Aegeanocturne Yıllar Sonra Yazdı: 2023 Deprem Felaketi Niçin Gerçekleşti?
Depremi(zelzele) 1 ay öncesinden nasıl beklemeye başladım? Ekonomi perspektifinden doğal afetlere bir bakış.
--
Tabiatın bir tane dili vardır. Bütün bilim dalları da temel olarak bu dil ile kodlanmıştır. Tabiatta yaşayan biz insanlar da doğal olarak tabiatın bu düzenine bağlıyız. Bu nedenle sosyoloji ve ekonomi gibi sosyal bilimlere bir doğa bilimi olan fizik kuralları penceresinden yaklaşılmalıdır. Ekonomi ve sosyoloji konuları yukarıda bahsettiğim bir tane olan dil ile yani fizik kuralları ile decode edilmelidir.
Bir toplum kendi içinde bir pozitif enerji üretip yukarı doğru hareket edemiyorsa, sürekli yerinde sayıyor ya da yozlaşıyorsa dışardan bir kuvvet etki ettiğinde düşüşe geçer ve düştüğü yerden ise aynı fizik yasalarında olduğu gibi tepki alarak yükselir. (Tıpkı borsalardaki grafikler gibi…)
Ben toplumsal olaylara hep teknik analizle yaklaşan ve bu sayede doğru tahminlerde bulunup kendini hedge etmek için uğraşan biriyim. Bilim aşığı, borsadan para kazanmayı en kutsal ve en ahlaki kazanç olarak gören işi gereği duygusuz ve nötr olmaya çalışan bir insanım. Yazılarımı okumuş olanlar bilir: Bir sistemde çöküş olmadan yükseliş olmayacağına inananlardanım. Bu inancım bilimsel olarak ise Hegel diyalektiğinin temellerine dayanır.
Tez+Antitez= Sentez
Her yok oluş yeniden bir doğuşu getirir.
Her etki bir tepki yaratır.
Hitler ile yozlaşan Almanya’nın 1945 yıkımı ve sonraki yükselişi, Japonya’nın 1945 yıkımı ve sonrası, Osmanlı’nın bilimle çelişe çelişe geldiği 1918‘deki yıkımı ve sonrasında Türkiye’nin Atatürk ile inkişafı… Bunu daha önceki yazılarımda sık sık dile getirmiştim.
Seneler önce yazdığım o yazılarımı merak edenler için bu yazıdan sonra okumak üzere şuraya bırakabilirim:
Açık konuşmak gerekirse bu depremin aslında bir iki ay öncesinden kokusunu almaya başlamıştım. Paylaşım amacı gütmediği için asla takipçi kabul etmediğim ve kendime not sayfası olarak tuttuğum Twitter profilimde de bu durumu belirtmiştim.
Bu kanıya, hem makro ekonomik verileri hem de finansal alandaki tuhaftan var olan ekstra çabaları izleyerek varmıştım. Yani geçmişe gidebilen ya da geleceği görebilen medyum, derviş, ermiş, mübarek cinsinden bir şey değilim!!
IMKB’yi yakından takip edenler son aylardaki volatilideki standart sapmayı ve aşırı satış baskısını farketmişlerdir!
Bu finansal gelişmenin yanında reel ekonomide uzun bir süredir toplumda beklentiler rijit bir hal almıştı. İnsanlar hiçbir ekonomi politikasına cevap vermiyor, toplumda beklentiler bir türlü değişmiyordu. Sanki her şey kaskatı kesilmiş, tıkanmış gibiydi. İnsanların çoğu heyecanla 2023'teki seçime odaklanmıştı. İşte beni korkutan işkillendiren şey tam da buydu:
Kitleler halinde toz pembe duygular ve pozitif beklentilerle herhangi bir şeye kitlenilmesi olayı!
Türkiye’nin en iyi ekonomi okullarında iktisat derslerinde bize öğretilen ortodoks politikalar, neoklasik iktisat teorileri artık günümüzde ne yazık ki sadece teoride çalışıyor, yalnızca kağıt üzerindeki denklemlerde eşitlik sağlıyor. Unutmayın en değerli bilgiler arz kanunu gereği sınırlı sayıda kişinin bildiği bilgilerdir ve bu bilgiler ise herkesin kolayca okul sıralarında ulaşamayacağı bilgilerdir!
Eğer bir bilgi seri üretim şeklinde kitlelere aktarılıyorsa günden güne o bilgiye sahip olmanın size getirisi azalma eğiliminde olacaktır. ‘aegeanocturne’
(Aşağıdaki denklemlerin görsellerine sadece bakın geçin. Anlamaya çalışmayın, altındaki dip notları okusanız yeterli.)
Fakat Ne yazık ki gerçek hayatta durum, yukardaki bize öğretilen ortodoks denklemlerden biraz farklı işliyor…
2000'li yıllardan sonra artık toplumda Neo-keynesyen politikalar uygulandığını gözlemliyorum. Yani birden küt diye uygulanan şok politikalar, şok terapiler, siyah kuğular... Yani: bu aniden bir gecede verilen bir ekonomi kararı olduğu gibi, bir gecede ortaya çıkan tamamen siyasi bir karar da olabiliyor. Bazen kimsenin ihtimal vermediği herkesi şoke edip yanıltan Lehman Brothers’ın batışı bazen ansızın ortaya çıkan ikiz kulelerin uçaklarla yıkılması olayında bir felaket olarak gerçekleşiyor.
Pratik yaşamda kapitalizmin çarkları hesapta olmayan şok politikalar ve aniden ortaya çıkan kaotik olaylar ile yağlanır. Aslında yukarıdaki görseli kapitalizmin çarkları yani ekonomi olarak düşünürsek bu çarkların dönmesi için arasında acı olmalıdır. Acı= makine yağı olarak düşünülebilir. Çünkü kaosun ekonomi bilimindeki karşılığı toplam talebin artması demektir. Yatırım ve tüketim harcamaların zaruri olarak artırılması demektir.
1929 Büyük Buhranı’na reçete hazırlayan John Maynard Keynes’in üzerine vurgu yaptığı gibi toplam talebin artırılması kapitalizmin ihtiyacı olan ilaçtır.
Normal seyrinde düz üretim — tüketim ilişkileri içinde masalsı bir şekilde olaysız ilerleyen bir ekonomi düşünülemez. Çünkü çarklar dönmez! Belli bir düzende sadece al gülüm ver gülüm bir ekonomi-toplum ilişkisinde kapitalizmin çarkları paslanır, dönmemeye başlar.(yani ekonomi krize girer.) İşte krizden kurtulmak için ekonomi kitaplarında para ve maliye politikalarının uygulamasından söz edilir. Ama bazen koşullar öyle bir raddeye gelir ki para ve maliye politikaları yetersiz kalır ya da bu politikaların etkinlikleri imkansızlaşır… İşte burada dişlilerin dönmesi için felaket ve acı devreye girer… Bu acının gelişmiş ülkelerde nispeten az görülmesinin sebebi paralarının konvertibl olması sebebiyle ve globalleşmiş serbest ekonomi vasıtasıyla acının başka ülkelere transfer edilebilmesinden ötürüdür.
Gelelim bu yazının başlığına, böylesi bir felaketin niçin gerçekleştiğine..
Din ve ahlakın birbirinden tamamen farklı ve ayrı iki ayrı olgu olduğuna inanan biriyim. Bir kişi 5 vakit namaz kılmasına rağmen ahlaksız davranışlar içerisinde olabilir. Bu kişilerin canlı örneklerini neredeyse her gün görüyoruz. Ya da bir kişi çok ahlaklı ve vicdanlı olmasına rağmen dinsizin teki de olabilir.
Türkiye’de ne yazık ki hile hurdayla kazanç yapma üzerine büyük bir yanlış algı var. Hile ve hurda yaparak kazanç etme kısa vadede kâr zannediliyor. Bu sadece Türkiye’de değil, gidip gözlemlediğim kadarıyla Hindistan ve Fas’ta da oldukça yaygın bir durum. Yıllar önce gıda ürünlerinde janjanlı ambalajlar içerisine türlü algı oyunlarıyla nasıl ve neden hile karıştırdıklarını kendimce açıklamaya çalışmıştım:
Gıda sektöründe yer alan bu hileli üretim durumu ne yazık ki aynen inşaat sektöründe de geçerli. En yakın konumdan düşük maliyetle deniz kumu taşınması suretiyle inşa edilen yapılar, on-on beş sene sonra büyük felaketlere yol açabiliyor. Bu durum maliyetleri minimum seviyede tutarken müteahhit kârlarını en üst seviyeye çekiyor. Peki neyin karşılığında? Binayı yapan müteahhidin ahlakından ödün vermesi karşılığında.
Peki bu durumun nasıl önüne geçilebilir?
- Hukuk devleti altyapısının sağlanması ve hileli üretimde cezalar ağır ve caydırıcı olmalıdır.
- İmar affı gibi rant sağlayıcı ve oy kazandırıcı riskli kararlara asla girişilmemelidir.
- Millet olarak yalan söyleme, hile yapma olayının önün geçmek için ahlak dersi birinci önemde müfredata koyulmalıdır. En az matematik dersine eş önem derecesinde bireysel ve toplumsal ahlak bilincinin ve ahlak felsefesinin okullarda öğretilmesi gerekir.( Din dersi değil!)
- Yapanla denetleyen tek bir kurum tek bir şahıs olmamalıdır. Yasaları ve binaları yapan otorite farklı bu yapılan yasaları ve binaları denetleyen otorite farklı olmalıdır. Denge güç mekanizması sağlanmalıdır. Yani sağlıklı bir ekonominin olmazsa olmazı: ‘hukuk devleti’
Daha aklımda ismini koyamadığım bir ton ekonomik tespit ve sebep-sonuç ilişkisi bulunmakta. Dilimin döndüğünce, düşünebildiğim kadarıyla kendi alanım olan ekonomi perspektifinde toplumsal bir olayı açıklamaya çalıştım. Duygularımı değil gözlemlediğim bir takım ilişkileri anlattım.
Günün birinde bilime lanet edeceğim hiç aklıma gelmezdi. Keşke makro denklemde oluşan aşırı sapmaların başka türlü dengeye gelmesinin bir yolu olsaydı… Bir daha böyle doğa olayları yaşanmaz diyemiyorum çünkü yaşanacak biliyorum!
Umarım bir daha böyle bir olay yaşandığında felakete dönüşmeden Japonya gibi en az hasarla atlatılır.
Vaktim olmadığından bu yazıdan sonra uzunca bir süre blog yazmayı düşünmüyorum. Depremden sonra Yunanistan, Kuzey Irak gibi düşman olarak sınıflandırılmış ülkelerin bile Türkiye’ye yardım ettiğini gözlemledim. Türkiye’nin bu depremle uluslararası arenada mağdur duruma düştüğünü gözlemledim. Bu noktadan sonra Türkiye’de dönüşüm başlar, bir çağ kapanır bir çağ açılır diye düşünüyorum. Çünkü bu büyük deprem büyük bir talebi doğurdu. ( ‘Çukur açtır çukur kapattır diye boşa dememiş Keynes’)
Grafikte dibi çok acı bir şekilde deneyimlemiş Türkler için artık sıçrama vakti. Türkiye bu kötü acıdan sonra hızla yükselişe geçecektir.
Çünkü mağdur olan iktidar olur! Halk 2023 Maraş depreminde çok mağdur oldu, halkın iktidarı bu depremden sonra başlar diye düşünüyorum. 20 yıldır Türklerin ne şikayeti varsa iskan, göç, toplumsal, ekonomi, sağlık, hukuk değişen iktidarla birlikte çözülecektir. Ama bunu herhangi bir iktidarın başarısı olarak yormak büyük yanlış olur çünkü Konjonktür Türkiye için tırmanma yönüne dönüş yapmıştır. Ve bu başarı aslında konjonktürün haklı başarısı olacaktır. Aynı 2011'li yıllarda Türkiye’de görülen ekonomi başarısının aslında iktidarın değil de o dönemin global koşullarının Türkiye’ye getirmiş olduğu başarı gibi…