler. Bu düşünce 1880'lerde falan öne sürülüyor tabii. Çok daha öncesi var yani.

Okulda arkadaşlarımla iletişim kurmak için işaret dilini kullanırdık fakat öğretmenlerimiz bize kızardı. İşaret dili yasaklanmıştı çünkü. Korkunç hikâyeler var biliyor musun? İşaret yaptı diye ceza alanlar mı dersin, işaret yapmaması için uygulanan güç mü dersin ,neler neler. Burada rahatça anlatamayacağım hikâyeler var anlayacağın.

Biz arkadaşlarımla iletişim kuramazken öğretmenimizle de iletişim kuramazdık. Neden olduğunu artık az çok tahmin ediyorsundur diye düşünüyorum. Yine de tahmin edemezsen ben söylemiş olayım: Benim öğretmenim işaret dilini bilmiyordu!

İlkokul ve ortaokulu sağır arkadaşlarımla beraber okudum. İşitme engelliler okulu deniliyor ya hani, aynen orada okudum işte. Nasıl bir eğitim vardı? Neler yaşadık? çok karışık hikâyeler. Kimimiz şanslıydık, kimimiz şanssız. Kimimiz şanslıydık diyorum çünkü bazı öğretmenlerimiz bizimle iletişim kurmak için çabalarlardı. Kimimiz şanssızdık diyorum çünkü öğretmenlerimiz işaret dilini bilmezdi. Tahtaya yazılanları geçirirdik defterlerimize. Hiçbir şeye ‘Neden?’ diye soramazdık, sorsak da anlaşılamazdık gerçi. Gel zaman git zaman lisede işitenlerle beraber aynı okula gittim. Öğretmenim o kadar hızlı konuşuyordu ki dudağını okuyamıyordum. Arkadaşlarım (?) benimle vakit geçirmezdi çünkü anlaşamayacağımızı düşünürlerdi. Beni tanıtmak kimsenin aklına gelmemiş, benim de kendimi tanıtmam istenmemişti. Sınav zamanları öğretmenim sınav sorularını önceden verir: ‘Al çocuğum bunlara çalış.’ der beni eve gönderirdi. Sorulara çalışır sınava girerdim. Veya özel bir sınava alırdı beni kitap açık olurdu yanımda. Bakar bakar yazardım. Söylesene bu eğitim midir?

Zaten herkes sağır olduğum için hiçbir şey yapamayacağımı düşünüyor. Bilmiyorlar ki istediğim her şeyi yapabilirim sadece bir ‘merhaba’ denilse dünyama. Kendime sağır dediğim için bana kızanlarda var elbet. ‘Ah çok ayıp, hiç öyle denir mi?’ diyorlar bazen. Söylenir tabii neden söylenmesin? Senin aşağıladığın ‘sağır’ kelimesi benim kültürüm, benim kimliğim, gerçi sen nereden bileceksin? Bilmek bile istemeyebilirsin...’

2015 yılından bu yana sağır bireylerle bir aradayım. Yazmış olduğum yazıda bireysel olarak hiç kimsenin direkt hikâyesini yazmadım elbette. 3 yıldır duyduğum hayat hikâyelerini harmanlayarak yazdım cümlelerimi.

Bugün 3 Aralık Dünya Engelliler Günü. Sizin 365 gün içerisinde sadece bir gün hatırladığınız ‘engelli’ gruplarından sağır toplumun eğitim hakları için 2 yıldır mücadele eden biriyim sadece.

‘3 Aralık Dünya Engelliler Günü Kutlu Olsun!’ demeyeceğim elbette. Bence sizler de demeyin. Neyi kutlayabiliriz? İletişim dilleri ile eğitim alamamalarını mı kutlayacağız? Anne-babanın yaşadığı zorlukları mı kutlayacağız? Sürekli aşağılanmalarını mı kutlayacağız?

Biraz durup düşünün…

Fark edin!

Farkındalık yaratın!

‘Hepimiz bir engelli adayıyız.’ gibi söylemleri de lütfen bir kenara bırakın.

Facebook | Twitter | Instagram | Slack | Kodcular | Editör | Sponsor

--

--