Ahlâk Bozan(!) Roman: Madam Bovary ve Madam Bovary Sendromu | Gustave Flaubert
1856'da yayımlanan Madam Bovary, basıldığı yıllarda büyük bir ilgi uyandırmıştır. Çokça övülen bu roman, halkın gelenekçi ve basmakalıp düşüncelere sahip kısmı tarafından büyük tepkilere maruz kalmıştır. Öyle ki, yazara “din ve ahlâka aykırılık” sebebiyle dava açılmış ve en ağır şekilde cezalandırılması istenmiştir.
Savcı Pinard’a göre bu roman, genç kızları evlilikten soğutacak, cinsel arzuları körükleyecek türdendir. Aman, bu kitabı genç kızlardan gizleyin!
Peki, neymiş bu kitabı bu denli ahlâksız(!) yapan? Yoksa yalnızca, vals betimlemelerini dahi etik bulmayan yozlaşmış gerçeklikleri nedeniyle akıl yürütemeyenlerin yersiz taşlamaları mı? Kuşkusuz, gerçekleri olduğu gibi yansıtmaktan yargılanan bir yazar daha…
Romanın başkahramanı Emma Bovary, “kronik affektif tatminsizlik” adlı davranış bozukluğunun en kusursuz örneğidir. Emma Bovary’nin mükemmel aşk arayışı öyle etkili tasvir edilmiştir ki bahsettiğimiz davranış bozukluğu günümüzde “Madam Bovary Sendromu” olarak da adlandırılmaktadır.
Madam Bovary Sendromu Nedir?
Madam Bovary Sendromu, 19. yüzyılda romantizm edebi akımı etkisinde yazılmış romanlardan sonra ortaya çıkmıştır. Madam Bovary’nin adı verilmiş olan bu davranış bozukluğu kısaca, “tatminsizlik” veya “mükemmel arayışı” olarak tanımlanabilir.
Madam Bovary, roman boyu karşı konulmaz bir yenilik tutkusuyla yanıp kavrulmaktadır. Bu yıkıcı arzu, kocasıyla davet edildiği bir balo gecesinde ortaya çıkar, ama orada doğmaz, içinde bu tutkunun çoktandır var olup kendini sakladığını o sırada evliliğinden de sıkılmış olmasından anlarız.
“Hem ölmek, hem de Paris’te yaşamak istiyordu.”
Pek bunaltıcı ve pısırık bulduğu kocasına defalarca ihanet eder, yenilik tutkusu uğruna kollarına atıldığı sevgililerinden dahi bir süre sonra sıkılır. Yaşamını büyük şehirlere taşımak istiyordur, tiyatrolara gitmek, sevgilisiyle kol kola katıldığı maskeli balolarda göz kamaştırmak… Gelin görün ki dileklerinin tersine Madam Bovary’nin hayatı defalarca altüst olur, ancak bu hiç sorun değildir çünkü nihayetinde yaşamdan da sıkılmıştır.
Madam Bovary Sendromunun Belirtileri Nelerdir?
- Romantizm Düşkünlüğü
Kitaplarda okudukları, film ve dizilerde izledikleri türden gündelik sıkıntılar bulunmayan aşkların peşindedirler. İlişkileri bittiği anda bir diğerine başlarlar. Mükemmel eşi aradıklarından mutlulukları kısa sürede söner. - İmkansız Aşklar
Daima mükemmel, inişleri çıkışları olmayan ilişkiler ararlar. Bunun nedeni nasıl yalnız kalacaklarını bilmemeleridir. Bu arayış, onları imkansız görünen ilişkilere iter. Genellikle, kavuşamayacaklarını bildikleri insanlar onlara çekici görünür. - Tatminsizlik ve Yenilik İstenci
Partnerlerinin kusurları, onlara karşı olan hislerinin bir anda sönüp kaybolması için gayet yeterli bir sebeptir, bu da kendi ruh eşlerini asla bulamayacakları kaygısı uyandırır.
Huzur değil, devamlı bir hareketlilik haline ihtiyaç duyarlar.
Kimler, Neden Madam Bovary Sendromuna Yakalanır?
Günümüzde hem kadınları hem erkekleri etkilemesine rağmen, birkaç yüzyıl önce çoğunlukla kadınlar bu sendromdan muzdaripti. Bunun nedeni o yıllarda erkeklerin çalışıp kadınların ev işleri ve çocuklarıyla ilgilenmesiydi, böylece çoğu kadının kitap okumak için daha fazla vakti bulunuyordu.
Günümüzde ise en büyük “suçlu” kitaplar değil, köşklerde, saraylarda yaşayan insanların konu alındığı yapımlar veya “Bunu satın al! Bak, reklamdaki kadın/erkek ne kadar da mutlu!” mesajıyla mutluluğun o üründe saklı olduğu algısı yaratılan herkesin maruz kaldığı reklamlar olabilir. Zira televizyon izlemek, ülkemizde yapılan aktivitelerin yüzde seksen beşini kapsamaktadır, bunun sonucunda da insanlarda gizliden gizliye lüks eşya ve giysilere karşı bir zaaf oluşur, tanıdık geldi mi? Tıpkı Emma Bovary gibi…
Uzun sözün kısası, belki de pek çoğumuzun, en azından hayatlarımızın bir döneminde etkisi altında kaldığımız tatminsizlik duygusunu böylesine etkileyici ve kusursuz tasvir eden Flaubert’ı kutlamalıyız. Çünkü, edebiyat tarihinin başyapıtlarından biri olarak adlandırılan ve ardında oldukça güçlü etkiler bırakan bir romanla pek az karşılaşırız. Özellikle de gelebilecek tepkiler göze alınıp gerçekler ve hislerin oldukları gibi yansıtılmış olduğu romanlar ile…
“Hiçbir şey aramak çabasına değmezdi zaten, her şey yalandı. Her gülümseme bir sıkıntı esnemesi, her sevinç bir lanet saklardı, her zevkin altında bir tiksinti gizliydi; en iyi öpüşler bile daha yüce, ama gerçekleştirilmez bir şehvet arzusundan başka bir şey bırakmazdı dudaklarınızda.”