Kitap Notlarım: A Brief History of Time

Burag Hançer
Türkçe Yayın

--

Stephen Hawking’in The Grand Design kitabını okuduktan sonra gaza gelerek A Brief History of Time‘a giriştim ve açıkçası gazımı aldı diyebilirim.

Kitabın %20'sini anlamadığım çıkarımı yerine %80'ini anladım düşüncesini benimseyip okuduktan sonra kütüphaneme özenle yerleştirdim.

Kitap; atom, ışık, relativite ve kara delik gibi kavramlar üzerine ortaya atılan teorilerin adım adım nasıl süregeldiklerini ve neyi ifade ettiklerini anlatıyor.

Lisede atom modellerini dinlerken uykum gelirdi, şimdi ise daha net bir şekilde anlayarak keyifle okudum mesela.

Fakat bazı satırlar geliyor ki, tam olarak anlayamadığınız 3 kavram tek bir cümlede geçiyor ve boş boş kitaba bakıyorsunuz.

Ne kadar aydınlatıcı ve keyif veren bir serüven olsa da, ara sıra beni yorduğunu ve giriş seviyesinde hikaye gibi okunacak basit bir kitap olmadığını itiraf etmem gerekiyor.

Elbette bu kitabı yorumlama veya özet geçme kapasitesine sahip olmadığımı da anlamışsınızdır. Ben ise genelde yaptığım gibi ilgimi çeken bazı kısımları not aldım ve bunları detaya girmeden sizler ile bu yazımda paylaşmayı hedefliyorum.

Tüy Daha Yavaş Düşer Ya!

Çocukların beynini yakan en klasik deneylerden bir tanesi, sürtünmesiz bir ortamda aynı yükseklikten bırakılan tüylerin ve bovling topunun yere aynı anda düşmeleridir herhalde.

Zerre kafam basmazdı bu örneğe, aslında görsel olarak kafamızın basmaması lazım çünkü beynimiz sürtünmeli ve havanın olduğu bir ortamda evrimleştiği ve gözlemlerimiz bu doğrultuda oluştuğu için, topun daha hızlı düşeceğine inanmamız çok doğal.

Fakat işi formüle vurunca cevabın ortada olduğunu net bir şekilde görebiliyorsunuz. Cismin kütlesi ne kadar fazla ise o kadar yer çekimine maruz kalıyor fakat hızlanması da kütlesi ile ters orantılı olduğu için bunlar birbirini götürüyor.

Kara tahta sizi korkutmasın, aslında aşırı temel ve basit formüller ile bu sonuca ulaşabiliyoruz..

Konu ile ilgili Khan Academy videosunu da hızlıca izleyebilirsiniz.

Kitabın güzel yanlarından bir tanesi binlerce yıllık gözlemlerimizin bile bizi yanıltabileceğini vurgulayıp ancak teoriler ve deneyler ile bilgilerimizi inşa edip bazı cevaplara bilim ile ulaşabileceğimizi vurgulaması.

Dalga Boyları

Işığın kırıldığını gösteren klasik prizma örneğine bir de böyle bakın…

Aslında renk dediğimiz şey ışığın gözlemlediğimiz farklı dalga boyularına bağlı. Dalga boyu da dalgadaki iki tepe arasındaki mesafe anlamına geliyor.

Gördüğünüz gibi kırmızı ışığın dalga boyu uzunken mor ışığınki çok daha kısa.

İnsanların görebildiği ışık ve renkler ise resmin sadece ufak bir kısmı.

Tüm resim Elektromanyetik Radyasyon olarak adlandırılıyor. Biz nasıl salonumuza vuran ışığı, mikrodalga fırınımızı, dedemizin radyosunu veya hastanedeki x-ray cihazlarını birbirinden çok farklı konumlandırsak da aslında çok da farklı değiller.

Mesela radyo sinyallerinin hızını bir arkadaşınıza sorsanız cevaplarken muhtemelen tereddüt edecektir.

Cevap ışık hızı…

Saniyede 300,000 km…

Güneşin Etrafındaki Garip Çember!

Dalgalar demişken kafamı açan diğer bir örnekle devam etmek istiyorum.

Okul yıllarında ne zaman konu güneş ışınlarına gelse öğretmen tahtaya çizgiler çizerdi hatta çocuklar bile resimlerinde hep güneşin etrafına sarı güneş ışını çizgilerini yapıştırırlar.

Işığı çizgiler ile bağdaştırma alışkanlığı da yetişkinliğe geçen bizleri yanıltmaya devam ediyor…

Yukarıdaki resim “ Sun Halo “ olarak geçiyor. İnternette araştırırsanız bu “gizemli” olayın resmini paylaşıp şok olan binlerce insan bulabilirsiniz. Halbuki ışınların güneşten 3 boyutlu, küreye benzer bir şekilde her yöne doğru yayıldığını fark etmemiz gerekiyor.

Öyle okuldaki gibi tek tek çizgiler yok ne yazık ki…

Işığın güneşten nasıl yayıldığını bir kere kafanızda üç boyutlu bir şekilde canlandırırsanız bana olduğu gibi kafanızın birden açılacağına inanıyorum.

Bu konsepti kavrayınca ne yukarıdaki ışığın kırılması ile oluşan resim size garip gelecek ne de buna bir o kadar benzer olan gök kuşakları…

Aynı durum okulda öğrendiğimiz birçok kavram için geçerli. Yer çekimini de iki kütle arasına bir çizgi çizerek öğrendik, iki gezegenin arasına çizgiyi çizer ve hesaplardık, fakat o da aslında 3 boyutlu bir kavram…

Bence eğitim sisteminin 2 boyutlu tahtalardan kurtulup gerekli durumlarda 3 boyutlu anlatıma geçebilmesi, hem çocukların hayal gücüne katkıda bulunacak hem de bazı şeyleri daha iyi ve doğru bir şekilde kavramamızı sağlayacak.

Dilerim ki ufak da olsa notlarım biraz kafa açmıştır ve bir kez daha hatırlatmak isterim ki burada bahsettiklerim kitapta girilen derinliğin yanında epey bir kıyıda kalıyor.

Hepinize iyi okumalar diliyorum.

İçeriklerim hoşuna gidiyorsa beni sosyal medyada takip edebilirsin!

🎉Youtube Kanalı: https://www.youtube.com/c/yirmilerim

🌈 Haftalık Bülten: http://eepurl.com/do729H

🔥 Instagram Sayfası: https://www.instagram.com/yirmilerim/

📚 Blog: https://www.yirmilerim.com/

Originally published at https://www.yirmilerim.com on October 4, 2020.

--

--