Af

Çağdaş İleri
Türkçe Yayın

--

Masaya ilk oturduğunda, yarı açık olan camdan yalnızca uzaktaki arabaların sesi geliyordu. Daha önce çok defa ve çok farklı hislerle bu masaya oturup da o sesleri dinlemişti. Bazen keyifli bir akşamın sonunda yatağa gitmeden önce, bazen sabaha kadar sürecek ve kendini kaybedeceği düşünme seanslarında, bazen de nefes almaya zorlandığı hüzünlü anlarda…

Kendi düşüncelerini bile duymadığı sessizlikte kulaklarında gezinen bu araba seslerinin arasında son sürat bir motor sesi karışıyordu belirli aralıklarla. O motor sesi de hep vardı bu farklı duygularla geçirdiği akşamlarda. Aslında her şey aynıydı, bir döngü gibi. Sesler, hisler, serinlik, sessizlik, özlem, öfke, sakinlik, kabullenmek, unutmak, telefonlar verilen bir sipariş, bulaşıklar, çamaşırlar…

“Bu eve taşındığımdan beri kaç kere çalıştırdım?” acaba diye düşündü, karşısındaki bulaşık makinesini. Bu düşünceyi diğerleri takip etti; kaç kere duşa girdiğini kestirmeye çalıştı, kaç tel saçının suyla birlikte duşun giderine aktığını, makinede şimdiye kadar kaç çift çorap yıkadığını, eve kaç şişe bira sipariş ettiğini, kaç kere kahkaha atarken gözünden yaş geldiğini… Sonuncu düşünce ile durdu. Bu evde yaşayıp da o kadar içten gülen kiracı hiç kendisi değildi gibi geldi, kendisine yabancılaştı. Biraz hafızasını yokladığında vazgeçti aramaktan bu anıları; anın içindeyken bütün vücudu ile güldüğü şeylerin bir zaman geldiğinde vücudunun bütün hücrelerini üzebileceğini öğrenmişti. Biraz daha açık camdan gelen araba seslerine odaklandı. Bu saatte evine dönen mutlu insanları, evinden kaçıp arabasında şehri turlayan mutsuzları ve hepsinin arasından son sürat geçen o motorcuları düşündü.

Bazı arabalarda sakin bir müzik dinleyerek eve dönüp de uykuya dalmayı bekleyen yorgun ama keyifli gözler olduğunu hayal etti; hayatın içindeki minik, sakin, basit görünen ama hiç unutulmayacak o huzur dolu anlardan… Sonra kendisinin en son tamamen huzurlu hissettiği zamanı hatırlamaya çalıştı. Dakikalar ilerleyip saat gece yarısına yaklaştıkça dışardaki sesler de daha derinden gelmeye başladı. Artık caddelerde, sokaklarda çok araba kalmamıştı. En son huzurlu hissettiği zamanı hatırlayamadı, hatırladıklarını da düşünmek istemedi.

Bazı zamanlar, imkanı olsa, kendisini yakasından yakalayıp hayatından atardı. Bu o anlardan birisi değildi ama. “Yaşarken ölmek.” romantikliğini kısa bir süre önce tecrübe edip anlamını kavramış birisi olarak hayatından atması gerektiği son kişisinin kendisi olduğunu öğrenmişti; yapmak istediği şeyler için kendisine lazımdı.

Derin bir nefes aldı, dışarda sadece belli belirsiz bir rüzgar sesi kalmıştı. Gözlerini kapatıp dışardan gelen havayı içine çekerken o rüzgarın sessizliğini otoparktaki çakıl taşları üzerinde ilerleyen bir araba bozdu. Meraklı birisi olmadığı için gelenin kim olduğuna bakmadı, yerinden kalkmadan tekrar sessizliğe kavuşmak için arabanın durmasını, içinde kaç kişi varsa hepsinin inip o çakıl taşları üzerinde yürüyerek gecenin içinde kaybolmasını beklemeye karar verdi.

Birkaç dakika içerisinde otopark sessizliğe bürünmüşken bu sefer apartmanda sesler başladı; önce dış kapıyı duydu sonra giriş kata çağırılan asansörün sesini. Kısa süre sonra bu sefer asansör yukarıya doğru harekete geçti ve onun katında durup kapısı açıldı. Bu sefer hayata karşı meraksız olan yaklaşımını biraz bırakmıştı. Asansör kapısından, evinin kapısına kadar olan üç metrelik mesafede ayak seslerini duyuyordu ve sesler tam da kapısının önünde kesildi. Zili ya da kapıyı çalan olmadı.

Evinin önünde birisi ya da birileri vardı ama sesleri çıkmıyordu. Masasından kalkıp tedirgin adımlarla kapıya gitti. Kapı deliğinden baktığında, alarmın kırmızı ışığının vurduğu bir siluet gördü ama yüzü seçilmiyordu.

“Kim o?” diye seslendi, “Senim!” diye cevap geldi karşıdan. Anahtarı iki kere çevirdi, kilidi açtı. Bunun tatsız bir şaka olduğunu düşünerek yavaşça kapıyı araladı. Onun hareketiyle birlikte apartmanın otomatik ışığı yandı ve karşıdaki yüzü gördü, kendisiydi. Birkaç sene önceki hali karşısında duruyordu. Ne kadardır uyumadığını, bunun bir rüya olduğunu, uykusuzluktan hayal görmeye başladığını düşünürken “Girebilir miyim?” dedi eski kendisi. Bir şey söyleyemeden sadece müsaade ederek içeri aldı.

Eski hali, salona gelip montunu çıkardıktan sonra konuşmaya başladı. “Aslında hiç gelmeyecektim ama her düşüncende ve konuşmanda o kadar çok benden bahsediyorsun ki! Keşke, keşke, keşke! Hep bu kelime dilinde. Keşke şunu yapsaydım, keşke bunu yapmasaydım. Ben oradaydım, ben yaşadım bunları ve keşke dediğin hiçbir şeyi yapmak istemiyordun o zaman. Kendini suçlamayı, üzmeyi, pişman etmeyi bırak artık. Geçmişle bağını kopar ve beni anmayı kes artık. Bırak ben sadece senin anıların olarak kalayım ve bi daha karşına çıkmayayım çünkü çıkarsam seni gerçekten döverim. Dövebileceğimi de biliyorum çünkü ben düzenli spor yaptığın halinim, sense aylardır kanependen ayrılmadın. O yüzden, artık bırak. Kendini de beni de ve daha benim gibi anılarındaki birçok halini de üzme, suçlama, sorumlu tutma. Öyle istedik ve oldu, bitti! Biz seçtik hepsini yaşadıklarımızın çünkü öyle yaşamak istedik. N’olursun artık tek bir şeye odaklan, o da kendin. İnan biz iyiyiz anılarında. Şimdi yeniden doğ, şu an beni dinleyen sen de ‘eski’ hallerinden birisi olsun ve o yeni doğan halin hepimizi gururlandıracak bir hayat yaşayarak bizim yer aldığımız anıları da daha güzel hale getirmiş olsun, kendimizi daha değerli hissedelim. Yeterince yandık, şimdi küllerden doğma zamanı.” dedi.

Uykulu olmasına rağmen gözlerini kocaman açmış şekilde olan bitene anlam vermeye çalışıyordu. Bir süre devam eden sessizlikten sonra içeriye gidip montunu aldı ve geldi; “Ben hazırım.” dedi.

Kendisinin de geçmişte kalacak bir anı ve dönem olmasını kabullenmişti.

Ben de montumu giydim. “Yeni halimizin, açık camdan duyacağı araba seslerinden birisi olalım ister misin?” dedim. Veda anının şokuyla sadece başını salladı hafifçe. Benim eve çıkarken izlediğim yolun tersini izleyip asansörle aşağı indik, çakıl taşlarından arabaya yürüdük ve birlikte arabaya binip motoru çalıştırdık. Otoparktan çıkarken ikimiz de kafamızı kaldırıp pencereye baktık, daha güçlü bir biz vardı artık içerde.

Ne eve giden ne evden kaçan, iki beden ama tek kişi olarak gecenin sakinliğinde sokaklarda kaybolduk…

--

--