90'larda Çocuk Olmaktan, 2020'lerde “bir şeyler” Olamama Kaygısına….

Özge Çetinkaya
Türkçe Yayın
Published in
2 min readSep 5, 2020

“Yağ satarım, bal satarım,
Ustam ölmüş, ben satarım.
Ustamın kürkü sarıdır,
Satsam on beş liradır.
Zam-bak Zum-bak
Dön arkana iyi bak.”

Bu sesin ardı sıra gelen mendil’i arama çabası ve sonrasında hep birilerini, bir şeyleri yakalamaya çalışmakla geçen idealist bir çocukluk rüyası değil miydi 90'lar? Uslu ve çalışkan olmanın bir ödülü olarak Barış Manço’nun adam olacak çocuk programına katılabilme büyük hayali ve küçüklerimi korumak büyüklerimi saymak ilkesiyle öz sorumluluk kazanılan o değerli zamanlar.

Paranaliz.com’dan Kerim Rota’nın “Barış ve Sinem’in orta direk olma hayali..” adlı yazısını okuduğumda derinlerde hissettiğim ama kendime itiraf edemediğim o gelecek kaygısının aslında 90'larda çocuk olanlar için ‘şimdi’nin bir konusu olduğunu farkettim. 30'larına merdiven dayayan bu nesil için 90'lar Türkiye’sini hatırlamak nostaljik bir duygu fırtınasından çok iç sızlatan büyük bir acıya ve beraberinde getirdiği gelecek kaygısına dönüşmüş durumda.

1972 doğumlu Barış ve Sinem’in 1992–94 arası doğan klonlarının kariyer başlangıçlarıyla birlikte alım güçlerini karşılaştıran bu yazıdan yola çıkarak, en üretken zamanlarını daralan ekonomi, artan siyasi baskılar, kısıtlanan özgürlükler ve nihayetinde karşılaşılan küresel bir sağlık sorununun çevrelediği bir atmosferde yaşayan bu nesil için tam bir felaket olduğunu görüyoruz. İyi bir üniversiteyi bitirmiş ortlama üstü bir maaşla kurumsal bir firmada çalışan ve İstanbul’da yaşayan bir Y kuşağı mensubu için bırakın yıllar içinde yapacağı birikimle ev almak, orta segment bir araba almak bile bir hayalden ibaret olmuş durumda. Yurtdışında çalışma veya okuma planları yapmak artık bu tarz kişiler için lüks bir seçenekten, farklı bir hayat tarzına yatkınlıktan dolayı tercih unsuru olmaktan öte zorunluluk haline gelmiş durumda.

Öte yandan, özellikle bu kuşağın kadınları, taciz edilmekten, ileride anne olacağı bilindiği için iş mülakatlarında tercih edilmemekten, çağdaşı erkeklerle eşit oranlarda gelir edemeyecek olmaktan, baskılanmaktan, özgürce giyinip, dans edemeyecek olmaktan daha da korkuncu öldürülmekten korkarak yaşamak zorundalar. Bu durdurulamaz geriye doğru gidiş furyasında bir birey olarak kişinin kendini tanıması, ne istediğine karar vererek hayatını şekillendirmesi, bir kimlik kazanarak “bir şeyler” olması bugün baktığımız yerden neredeyse imkansız görünüyor. Oysa ki, “Ben sadece ölen babamdan ileri, doğacak çocuğumdan geriyim” dememiş miydi şair?

Keşke yağ satarım bal satarım kovalamacası bir oyun olarak kalsaydı ve arkamıza bırakılan mendilleri canımız yanmadan hatırlayabilseydik.

--

--

Özge Çetinkaya
Türkçe Yayın

Filtering inspirational ideas from books, films,moments and people. İlham veren filmler, kitaplar, an’lar ve insanlar hakkında yazmayı seven amatör Medium’cu.