Artık Ben De Başarısızım!

Düşünperest
Türkçe Yayın
Published in
4 min read1 day ago

Bugün hata yapmaktan, yanlış olmaktan nasıl deli gibi korktuğumu anlatmak istiyorum. Yok hatasız kul olmazlar, yok insanlık haliler falan bunlar benim için hikaye. İdi. Yani mükemmel olamayacağımın tabii ki farkındaydım. Ama o zaman mükemmele en yakın neyse o olmalıydım.

Burada hala psikoloji testleri, envanterleri çözerken benliğimi ya da amaçlarımı tanımlarken kendimi alamadığım bir konudan bahsetmek istiyorum. En özgüvenle tanımladığım özelliğimdir çünkü kendisi: başarılı olmak.

Peki nereden geliyor bu başarı aşkı, hırsı? Öncelikli olarak ben toplumun başarı addettiği şeylerle dolu bir çocukluk geçirdim. Sınavlarda hep dereceler yaptım, projeler hazırladım, yarışmalarda ödüller aldım. Herhangi bir sınıf arkadaşının rahatlıkla irite olabileceği tipte bir çocuktum aslında. İki taraf için de ayrı ayrı konuşmak istiyorum bugün. Benim tarafımdan bakacak olursak hayır başım göğe ermedi. Bu başarılara ulaşmak da beni hiçbir zaman başarıya giden yol kadar eğlendirmedi. Aylarca bu başarılara ulaşma hayali kurarken ne kadar mutluysam bu başarılar da beklentilerimi karşılamadığı için o kadar hayal kırıklığı ile sonuçlandı benim için. Topluma istediğini verdikçe de bu alanda daha da pohpohlandım. Günün sonunda başarılı olmaktı yani beni ben yapan. Hatta kardeşim o zamanlar küçüktü, insanlara beni “Ablamın kazanma yeteneği var.” diye anlatıyordu.

Bu da hayattan ne beklediğimi çok iyi bildiğime inandığım o ergenlik dönemim için istediğim her şeyi yapabileceğim özgüvenine, ya da buna özgüven demek çok sağlıklı değil, kibrine kapılmamı sağladı evet. Ama böyle bir dünya yok. Bu da zaten benim kendimden değil; ailemin, öğretmenlerimin aslında benden beklentisiymiş. Ki üniversite sınavına kadar da bu benim için bir baskı unsuru olamadı. Çünkü zaten dediğim gibi ben sorunsuzca bu beklentiyi karşılayabiliyordum. Sınava hazırlık sürecimde ise bunu ne kadar önemsediğimi, bu durumun bende nasıl bir stres yarattığını üniversite sınavından önceki gün “Bana yapabilirsin demeyin!” diye ağladığım andan hatırlıyorum. Sınav sırasında sınavımdan değil de çevremdekilerin sonucum hakkında ne düşüneceklerine dair kaygılandığım andan hatırlıyorum. Ki sonucunda yine de çevremdekileri tatmin edebildiğim bir sınav olmuştu.

Tabii o zamanlar bu beklentileri karşılamak bir yana yol haritam da o kadar netti ki. Bugün ne kadar çalışırsam yarın o hedeflere ulaşacağımı biliyordum. Hedefe ulaştıktan sonrası da saf mutluluk olsun lazımdı. Yani birçok konuda kendimi geliştirdim ben bu işi yaparım demeyi öğrendim belki ama benim kafamda ben bu ödülü aldım dediğim noktada kırılmaz bir özgüvene sahip olmam lazımdı. Halbuki yerimde durdukça daha da kırılganlaşan bir özgüven yarattı bu durum bende. Bu başarılar sürekli devam etmedikçe artmadıkça benliğimi kaybedeceğimi düşünüyordum sanırım. Dahasını yapmadıkça kendime saygımı yitiriyordum.

Belki de toplumdan da bu mesajı alıyordum. Üniversite sınavı örneğine dönersek eşit ağırlıkta getirdiğim üç haneli sonucumla istediğim tüm üniversitelerde istediğim bölümde okuyabilecekken babamın “E sayısal niye öyle oldu ki?” sorusundaki tatminsizlikti belki beni bu kendimden memnun olmama yoluna iten.

Sadece bu kırılgan ego değil başka götürüleri de var başarının. Kimi zaman hata yapmamak için geride durmama sebep mesela. Hata yapmaktan korkmayanları içten içe kıskanmama sebep. Başarısız olmak pahasına deneyeceksem ne gerek var ki çünkü buna? Bu ne demek biliyor musunuz? Yeni şeyler keşfedememek, sürekli performans kaygısı gütmek, bir an olsun eğlenmeyi ön planda tutamamak demek.

Ya da başarılı olmak için çok çabalayıp da kendi doğum günü kutlamamı iptal etmek. Çünkü çok çalışmadan bir ödülü hak edemeyeceğine inanmak demek. Bu günkü başarı tanımımla baktığımda ne kadar da başarısız kararlar verdirmiş bana bu hırs diyorum. Şefkatle o günlerdeki kendimi bir durdurmak, bir sarılmak istiyorum.

Bu yıllar içinde yavaş yavaş farkına vardığım ve kırmaya çalıştığım bir bakış açısı belki ama bugünümde de etkilerini yakalamıyor değilim. Yeni şeyler denemekten kaçmamaya çalışıyorum, performansımı önemsememek istiyorum ama yıllardır eğittiğim iç sesim hala bana köstek olmaktan çekinmiyor. Bunun en büyük yüzleşmelerini yeni öğrenmeye çalıştığım bir alanda yaşıyorum . Birkaç ay önce at binmeye başladım. Ama bu süreçte iç sesimle nasıl kötü davranıyorum kendime anlatamam yani. Aylar yıllar sonra iyi bineceksin ama şu an kasların yetersiz, cesur değilsin, beceremiyorsun, olmuyor. Ya varsın olmasın. Sen tamamen eğlenmek ve kendine vakit ayırmak için orada değil misin? Eğer amacın buysa o zaman yapabildiğinin en iyisine yapacağına inan ve o andan zevk al, değil mi? Bu sorularla yüzleştikten sonra maceram o kadar başka bir hal aldı ki karakterimizin temellendirdiğimiz ama bize zarar veren düşünce yapılarını zamanla törpüleyebileceğimize dair bir cesaret topladım. Bu yazıyı bu taraftan okuyan, kendine karşı acımasızlık eğilimindeki okuyucularıma da bunun mümkün olduğunu söylemek istedim.

Madalyonun öbür yüzünde ise toplumun başarı atfettiği alanlarda kendini gösterememiş ama eminim ki bambaşka alanlarda yetenekleri olan insanlar var. Bunlardan biri de maalesef yer yer kıyaslamalara da maruz kalmış kardeşim. Sosyal ilişkilerinde, mekanik ve teknolojik konularda bana bin bassa da beş şıktan hangisinin doğru olduğunu seçmeye geldiğinde yaşadığı bocalama yüzünden maalesef ki bu başarısızlık etiketiyle karşı karşıya bırakıldığı pek çok an yaşadığını görmek tırnak içinde başarılı olan ben için o kadar saçma ki. Bugünkü tanımıma göre bence asıl başarı onun yaptığı gibi zevk alacağımız, kendimizi ifade edeceğimiz alanlar yaratmak. Ben de gururla bu yolda deneye yanıla bir şeyler öğrenmek, geç de olsa kendimi tanımaya cesaret göstermek için yürümeyi tercih ediyorum. Bu yazı benden kendi olabilmek için başarısız olmayı tercih eden herkese gelsin.

--

--