Afganistan’da Birkaç Gün.

ömer.
Türkçe Yayın
Published in
4 min readFeb 2, 2017

Daha önce Afrika’ya da gitmiştim. Ama şimdi görüyorum ki her kıtanın hatta her ülkenin birer Afrika’sı var. Çünkü günün farklı saatlerinde, toplamda 300 öğrenciye eğitim veren bir dernek binasında, yalnızca bir tuvaletin var olduğuna şahit oluyorum. Türkiye’den gelen yardımların sadece Afrika’da su kuyularına dönüştüğünü zannediyordum. Oysa birazdan, Türkiye’deki hayırseverlerin yardımlarıyla hizmete sunulan su kuyularından abdest alacağım. Ve az sonra Ramazan kumanyalarından, Kurban etlerinden alabilmek için kilometrelerce yolu ya protez bacaklarıyla ya da yalınayak yürüyen halka karışacağım.

Afganistan’dayım…

Güneşin doğuşuyla beraber uçağımız da inişe geçiyor.

Havaalanı ve çevresindeki NATO’ya ait üslerin güvenliği için zeplin kullanılıyor.

Ülkenin dördüncü büyük kenti olan Mezar-ı Şerif’ten, daha da kuzeye, Türkmenistan’a sınır olan Andhoy’a geçiyoruz. Uzun uzadıya kurak arazilerin ortasından, niçin 200 km. hızla gittiğimizi merak etmiyorum. Yaklaşık bir hafta önce patlayan mayın bu yola döşenmişti çünkü.

Asfaltın her iki yanında Rus işgali sırasında döşenen doğalgaz boruları kullanılamaz vaziyette uzanıyor. Yine savaş döneminden kalma zırhlı araçların varlığı göze çarpıyor. Paslı, dökük ve yenikler…

Ahmed Şah Mesud posteri ve üstünde kelime-i tevhid. (Mezar-ı Şerif)

Afganistan’da nüfusun çoğunluğunu Peştular oluşturuyor. Nüfusun yüzde 15’ini oluşturan Türkmen ve Özbekler ise daha çok sınır şehirlerinde yoğunluk gösteriyor. Türk televizyon kanallarının ciddi bir izleyici kitlesi var. Yalnızca televizyon izleyerek Türkçe konuşan bir sürü insana rastlıyoruz.

Ülkedeki siyasi durum ise özetle şöyle: Afganistan savaşında karşı güçleri temsil eden liderler, şimdi en önemli vilayetlerin yönetimini ellerinde bulunduruyor. Öyle ki bir başka vilayete geçmek istediğinizde, oranın valisi kimse, arabanıza onun posterini asıyorsunuz. Ordunun ve Taliban güçlerinin halkın üzerindeki tahakkümü ciddi bir korkuya neden oluyor. Fakat her şeye rağmen bütün siyasi gruplar halk nezdinde destek buluyor.

Afganistan’ın Türkmenistan sınırı olan Andhoy ise, Afrika’nın neresine koysanız sırıtmayacak bir yoksullukla karşılıyor bizi. Kerpiçten evlerin bir araya gelmesiyle meydana gelen mahallelerin arasından, kurban bayramının tatlı telaşıyla geçiyoruz. “Şehirdeki tek yabancı benim herhalde, yoksa neden bu otelde tek başıma kalayım?” diye düşünüyorum.

Bayram namazını kılmak için şehir merkezine uzak olan tarihi bir camiyi tercih ediyoruz. Zira üst düzey yöneticilerin bulunduğu camilerde, patlama olma ihtimalini göz önünde bulunduruyoruz. Namazın ardından halkla bayramlaşıyoruz. Çeşitli çikolata ve şekerlerin yeşil çayla beraber ikram edildiği bayram sofralarına davet ediliyoruz.

Renkli Afgani giysileriyle ve başlarındaki takkeleriyle çocukların meraklı bakışları çabucak ısınıyor. Gelirken yanımızda getirdiğimiz şekerleri, lokumları, balonları paylaşıyoruz hep beraber. Konuşacak bir sürü şeyi bakışlarımızla erteliyoruz.

Bayramın ikinci günü, dernek merkezimizin kapısında müthiş bir kalabalık bizi karşılıyor. Her ne kadar güvenli olmadığını söyleseler de onların yanına çıkıyorum. Kadınların burkaları, işgal yıllarını hatırlatan protez bacaklarını asla gizleyemiyor. Dağıtılan etlerden biraz daha fazla istiyorlar. Geri çevirmiyoruz.

Az sonra dehşetle sarsıldığım bir görüntüye şahit oluyorum. Birbirlerinin omuzlarına tutunarak, tek sıra halinde, yavaş adımlarla yürüyen on kişilik bir yaşlı grup bize doğru geliyor. Ellerinde asalar, koltuk altlarında boş torbalar, yalın ayaklar… Daha da yaklaştıklarında gözlerinin görmediğini anlıyorum. Halk arasında kendilerine “kāriler” denilen bu zevat, anlayacağımız tabirle âmâ hafızlardan oluşuyor. Hemen dernek binasına buyur ediyoruz. Biz sandalye getirene kadar oldukları yere sessizce çömeliyorlar. Talepsiz, takdire rıza hallerini hayranlıkla seyrediyorum. Bütün dikkatimi onlara veriyorum. Sandalyeye oturduktan sonra aralarından bazıları sırayla Kur’ân-ı Kerimden ayetler okuyorlar. Kurban etlerini kendilerine buyur ettikten sonra, ellerini açıp duaya duruyorlar. Daha sonra ziyaretlerini sonlandırıp yine aynı intizamla, birbirlerinin omuzlarına ellerini koyarak, tek sıra hâlinde ve yavaş adımlarla gözden kayboluyorlar.

Yorgunluğumuzu unutarak artan şevkimizle günü bitiriyoruz. Çocuklar uçurtma avı için evlerin çatılarına konuşlanıyor.

Özbek pilavı…
Şans oyunlarına rağbet had safhada…
Bayram gezmesi için kasabanın çarşısı seçen Afgan kızlar…
Giysilerden kozmetik ve aksesuarlara kadar birçok şey bulunduran çarşı içerisindeki bir dükkan.
Mezar-ı Şerif şehrine adını veren Hz. Ali’nin makamı…

--

--