Amerika’nın En Güzel Rotalarından ‘Blue Ridge Parkway’

North Carolina’nın güzelim şehri Asheville’yi Keşif

Dilruba Dulgeroglu
Türkçe Yayın
8 min readOct 10, 2022

--

Omni Grove’dan kendi fotoğrafımla giriş:)

Asheville; North Carolina eyaletinde, Blue Ridge Dağları’nın eteğinde uzanan çok sevimli ve güzel bir şehir. Amerika’nın her eyaletinin bir Avrupa ülkesi büyüklüğünde olduğu düşünülürse çoğu eyalette keşfedilecek çok fazla yer oluyor. Hele ki güzel eyaletleri tamamıyla keşfetmek yıllar alabilir. Bir de yollar geniş, ulusal parklar çok, ülke de koca bir kıtaya yayıldığı için çok fazla güzel ‘road trip’ imkanı sunuyor.

Asheville’de bir buçuk gün geçirip, meşhur Blue Ridge Parkway güzergahını kullanarak Chapel Hill’e geri döndük.

Amerika’da şehir ve kasaba merkezlerine downtown deniyor ve şirin cafelerin, restaurantların, hediyelik dükkanlarının, güzel otellerin çokça olduğu hareketli bölgesi oluyor genelde. Asheville; şirin downtown ve sanat galerileri, harika hediyelik dükkanları, muhteşem doğası ile önerebileceğim ‘görülmesi gereken Amerika şehirleri’ listemde yerini aldı. Özgün bir mimari dokusu, dağlarla çevrili güzelim doğası, gün doğumu ve batımını izlemek için yüksek tepelerdeki güzel otelleri ile kesinlikle tatil için tercih edilebilecek bir rota. Bir şehri gezmeden önce, birçok araştırma yapıyorum. Kişisel blog yazılarını ve profesyonel rehberleri okuyup haritama pinler koyuyorum. Hepsini görmek ya da her işaretlediğim cafe restaurantı tecrübe etmem mümkün olmasa da hazırlıklı gitmeyi seviyorum. Çünkü sadece turistik olarak görülen yerlerden ziyade şehrin bende iz bırakabilecek farklı sokaklarını, daha gizli kıyıda köşede kalmış olabilecek mekanlarını da keşfetme arzum olduğundan ön hazırlık gerekiyor. Gidince oradaki lokal kişilere sormayı da hiç ihmal etmiyorum. Tabi şehrin sokaklarında turlamaya başlayınca planda olmayan birçok güzellikle de karşılaşıyor insan.

Biltmore Estate

Asheville en çok Biltmore Estate ile meşhur olsa da çok daha fazlası elbette. George ve Edith Vanderbilt’in yaşadığı Amerika’nın en geniş evi (şato tabi ki:) diye geçen bu eser gerçekten muhteşem görünüyor ama bu gezimizde burayı ziyaret etme fırsatımız olmadı lakin mimari yapılara hayran biri olarak başka bir ziyaret için geçerli bir sebebim olmuş oldu. Asheville ile alakalı, ‘Nasıl gidilir? Nerelerde kalınır?’ tarzı birçok güzel liste zaten var. Ben kendi gördüğüm, keşfettiğim, gittiğim yerleri paylaşacağım. Bazen sadece ruha dokunan estetik ve hoş bir fotoğraf o şehri ya da ülkeyi keşif arzusu için ilham kaynağı oluyor.

  1. The Omni Grove Park Inn

Amerikan başkanlarından tarihteki ünlü birçok yazara ev sahipliği yapmış olan, Asheville’in kuzeyindeki resort The Omni Grove Park Inn, harika doğası ve Sunset Terrace ile mükemmel bir manzara sunuyor. Otelde kalmak zorunda olmadan restaurantlarından dilediğinizde yemek yemeye gidip manzaranın tadını çıkartabilirsiniz. Yoğun günlerde ve güzel havalarda rezervasyon yaptırmak iyi olabilir.

2. Grove Arcade

Bir alışveriş merkezi için fazla güzel bir mimari tasarımı olan mekanda güzel hediyelik dükkanlarının tadını çıkartabilirsiniz. Tavanının cam olması ayrı güzel bir detaydı.

by me

3. Kimpton Hotel Arras

Otelin girişindeki District 42'de yediğim tatlı uzun zamandır yediğim en güzel çikolatalı tatlıydı. Tatlının adı, Dark Chocolate Semifreddo. Ayrıca pizzaları da çok lezzetli.

by me

4. French Broad Chocolate Lounge

Orijinal çikolatalarını deneyebilir ve aynı zamanda mekanda oturup tatlı kahve keyfi yapabilirsiniz. Ayrıca hediyelik çikolata almak için çok hoş paketler sunan bir mekan.

by me

5. The Chocolate Fetish

Çikolata ve tatlı sever olunca keşfetmeyi tercih ettiğim mekanların başında güzel el yapımı çikolata satan yerler geliyor. Texas kovboy botu şeklindeki çikolatalarından devasa kurabiye büyüklüğündeki çikolatalara değin çok seçenek sunan harika kokulu mekan.

by me

6. The Gourmet Chip Company

Cips sevenler için cennet mekan. Paninilerinden ve istediğiniz aromalı cipslerinden bir öğle yemeğinde tadarsanız pişman olunmayacak yer. Ben barbekü soslu tercih ettim ve bayıldım.

by me

7. High Climate Tea Company

Downtown sokaklarında gezinirken önünden geçiyorduk ve ne tatlı bir mekan diyerek seremonili Japon çayı içme isteği uyandıran yer oldu. Yeşil bitkilerle süslenmiş, seramik oturma yerleri, harika tabaklarda sunulan noodle ve salataları ile hem yemek yemek için hem çay içmek için ruhu çok sevimli bir yer.

by me

8. Battery Park Book Exchange

Girişinde laptop kullanmak yasaktır yazan, bayıldığım mekan. Bilgisayarını açıp bir kahveyle saatlerce oturulan bir mekandan çok daha farklı bir konsept oluşturan özgün bir yer. Menülerinde içecek olarak kahve de yok ve sadece şarap var. Kitapların arasında gezinip muhteşem ciltli kitaplardan alıp, yemeğinizi yiyebilirsiniz.

by me

9. Basilica of Saint Lawrence, Deacon and Martyr

Kırmızı taşlı mimari yapılara bayılan biri olarak Basilica’dan ilk görüşte etkilendim. Ama bir düğüne ev sahipliği yaptığı için dışardan fotoğrafını çektim sadece.

by me

10. Woolworth Walk ve Kress Emporium

Harika iki sanat galerisi olan bu yerleri gezerken, el emeği olan şeylerin ne kadar paha biçilemez olduğunu tekrar idrak ediyor insan. Tablolar pahalı olsa da birçok güzel estetik ürün bulabilirsiniz.

by me

Listelediğim yerler dışında haritamda uzun araştırmalar sonucu işaretlediğim ama gitme fırsatı bulamadığım yerleri de eklemenin çok daha yararlı olacağını düşünüyorum alternatif arayanlar için.

Otel: Alternatif otel seçeneği olarak Biltmore Estate’ye giriş yolunun karşısında yer alan Grand Bohemian Hotel Asheville, Autograph Collection çok original görünüyor. Downtownda yer alan Renaissance Asheville konferansın düzenlendiği oteldi. Asheville pahalı bir şehir ve otellere alternatif olarak Airbnb odası da kiralanabilir ki haftasonu Airbnb odaları da diğer gezdiğim birçok şehre kıyasla görece pahalı.

Restaurant: Yemek için listemde olan ama bir buçuk günle sınırlı olunca gidemediğim harika görünen restaurantları yazayım. Mekanların fotoğraflarına bakınca dahi karnı acıkıyor insanın. Mellow Mushroom Asheville bir dahaki sefer pizzasını kesinlikle denemek istediğim yer. Isa’s French Bistro ambiyansı ile güzel bir akşam yemeği için harika görünüyor. Rosetta’s Kitchen & The Buchi Bar yine listemde yer alan vegan/vejeteryanlar için çok güzel bir seçenek.

Cafe: Ruhu olan cafe ortamı arayanlar için Laughing Seed Cafe ve Double D’s Coffee & Desserts hoş görünüyor. Amerika’nın yerli tatlısı donut severler Vortex Doughnuts’un rengarenk donutlarını deneyebilir.

Kasaba: Ayrıca Asheville’ye yakın Hendersonville ve Black Mountain de vakti olanlar için keşfedilebilecek güzel yerler.

Bir de Asheville’nin batısında bir saat uzaklıkta yer alan The Swag, rustik lüks bir kaçamak arayanlar ve parasını nereye harcayacağını bilmeyenlere bilinç açıcı muhteşem bir arınma atmosferi vaat ediyor suitlerine gecelik 1400$ ödeyecekler için :)

Çok güzel ulusal parklara yakınlığı, ünlü yol güzergahlarının durağı, farklı doğası, özgün mimari dokusu, harika resortları, golf sahaları, ve özellikle Biltmore Şatosu ile Blue Ridge Mountains sayesinde çok ünlü bir şehir olduğu için her mevsim çok turist çeken bir şehir Asheville.

Blue Ridge Parkway, by me

Bu gezi rotasında en çok merak ettiğim yer, Blue Ridge Parkway güzergahıydı ve Asheville keşfi ile muhteşem bir ikili oldu. North Carolina ile Tennessee eyaletlerinin sınırında uzanan Great Smoky Mountains National Park ile Virginia’daki Shenandoah National Park’ı birbirine bağlayan 750 km (469 Miles) uzunluğundaki Blue Ridge Parkway Amerika’nın en muhteşem yol güzergahlarından biri. Sonbaharda renklenen ağaçları ile daha da meşhur olan bu büyüleyici yolu ekimin ilk haftası deneyimledik lakin henüz ağaçlar sarıya ve kırmızıyla tam dönmemişti. Ona rağmen yemyeşil haliyle muhteşemdi.

Blue Ridge Parkway, by me

Ortası sarı kalın çizgili, iki tarafı ağaçlı yollar cennet tasavvuruma çok uyan harika bir his uyandırıyor. Hele bir de kıvrımlı ve sonunun nereye varacağı belirsiz o dar yolların kilometrelerce sürmesi çok daha unutulmaz oluyor. Ara ara manzarayı izlemek için durmalık birçok nokta var. Eastern North America’nın en yüksek noktası diye geçen Mount Mitchell’de de durduk. Çok yüksek olduğu için kısa bir yürüyüş yolunda dahi basınç farkından dolayı zorlansam ve sisten dolayı bir şey göremesek de güzel bir duyguydu:)

Mount Mitchell’e çıkan sisli yolda yürüyen bir aile, by me

Donduktan sonra yola devam ettik ve sis yerini tekrar güzelim yemyeşil manzaralı yola bıraktı. Yol güzergahında Little Switzerland diye çok sevimli bir kasabada mola verdik. Switzerlan Inn (Blue Ridge Parkway Resort) otelinin içindeki Chalet Restaurant’ta güzel bir yemek yedik. Camdan manzarası da yolun ruhunu yansıtıyordu. Ayrıca Little Switzerland Books and Beans adında çok tatlı bir kitapçı dükkanı var şirin küçücük kasabada. Kahve içip, kitapların ve ilginç hediyeliklerin arasında dolaşmalık harika bir dükkan. Benim tabirimle ruhu olan bir mekan.

Chalet Restaurant, Switzerland Inn, by me

Grandfather Mountain State Park, bu yol güzergahında ziyaret edilebilecek başka büyük bir durak. Yol ücretsiz ama bu state parkın giriş ücreti 25$ idi lakin vaktimiz olmayıp bir de yeterince çok yerde durup üşüdüğümüzden yolun tadını çıkarmaya karar verdik ve burada yürüyüş yapmadık. Ama plana dahil edilebilir kesinlikle.

Little Switzerland Books and Beans, Ruhu olan kitapçı:) by me

Yol güzergahında elma bahçeleri çok meşhur. Gezimizi The Historic Orchard at Altapass’ta ağaçtan elma toplayarak sonlandırıyoruz. Girişte istediğiniz boyutta sepet seçip ücretini ödedikten sonra sepetinizi kırmızı, yeşil ve sarı elmalarla dolduruyorsunuz. Kendimi tam bir Urban Life insanı olarak tanımlasam da arada böyle faaliyetler hoşuma gidiyor:)

Şirin hırkamı Türkiye’den almıştım Eylül 2022'de, ilk Asheville’de giymek kısmet oldu.

Ballet Mécanique filminde geçtiği gibi;

“Geriye çiçeği kokladığın an kalıyor, ne çiçek, ne koku, ne koklayan…”

Şehirleri de işte orada olduğumuz an’da hissettiklerimizle hatırlıyoruz aslında. O yüzden bazen bazı şehirler belki daha ‘güzel’ olsa da bir başka şehir ruhumuza çok daha hoş gelebiliyor. Bazen bir dükkandan sokağa yayılan bir müzik, bazen bir koku, bazen bir mimari yapı, bazen bir sokak müzisyeni, bazen konuştuğumuz bir kişi.. Bir şehrin, bir rotanın bizi hangi yönüyle etkileyeceğini, nasıl bir iz bırakacağını bilemiyoruz ve bu bilinemezlik durumu seyahati çok daha heyecanlı kılan şeylerden biri.

--

--