Analog Telefon ile Görüşme
Cebinizdeki alet o hale bir günde gelmedi
Çevirmeli analog telefonları bilen, hatırlayan var mı? Önce ahizeyi bulunduğu yerden almanız gerekir. Böylece makinayı sistem dışı bırakan pimi yayın yukarı itmesini ve kulağınıza sitemde olduğunuzu bildiren o meşhur “la” notasını uzun uzun vermesini sağlarsınız. Bu en azından “hattınız açık” demektir ve birisi ile konuşmaya hazırsınızdır. Hafife almayın, önemli bir aşamayı geçmiş durumdasınızdır. Bir çok kişinin daha bu aşamada elenmişliği çokça görülmüştür.
Numaraları kaydedecek bir hafıza maalesef yoktur bu nedenle ya biliyor olmalısınız ya da genellikle telefonların altında olan fihristinizden açıp bakmalısınız. Hatta bilinmeyen numaralar için ilgisiz ve aramanızdan hoşnut olmayan santrali çevirerek, bıkkın sesiyle sorduğunuz isme kayıtlı numarayı öğrenirsiniz. Tek şansınız olduğu için hızlıca duymalı, anlamalı ve önceden hazır ettiğiniz kalem ve kağıt ile not almayı başarmalısınız. Bir alternatif de şehirinizin (zaten şehirlerarası aramak mümkün değil, onu az önce belirttiğim santrale yazdırarak sıranızı bekliyorsunuz) tuğla kıvamındaki sarı rehberini bir şekilde edinip, oradan bilmediğiniz numarayı bulmaktır.
Diyelim bu aşamayı geçtiniz ve numarayı çevirmeye (tuşlama değil) hazırsınız. Bunu bir kerede çeviremezsiniz, her rakam için ayrı ayrı işleminiz var. Her biri için tuş takımının ilgili rakamının üzerindeki boşluğa parmağınızı sokar, yuvarlak kadranı saat yönünde sabit çentiğe kadar ortadaki mil etrafında çevirerek bir zemberek gibi kurarsınız. O yuvarlak kadran zaten içindeki yaylı mekanizmanın gerilimini size hissettirir, parmağınızı o boşluktan kaldırır kaldırmaz hışımla orijinal pozisyonuna doğru atağa geçer. İşte asıl bu sırada analog sistem kadrandaki on numaranın hangisini çevirdiğinizi anlayacak imkana kavuşur. Zira kadran sizin algılayamadığınız bir dişli mekanizmayı tırtıklayarak rakamın gizemli değerini santrale iletir. Bu böyle her rakam için bir kaç saniyenizi alan bir işlemdir. Aradığınız numarada çokça sıfır varsa oldukça uzun sürer çünkü maalesef kadranın çentiğe göre en uzağındaki köşede bulunur, tekrar yerine dönmesi haliyle çokça zaman alır.
Arama tamamlandığında karşı taraf meşgul sesi veriyorsa tüm bu süreç bir kaç dakika sonra tekrar edilecek demektir. Bu emeğinize, duvara bağlı kablosu ile genellikle kendine ait sehpada tek başına asaletle duran telefona kadar evin içinde gidip gelmeyi de ekleminiz gerekir. Ne yani, cebinizde mi duracak koca mekanizma? O şahsa ait değildir, tüm evindir. Hatta kimi zaman komşuların veya eş dostun da işini görür. Özel bir kaç meslekten birisini yapmıyorsanız, o makinanın o sehpaya gelmesi resmî başvurunuzdan muhtemelen bir kaç sene sonra gerçekleşmiştir ki herkes sizin kadar şanslı olmayabilir.
Bazen de siz aranırsınız. Ortalığı ayağa kaldıran canhıraş bir gürültüsü vardır o cihazın. Kimisinin zilleri açıktadır ve dil iki yanındaki zile vurarak ses çıkarır ki bu modeller “nereden buldun bu antikayı” denilerek alay konusu edilir. Bu tek tip çalma modu herkeste aynıdır ve değiştirilemez. Tek yapabileceğiniz, alttaki mandalla sesi kapatmak veya açmaktır. Kapatırsanız, çağrı alamayacağınızı bilmelisiniz. Buna bir nevi “rahatsız edilmeme modu” diyebiliriz. Ben zilin üçüncü kez çalmasını bekledikten sonra ahizeyi kuşağına götüren batıl inanç sahiplerini biliyorum.
Zaman içinde önce tuşlar buton hale geçti ve “dijital santral” denildi adına. Hatta zil sesleri markalar arasında farklılaştı (seçtiğiniz cihazda hala tek alternatif vardı) ve bir kaç kademesi oldu. Sonra kablodan kurtuldu insanlar, telsiz telefonlarla hangi odaya gitseler orada görüşebildiler. İnanmayacaksınız, bir kaç opsiyon arasından kendi zil seslerini seçecek lükse bile kavuştular. Sonra yarım boy bir evrak çantası büyüklüğündeki araç telefonları girdi hayatlarına ama sürekli arabada şarjda duran, çalınması muhtemel olduğu için eve getir götür yapılan ve görüşmesi oldukça pahalı olan bu yaratıcı ürün çok tercih edilmedi. Sonunda telefon cebimize kadar geldi.