Amaçlılık ve Anlam

İradenin Kökleri

Osman Tırak
Türkçe Yayın
10 min readAug 27, 2023

--

“Geriye yüzmek için hiçbir şey bırakmadım.”

Benliğin derin farkındalığını içeren amaçlılık, bilinç tarafından yakalanan anlamı eyleme dönüştürme yoludur. 1

Bu cümle aslında her şeyi özetliyor ve kıymetli bir açıklık getiriyor. Benlik dediğimiz kavram kimlik, kişilik gibi tanımları da kapsayan (hatta bazen yalanlayan!), daha geniş bir kendiliği ifade etmektedir. “Ben kimim?” sorusuna verdiğimiz cevaplar değil, o cevapları verendir. Yani asla tarif edilemeyen, net bir biçimde bilinemeyen ama hep var olandır. Amaçlılık “irade” ile doğrudan bağlantılı bir kavramdır. Benlik ve amaçlılık her bir insan için ona özel, eşsiz yapılara sahiptir. Bilinç ve anlam ise bütün insanların ortak yaratımlarıdır. İnsanoğlunun ilk andan, “son” bulacağı ana dek yaratmaya devam ettiği kollektif iki kavramdır. “Öteki” olmasaydı, bilinç ve anlam da olmazdı.

Yazının başındaki o ilk cümle, her bireyin benliğini keşfedebildiği ölçüde, amaçlılığını oluşturabildiği kadar evrendeki bilince katılıp ortak anlamı zenginleştirdiğini ifade eder. Şimdi bu kavramlara daha yakından bakalım…

Factotum (2005) — (Charles Bukowski’nin romanından) En azından yukarıdaki sahnenin olduğu fragmanı buradan izleyin derim.

Rollo May, Aşk ve İrade kitabında William James’in bir anlatımını alıntılar: Sabah erken saatte, sıcak yatağından kalkmakta direnen bir yanı ile mücadele içindeki insanı tasvir eder. James’in deyimiyle “talihli bir an, bir bilinç kayması yaşanır”...

“Kendi deneyimimden bir genelleme yapmam gerekirse, çoğu zaman herhangi bir mücadele ya da karar olmadan kalkarız. Birden bire kalkmamız gerektiğini anlarız.” der William James. 2

Rollo May bizi sorgulamaya iter: “Sorarım, o “talihli bir bilinç kayması”nda ne yaşandı? Doğru, kararsızlığın o felç edici bağı çözüldü. Fakat bu olumsuz bir cümledir ve bize ne yaşandığı hakkında hiçbir şey söylemez. Elbette buna James’in dediği gibi “şanslı an” ya da “rastlantı” diyemeyiz! İrade temelimiz bir tek “şans”a veya “rastlantı”ya dayanıyorsa, evimiz kumun üstüne yapılmış demektir ve irademizin hiçbir temeli yoktur.

Yanıt, James’in bilinç incelemesinde veya Freud’un bilinçdışı incelemesinde değil, hem bilince ve bilinçdışına, hem bilişe ve gayrete hem dokunan hem de hepsini içeren bir boyutta yatar.

Şimdi, tarih boyunca amaçlılık olarak bilinen bu boyuta geçiyoruz.” 3

Amaçlılık

“Kısırlığın özü boşunalık, hedefsizlik, amaçsızlık, yaşamdan zevk alamamadır; bunlar bilincin kökten tıkanması ile ilişkilidir.” 4

“Anlam amaçlı olmadığında anlamsızdır. Her bilinç eylemi bir şeye doğru yönelir, insanın bir şeye doğru dönmesidir, içinde, ne kadar gizli olursa olsun, hareket yönüne doğru bir itme barındırır.

O halde biliş veya bilme ve gayret veya isteme birliktedir. Biri olmadan diğeri de olmaz. Kararlılık bu yüzden bu denli önemlidir. Bir şey istemezsem, onu asla bilemem ve onu bilemezsem, istememin bir içeriği asla olmaz. Bu açıdan bakıldığında, “doğrudan insan kendi anlamını yaratır” denebilir. “Sadece anlam yaratır” veya “gerçekliğe her an diyalektik anlamda bağlı değildir” demediğime dikkat edin; kendi anlamını yaratmakla meşgul değilse, insanın gerçekliği asla bilemeyeceğini söylüyorum.

Şu ana kadarki görevim, amaçlılık kavramını tanımlamaktı. Hem bilmemizi hem gerçekliği biçimlendirmemizi içerdiğini ve bunların birbirlerinden ayrılamayacağını vurguladım. Amaçlılık bakış açısından bakıldığında, James’in yatakta dalgınlığı tamamen mantıklıdır ve birden bire kalkması, yanıltıcı bir “şanslı an” veya “talihli olay” değil, “günlük olaylara bağlılığının” anlaşılır ve sağlam bir ifadesidir. Ona elini uzatan, onu kavrayan ve kalkışını gerçekleştiren, güne ve günün olaylarına “hayalde katılımı”dır.” 5

Ben burada Rollo May’in söylediklerine biraz daha ekleme yapmak istiyorum. Sabah uyku ile uyanıklık arasındaki kişi, yarı bilinçli halde yatakta uzanırken belki de içinden biraz daha yatmak geliyordur. Ama nedense bir anda doğrulduğunu farkeder ve tekrar yatağa dönmektense ayağa kalkmayı tercih eder. O ani doğrulma hareketi, kendisinin kalkmak veya yatmak arasında karar vermesinden önce gerçekleşir. O nedenledir ki, nasıl pozisyon değiştirdiğini farketmemiştir bile. Bu ne bir karardır, ne de bilinçli bir süreç. Saf bir arzunun, onu o kararsız anında yakalayıp bir küçük hamleye yöneltmesidir. Yani arzu karardan önce gelmekle kalmamış, kendi içsel (bilinçaltı) kararını, bilinçten evvel yerine getirtmiştir. Arzuya bu her zaman sahip olamadığı gücü veren şey ise, amaçlılığın ve derinlerde yatan anlamın kamçılayıcı etkisidir. Bu analizden çıkarımla, şunu iddia edebiliriz sanırım; amaçlılık en ilkel arzularımızın (bilinçdışı) güdülerine dahi nüfus edebilmektedir.

“Heidegger tekrar tekrar, “insan varlık konusunda kaygılanan varlıktır” der. İnsan olamadığında da, terapideki uymacılık ve kişiliksizleşme gözlemlerimize dayanarak ekleyebiliriz ki, varlığını yitirir, yani olasılıklarını yitirir. Aldırmayla amaçlılık arasında, kelimenin kök sözcüğü “tend”in -bakmak- “intentionality” terimin ortasında oluşunun da ima ettiği gibi yakın, içsel bir ilişki vardır.” 6

Nasıl ki Aristoteles’in dediği gibi, “İnsan düşünmeye meyilli bir varlıktır” ancak çoğu insan düşünmez. Düşünen çok az insanı ise bu eyleme iten arzunun temelinde aldırış etmeleri ve amaçlılıkları vardır. Sıradan insan yaşamının büyük bir bölümünde amaçlılığın olmaması da, benzer bir eğilimin köreltilmesinden başka bir şey değildir.

Aşağıdaki etimolojik açıklamanın ana fikrini kısaca belirteyim… İnsan zihninin yakın tarihlerdeki evrimsel sürecinde oluşan hatalardan biri de, amaçlılık kavramının derinliğini yitirmesidir. Onu bir plan, tasarı kapsamına daraltmış durumdayız. Oysa ki bu tanımlar amaçlılığın sadece ikinci yarısını ifade etmektedir. Başlangıcı ise, oldukça subjektif bir arzuyu ve o arzunun itici gücü olan özel bir anlamı barındırır. Yani bizler, en kutsal(!) veya kurumsal, benliğimizi sözde ikinci plana attığımızı haykırdığımız, kararlarımızda ve eylemlerimizde dahi içimizdeki derinliğin en mahrem köşelerinden kalkıp uzanmış isteklerimizin fısıldadıkları niyetleri taşırız.

“Tüm bu sözcükler, in artı ilginç bir biçimde “esnemek” anlamına gelen ve “gerilim” sözcüğünün geldiği tendere, tensum köklerinden oluşan Latince intendere gövdesinden gelir. Bu hemen bize amacın bir şeye doğru “esneme” olduğunu söyler.

“Amaçlamak” sözcüğünün Webster’s sözlüğündeki ilk anlamının “Bir şey yapmayı amaçlıyorum” dediğimizdeki gibi “maksat” veya “tasarı” değil, demek istemek, belirtmek” olması, beni şaşırttığı gibi pek çok okuru da şaşırtabilir. Webster ancak ikinci tanımında “aklında bir maksat veya tasarı olması” anlamını verir. İstemci Viktorya dönemi geleneğimizdeki pek çok insan ilk ve ana anlamı atlayıp, kavramı sadece bilinçli tasarı ve maksat olan yan anlamıyla kullanmaya yönelmiştir. Psikolojimiz de, hemen sonra böyle bilinçli tasarıların ve maksatların çoğunlukla yanılsama olduğunu ve hiç de iyi, özgürce seçilmiş, istemli planların yaratıkları olmadığımızı kanıtladığından, “niyet” çantasını olduğu gibi “amaçlar”la beraber çöpe attık. Cehenneme giden yolun iyi niyet taşları ile döşendiğini zaten biliyorduk ve şimdi iyi veya kötü, bu niyetlerin kendini beğenmişliğimizin uydurmaları olduğunu görmüş olduk. Fakat “kendini beğenmişlik”i, “kendinden kaygı duyma”yla değiştirip, bu kaygı olmadan hiçbir bilgi veya eylemin olmadığını -her şeyde kaygı ya da niyetin olduğunu ve dünyamızı bu niyetler yoluyla bildiğimizi- fark ederseniz, aynı sözcüğün aşağılayıcı biçiminden olumlu biçimine geçiş yaparsanız, anlam ne kadar da farklı olur!

Niyetin daha önemli yönü, onun anlamla olan ilişkisidir. Bunu yasal bağlamda, “Yasanın niyeti nedir?” diye sorarak anlamını öğrenmeye çalışırken kullanırız. Webster’s sözlüğü ilk “bundan böyle, bir tasarı, maksat” tanımında bize “niyet”in “zihnin bir nesneye doğru yönelmesi” olduğunu söyler. Tasarı ve maksat, “bundan böyle”den sonra gelmektedir. Bu da, deneyimin istemci yönünün, zihnin çoktan bizim için belirli bir önem ve anlam taşıyan bir nesneye doğru yönelmiş olmasında yattığı anlamına gelir.

Bu kökenbiliminin tamamında, tabii ki o küçük “tend” (yönelmek ve bakmak) sözcüğü vardır. Bir şeye doğru hareket anlatır; bir şeye yönelmek, tendency (yönelim). Bu bana, bütün bu maceramızın özüymüş gibi gelir; ortadaki varlığı, anlamlarımızın hiçbir zaman tamamen “düşünsel” veya eylemlerimizin tamamen geçmişin itmelerinin sonucu olmadığının, her ikisinde de bir şeye doğru hareket ediyor olduğumuzun sonsuz bir anımsatıcısıdır. Ve mirabile dictu, sözcük daha önce kısaca gördüğümüz gibi “bakmak” anlamına da gelir — koyunlarımıza ve sığırlarımıza bakarız, kendimize iyi bakarız.

Bu nedenle, Husserl “anlam aklın amacıdır” dediğinde, hem anlam ve eylemi hem de bir şeye doğru hareketi içine alır. Almancada bu ikili anlama değinir: Hem fikir hem anlam belirten meinung sözcüğü, Almancada “amaçlamak” anlamına gelen meinen fiiliyle aynı gövdeden gelir. Bu noktada İngilizce üzerine kafa yorarken bizde de bu ikili anlam olduğunu anladığımda -nesnel gerçeğin, her şeyin özü olduğunu ve Tanrının tahtında olmasa da yanında bir yer edindiğini düşünerek büyütüldüğümden- şaşırmıştım. “Kağıt beyazdır demek istiyorum” dediğimde, cümlemin sadece bir gerçeği bildirdiğini düşünürsünüz; tek taraflı bir denkliktir, “A”, “B”dir. Fakat “köşeyi dönmek istiyorum ama araba kayıyor” dediğimde, “istek”imi amacım şeklinde, kararlılığımın ve inancımın bir bildirisi şeklinde algılarsınız. Onu gerçekleştirip gerçekleştiremediğimi ancak sonra görürüz.

Böylece, tartışmamızın vardığı sonuç, her anlamın içinde bir kararlılık olduğudur. Bu bir fikir edindikten sonra, o fikri gerçekleştirmek için kaslarımı kullanışım anlamına gelmez.” 7

“Amaçlılık, amaçlarla bir tutulmamalı, onların altında yatan boyut olarak anlaşılmalıdır; insanın amaçlı olma yetisidir.” 8

“Amaçlılık bilincin esasını oluşturur. Aynı zamanda arzu ve irade sorununun anahtarı olduğuna inanıyorum.” 9

Rollo May bu cümlesi ile, benim yukarıda “yataktan doğrulma” konusu üzerinden iddia ettiğim, amaçlılık ve arzu arasındaki derin ilişkiye paralel bir anlam ortaya koyuyor.

Amaçlılığın kökleri

“Aristoteles, “gözlere verilen (bizim deyişimizle, algılanan), ruhun amacıdır” der. Cicero, “bedenin gerilimi olarak ruh”tan söz eder. Fakat özel olarak amaçlılık kavramı batı düşüncesine ortaçağın ilk dönemlerinde Arap filozoflar tarafından tanıtılmış ve ortaçağ düşüncesinin merkezi olmuştur. Amaçlılık o zamanlar, gerçek bilme yolu anlamına geliyordu; bir bilgi kuramıydı. İki tür amaçlılık belirginleştirilmişti: Belirli şeyleri -yani gerçekten var olan nesneleri- bilmek anlamındaki intensio primo ve bu nesnelerin genel kavramlarla ilişkisi -yani kavramsallaştırarak bilme -anlamındaki intensio secundo.

Tüm bunlar, bir şeye zaten bir şekilde katılmış olmadıkça onu bilemeyeceğimizi varsayar. Aziz Thomas Aquinas’a göre, amaçlılık, aklın anlaşılan şeye dair ne kavradığıdır. Çevirmen tarafından maalesef hiç de kolaylaştırılmamış bir dille şöyle der: “Akıl, zeka eyleminde bilgilendirme yoluyla, anlaşılmış şeyin amacını biçimlendirir”. Edilgen olan “bilgilendirme” sözcüğünün ardından, etkin biçimlendirme sözcüğünün geldiğine dikkat edelim. Bununla, bilme sürecinde, anlaşılan şey tarafından biçimlendirildiğimiz ve aynı eylemde, aklımızın anlaşılan şeye aynı anda biçim verdiğini anlıyorum. Burada önemli olan “in-form”, yani “içeriden biçimlendirmek” sözcüğüdür. Birine bir şey söylemek, onu bilgilendirmek, onu biçimlendirmektir.

Amaçlılık böylece bir bilgi kuramı, gerçeği bilme yolu olarak başlar. Bildiğimiz şekliyle gerçekliğin anlamını taşır.” 10

Buradan çıkartacağımız sonuç şudur… Bilmek, öğrenmek, farkında olmak, hatta maruz kalmak o bilinen şeyin bize yönelik etkisidir. Bize etki eden bu şeyi biz kıyas ederek, kategorilere koyarak, zamansal ve mekansal ilişkilere bölerek öğrenme sürecine bilincimizi katarız. Buna kısaca analiz de diyebiliriz. Bir şeyi öğrendiğimiz zaman, onu adeta zihin odamızın bir yerine yerleştirmiş oluruz. Anlama süreci ise bundan sonra gelir ve o şeyin, zihnimizdeki diğer şeylerle ilişkiler kurmasını ifade eder. Yani bir şeyi bilmemiz (onun tanımını / mahiyetini / içeriğini / formunu vs biliyor olmamız), o şeyi anladığımız (kavradığımız) anlamına gelmez. (Bu kavrayış sürecini bir önceki yazıda anlatmıştık: Neden Bazı Şeyleri Asla Anlayamayız?) Hali hazırda bildiğimiz bir şeyi, daha üst bir bilinç düzeyine çıkarmak için aldırış etme yetimizi kullanır ve o şeye odaklanırız. Sonra zihnimizdeki diğer birçok şey ile onun bağlantılarını kurmaya başlarız. İşte artık edilgen süreçten, etkin sürece geçtik! Bu yaratıcı süreç (sentez), başkalarının da anlamlandırdığı şeyler hakkında anlam üretmemizi içerdiği gibi, çoğu insanının zihninde yer almayan, daha özgün anlamları da oluşturabilir. Yazının en başında yer alan alıntıyı tekrar hatırlayalım:

Benliğin derin farkındalığını içeren amaçlılık, bilinç tarafından yakalanan anlamı eyleme dönüştürme yoludur. 1

Esasında anlamı öznel olmayan, kollektif bir yere koymuştum. Ama az önce “özgün anlamlar” yaratmakla ilgili bir cümle kurdum. Çünkü yakaladığımız anlam benliğimizi aniden değiştirdi ve yeni benliğimiz hemen o anlamdan bir amaçlılık üretti. Bu nedenle tüm insanlığın ortak anlamına dair bizde tezahür eden anlama bir öznellik bulaştı ve biz bunu kolay kolay ayrıştırıp, salt kollektif anlamı çırılçıplak göremeyiz. Yani şunu demek istiyorum; Aristoteles’in dediği gibi, devinen (titreşen olarak da anlayabiliriz belki) bir varlık olan insan, kavradığı yeni anlamla birlikte (frekansın değişmesi) daha üst bir amaçlılığa sıçradı.

“Franz Brentano, bilincin, bir şeyi amaçladığı, kendisinin dışında bir şeye işaret ettiği -özellikle belirtirsek, nesneyi amaçladığı- gerçeğine göre tanımlanması gerektiğine inanıyordu. Böylece, amaçlılık bilince anlamlı bir içerik kazandırıyordu.11

Yani aldırış eden bilincimiz bilgiden anlama ulaştı, anlam benliğimize daha yüksek bir amaçlılık sağladı ve nihayetinde bilincimiz bu emeğinin karşılığını daha anlamlı bir içerik ile aldı. Bu duruma, daha üst bilince ulaşmak diyebiliriz. Ve bilincimizi sürekli yükseltmenin temel mekanizmasını bu şekilde özetleyebiliriz. Bilinç yükselir, benlik genişler, anlamın bütününe katılımımız artar ve amaçlılık zeminimiz daha üstün bir konuma doğru evrilir.

“Amaçlılığı “maksat” ya da “istemlilik”ten ayırmak için bir ara vermeliyiz. Amaçlılık bir tür bilgi kuramıdır; maksat da istemlilik de değildir. Amaçlılık tepki içerir; maksat da istemlilik de içermez. Tekbenci olmayan amaçlılık, kişinin, dünyasının yapısına iddialı bir tepkisidir. Amaçlılık, maksadı ve istemliliği mümkün kılan temeli sağlar.” 12

Daha üst amaçlılıklar bizde daha asil istemler ve daha derinlikli maksatlar sağlar.

Amaç, bilinçli maksatla birliktedir. 13

Anlam

Anlamın kendisi, dünyanın kurucusudur. 14

Bu gerçek, bize mitlerin gücünü ve bütün bilimsel ve teknolojik çabalarımızın temelini hatırlatır. Anlam olmasa, her şey boş kalır. İnanç yoksa, çaba yönsüzdür.

“Brentano’nun, sonradan modern olgubilimin babası olacak olan öğrencisi Edmund Husserl, kavramı tüm bilgimizi kapsayacak şekilde genişletti. Bilincin asla öznel bir boşlukta var olmadığını, daima bir şeyin bilinci olduğunu öne sürdü. Bilinç sadece nesnel dünyasından ayrılamamakla kalmaz, dünyasını da oluşturur. Bunun sonucu, Husserl’in sözleriyle, “anlamın aklın amacı” olduğudur.” 15

İrade ve Amaçlılık

“Amaçlılıkla bağlantılı kullandığımız “irade” sözcüğü (will), aynı zamanda gelecek zaman kipinde kullanılan yardımcı fiildir. İrade ve amaçlılık gelecekle yakından ilişkilidir. Gelecek sadece yaşanacak zaman durumundan oluşmaz, “öyle yapacağım” öğesini de içerir. Güç olasılıktır ve olasılık geleceği işaret eder; gerçekleştirilecek bir şeydir. Gelecek, kendimize söz verdiğimiz, senet yazdığımız, kendimizi tehlikeye attığımız zaman kipidir. Nietzsche’nin “insan söz verebilen tek hayvandır” cümlesi, kendimizi geleceğe yerleştirme yetimizle ilgilidir. Burada William James’in “öyle olsun” kararını da anımsarız. Birçok hastanın depresyonu, üzüntüsü, “yapamam” hisleri ve bunlarla ilişkili çaresizliğiyle ifade ettiği umutsuzluk, bir bakış açısından, bir gelecek görememe veya kuramama olarak yorumlanabilir.

İnsanoğlunun kimliğini yaşantıladığı yer amaçlılık ve iradedir.16

Eylem amaçtır ve amaç eylemdir. 17

“Tillich ilginç bir biçimde, amaçlılığı canlılıkla, sonra da cesaretle ilişkilendirerek şöyle der:

İnsanın canlılığı amaçlılığı kadar büyüktür; birbirlerine bağlıdır. Bu insanı tüm varlıkların en canlısı yapar. Herhangi bir yöndeki herhangi bir durumu aşabilir ve bu olasılık onu kendinden öte bir şey yaratmaya sürükler. Canlılık kişinin kendisini yitirmeden kendisinden öte bir şey yaratma gücüdür. Bir varlığın kendinden öte bir şey yaratma gücü ne kadar fazlaysa, canlılığı da o kadar fazladır. Teknik yaratılar dünyası, insanın canlılığının ve onun hayvan canlılığı üzerindeki sonsuz üstünlüğünün en açık dışavurumudur. Yalnızca insanda tam canlılık vardır çünkü tam amaçlılık bir tek onda bulunur… Canlılık ve amaçlılık arasındaki ilişki doğru bir biçimde anlaşılırsa, kişi cesaretin biyolojik yorumunu, onun geçerlilik sınırları içinde kabul edebilir.” 18

“Kişinin amaçlılık düzeyi, onun cesaret düzeyi olarak görülebilir. Tillich Eski Yunan’da güç ve değerin birleşimi anlamına gelen arete kavramıyla, Roma’da benzer şekilde erkeksi güçle ahlaki asaletin birleşimi anlamına gelen virtus kavramını tanımlar. “Canlılık ve amaçlılık, barbarlıktan ve ahlaklılıktan eşit derecede uzaklaştırılmış bu insan kusursuzluğu idealinde birleşirler.19

Arete, insanın kendi doğal yeteneklerini ve potansiyelini gerçekleştirmesi için gerekli olan bir güçtür. Virtus ise, kişinin kendi aklını ve iradesini kullanarak erdemli bir şekilde yaşaması için gerekli olan bir güçtür. Her iki güç de, insanın erdemli bir şekilde yaşaması için gerekli olan içsel kaynakları ifade etmektedir.

Kaynaklar

1 Rollo May, Aşk ve İrade, sayfa 352

2 Rollo May, Aşk ve İrade, sayfa 238

3 Rollo May, Aşk ve İrade, sayfa 239–240

4 Rollo May, Aşk ve İrade, sayfa 229

5 Rollo May, Aşk ve İrade, sayfa 249

6 Rollo May, Aşk ve İrade, sayfa 246

7 Rollo May, Aşk ve İrade, sayfa 247–248

8 Rollo May, Aşk ve İrade, sayfa 241

9 Rollo May, Aşk ve İrade, sayfa 242

10 Rollo May, Aşk ve İrade, sayfa 243–244

11 Rollo May, Aşk ve İrade, sayfa 244

12 Rollo May, Aşk ve İrade, sayfa 252

13 Rollo May, Aşk ve İrade, sayfa 253

14 Rollo May, Aşk ve İrade, sayfa 244

15 Rollo May, Aşk ve İrade, sayfa 245

16 Rollo May, Aşk ve İrade, sayfa 262–263

17 Rollo May, Aşk ve İrade, sayfa 261

18 Rollo May, Aşk ve İrade, sayfa 264

19 Rollo May, Aşk ve İrade, sayfa 264–265

https://ducanecundioglusimurggrubu.blogspot.com/2015/05/cunku.html

--

--

Osman Tırak
Türkçe Yayın

Mutluluk Arayışımız Üzerine Yazılar : Felsefe, psikoloji, sinema ve sanat.