Arzu ve İrade

Kararlarımız gerçekten özgür mü?

Osman Tırak
Türkçe Yayın
8 min readOct 1, 2023

--

Bilincim, dünyayı kendi tarafına çekmek için vejeteryan olmak istiyor. Ve bilinçaltım bir parça et için çıldırıyor.

Stalker — Andrei Tarkovsky

Aristoteles, “irade, istekten geçer” demişti. İsteklerimin bedenim tarafından hissedildiği ve yaşantılandığı gerçeği, -vücut bulmuş istekler oldukları gerçeği- onunla giden salgısal değişimlerle birlikte onlara karşı bir tutum almaktan kaçamamam anlamına gelir. Yani, bir arzum varsa, arzuyu inkar etsem de, onu istemekten kaçamam. Katıksız ayrıklık, bedenimizle bağlarımızı kesersek işler. Bu nedenle, arzuların farkındalığını olduğu gibi inkar etmek, çoğu zaman kişinin bedenine şiddet uygulamasını içerir.

Bedenim birey olduğumun en eşsiz ifadesidir. Bir beden, diğerlerinden ayrı bireysel bir varlık olduğum için, kendimi şu ya da bu şekilde tehlikeye atmaktan -veya kendimi tehlikeye atmayı reddetmekten, ki ikisi de aynı meseledir- kaçamam. Kişi psikolojik olarak başkasına uymaya, düşüncede başkasının kopyası olmaya çalışabilir; fakat bedensel siyam ikizleri çok enderdir.” 1

İstemekten vazgeçebilmek, arzunun bulunduğu bilinç düzeyinden daha yukarı bir düzeyde karşı iradeyi harekete geçirmeye bağlıdır. Aksi halde arzu bulunduğu bilinç düzeyinde gerçektir; irade onun için çabalar veya onu dizginler. Ama onu yok edemez. Mevcut arzuyu inkar etmek, sorumluluktan ve yüzleşmekten kaçmaktır. Bu tutum, insanın kendi iradesini başkalarına teslim etme eğilimini başlatır. Sorumsuzca yaşanılan arzular insanı nasıl köleleştirirse, sorumsuzca bastırılan arzular da o denli mazoşist bir kişilik yapılanmasına neden olur. Her iki durumda da insan kendi özgür iradesinden soyutlanmış, özgürlüğünü yitirmiş ve “kaderini” başkalarının veya rastlantıların boyunduruğuna tutsak etmiştir.

İrade gücünü akıldan ve amaçlılıktan alıyorsa bir erdeme dönüşür. Fakat bazı kanı ve inançların korkutmalarından besleniyorsa hastalıklı bir karakter yaratır. Birinde arzu itici güç olarak insanı yukarı taşırken, diğerinde köleleştirir veya kişiyi kendi bedeninin zebanisine dönüştürür.

“Gerçekten de Freud “irade”yi tüm sistemin şeytanı olarak görür, çünkü iradenin direnci ve bastırmayı harekete geçirme gibi olumsuz bir işlevi vardır.” 2

“ “İrade” özbilinçlilik gerektirir; “arzu” gerektirmez. “İrade” ya/ya da seçiminin olasılığını ima eder; “arzu” etmez. “Arzu” “irade”ye sıcaklık, içerik, hayal gücü, çocuk oyunu, tazelik ve zenginlik kazandırır. “İrade” “arzu”yu korur, onun çok büyük tehlikelere girmeden devamını sağlar. Fakat “arzu” olmadan “irade” yaşam gücünü, canlılığını yitirir ve kendiyle çelişerek yok olur. Sadece “irade” var, “arzu” yoksa, elinizde kurumuş, Viktorya dönemi, neopüriten insan kalır. Sadece “arzu” var, “irade” yoksa, elinizde çocuk kalmış yetişkin olarak robot adama dönebilecek, yönlendirilen, özgür olmayan, çocuksu insan kalır.” 3

Kayıtsızlık

“Yakın tarihli bir film açıkça belirtir: “Nükleer çağ insanın, başına gelebilecekleri etkileme yeteneğine olan inancını öldürmüştür.” (Seven Days in May) Gerçekten de, modern insan “nevrozu” merkezinin, kendini sorumlu olarak görüşünün zayıflaması, iradesinin ve karar verme yeteneğinin çökertilmesi olduğu söylenebilir. İrade eksikliği sadece ahlaki bir sorundan fazlasıdır: Modern birey, “irade”sini -ya da hangi yanılsama onun yerine geçerse- kullansa bile, yapacaklarının bir yararı olmadığı inancını taşır. Ciddi sorunumuzu oluşturan işte bu içsel iktidarsızlık deneyimidir, bu irade çelişkisidir. 4

“Boşluk ve hiçlik duygusu genellikle, insanların yaşamları veya yaşadıkları dünya için etkili bir şeyler yapma konusunda kendilerini güçsüz hissetmelerinden kaynaklanır. İç boşluk, bir kişinin kendi hakkındaki, uzun dönemde birikmiş kanaatinin, yani deneyimini yönlendirebilen ya da başkalarının ona karşı tutumlarını değiştirebilen veya çevresindeki dünyayı istenen sonucu verecek şekilde etkileyebilen bir varlık gibi davranamayacağı kanısının sonucudur. Bu nedenle günümüzde pek çok kişide olan derin bir umutsuzluk ve boşunalık duygusuna kapılır. Ve kısa zamanda, istediği ve hissettiği hiçbir şeyi değiştiremeyeceği için, istemekten ve hissetmekten vazgeçer.

Kayıtsızlık ve duygu eksikliği aynı zamanda kaygıya karşı birer savunmadır. Bir kişi sürekli olarak üstesinden gelemeyeceği tehlikelerle karşı karşıyaysa, son savunma hattı nihayet bu tehlikeleri hissetmekten bile kaçınmaktır.5

“Uzun vadede en trajik şey, en son “fark etmez” tavrıdır. Olumsuz anlamda son trajik durumsa kayıtsızlıktır, gerçekten trajik olanı kabul etmeyi reddeden o inatçı, sert “serinkanlılık”tır.” 6

Yaşama karşı kayıtsızlık ve iradenin yitirilmesi, aslında derinlerde çığlık çığlığa yaşanan bir anksiyetenin göstergesidir.

Aldırış

“Merleau-Ponty’nin deyişiyle, “her amaç bir dikkattir ve dikkat yapabilirim demektir.” Bu nedenle, bir şey hakkında bir “yapabilirim” yaşamadan dikkatimizi ona veremeyiz.” 7

İtiraz

“Fakat irade karşı olmayı sürdürürse, karşı çıktığı şeye bağımlı kalır. Karşı çıkma, yarı gelişmiş iradedir.” 8

“Eninde sonunda irade bomboş kalır ve böylece bir sonraki savunma hattına gitmeye zorlanabilir.

Bu bir sonraki savunma suçu yansıtmadır.” 9

“Karar gücünü sessizce muhalifimize verdik. Düşmanı suçlamak, bizim değil düşmanın seçme ve hareket etme özgürlüğü olduğunu, bizim ancak ona tepki gösterebileceğimizi ima eder.” 10

Kurban rolünü oynadığımız ilişkiler, yetişkinliğimizde bile kurtulamadığımız ebeveyn zorbalıkları, siyasi iktidarlar ile muhalefetler arasındaki kısır kavgalar, hepsi bu yarı gelişmiş iradenin kalıplaşmış davranışları ile yaşantılanır. Bütün değerlerini ve varlığını düşmanının varlığına bağımlı kılmıştır.

Arzudan İradeye

Birinci boyut, arzulayanın beden olduğunu dürüstçe kabul etmektir. İkinci boyut farkındalığı özbilince dönüştürmedir. Bu, insanoğlunun ayırt edici farkındalık biçimiyle, yani bilinçle bağlantılıdır. Köken olarak con ve scireden gelen bilinç terimi (consciousness) “birlikte bilmek” anlamına gelir. Kelimenin tam anlamıyla özbilinç, burada kullandığımız normal anlamıyla, bir fazlalıktır; bilincin kendi rolünün farkındalığını içerir.

Bu bana iç-görü, “içeriyi görme”, dünyayı ve diğer insanları benimle ilişkili olarak görme fırsatını verir. Böylece, bir tarafta tatmin edememeye tahammül edemediğim, diğer yanda onları körce tatmin etmeye sürekli olarak itildiğim için, arzuları bastırmanın önceki bağlayıcılığının yerini, bu zevk, aşk, güzellik, güven ilişkilerine katılanın ben olduğum gerçeği alır. O zaman, onları daha mümkün kılmak için davranışı değiştirme fırsatını yakalamış olurum.” 11

Yani kişi sorumluluğunu eline alır ve arzularını kabul ederek, onların nedenlerini ve olası sonuçlarını akılsal bir süzgeçten geçirerek içinde bulunduğu durumu bilincine taşır.

İrade

Rollo May, Aşk ve İrade kitabında William James’ten oldukça ilgili bir biçimde bahsetmektedir:

“1890’da yayımlanmış, irade konusundaki ünlü bölümünde, özetle arzuyu, başarılması mümkün olmayan bir şeyi istediğimizde yaptığımız şey olarak tanımlayıp üzerinde durmayarak, sonuçlandırma gücümüz olduğunda var olan iradeyle karşılaştırır. İsteğin yanında, elde etmenin mümkün olmadığı hissi varsa, sadece arzularız.

İlk arzuladığımızda hiçbir arzu mümkün değildir. Birkaç şekilde arzuladığımız zaman ancak mümkün olur ve onu birkaç taraftan, muhtemelen uzun bir zaman zarfında ele alarak, gücü üretiriz, onu gerçek yapmak için tehlikeyi göze alırız.

Fakat sonra James, burada sadece değinebileceğim, edebiyattaki en heyecan verici irade savlarından birine atılır. İlk olarak, bir dizi karar gerektirmiyor olmakla nitelenen “birincil” tür vardır. Gömleğimizi değiştirmeye veya bir kağıt üzerine yazı yazmaya karar veririz ve bir başladık mı, bir dizi hareket kendi kendine birbirini izler, istemdışıdır. Bu “birincil irade” çatışmazlığı gerektirir. James burada kendiliğindenliği korumaya çalışır.

Daha sonra görüşü izleyen eylem olarak tanımladığı “sağlıklı irade”ye değinir. Görüş, net bir kavramdan ve birbirleriyle doğru orantıda güdülerden oluşur; bu da oldukça akılcı bir görüntüdür. Sağlıksız iradeden bahsederken, haklı olarak tıkanık iradeye odaklanır. Bu konuda verdiği örnek, gözlerimizin odağını yitirdiği ve “dikkatimizi toplayamadığımız” durumdur. “Boş boş bakıp hiçbir şey yapmadan otururuz.” Bilinç nesneleri iliğe işleyemez ya da kabuğu kıramaz. Büyük ölçüde yorgunluk ve bitkinlik bu durumun işaretleridir “ve onun neden olduğu şeyi andıran kayıtsızlık, akıl hastanelerinde akıl hastalığının belirtisi olarak istem yitimi diye tanınır”. Bu kayıtsızlığı yalnızca akıl hastalığıyla ilişkilendirmesi ilginçtir. İlk başta ben, günümüz toplumunun süreğen yaygın, ruhsal durumu olduğuna inanıyorum: “Çağımızın nevrotik kişiliği.”

Soru şuna gelir, neden bir şey ilgimi çekmez, bana uzanmaz, beni kavramaz? Böylece James ana irade sorununa, yani dikkate gelir. Bunun ne kadar dahice olduğu fark edip etmediğini bilmiyorum. Modern psikanalizin bize verdiği tüm araçlarla iradeyi incelediğimiz zaman, kendimizi iradenin dayandığı dikkat veya niyet düzeyine itilmiş bulacağız. İrade uygulamasına harcanan çaba gerçekte dikkat çabasıdır; istemedeki uğraş, bilinci net tutma çabası, yani dikkati odaklı tutma uğraşıdır. “Bir kez doğan” uyumlu insan türünün çabaya gereksinimi yoktur, der James, fakat kahramanlar ve nevrotiklerin çok fazla gereksinimi vardır. Bu onu, inanç, dikkat ve irade arasındaki keskin olduğu kadar şaşırtıcı bir kimlik açıklamasına iter:

Kısaca nesnelerle ve benlik arasında belirli bir ilişki anlamına gelen irade ve inanç, tek ve aynı psikolojik olgunun iki adıdır.

Mümkün olan en kısa formül belki de, inanç ve dikkatimizin aynı şey olduğudur.12

Buradaki inancı tek boyutlu görmemeliyiz. Arzumuza dair inancımızın yanı sıra, onu elde edebileceğimiz konusunda kendi yetilerimize ve talihimize olan inancımız ve belki arzumuzu elde etmiş olmakla ulaşmayı beklediğimiz mutluluğa olan inancımız da irademizi besler.

Özgürlüğün ilk eylemi onu seçmektir. William James 13

Arzu ve İradeden Karara

“Terapi sürecinin üçüncü boyutu, karar ve sorumluluk boyutudur. Bu iki terimi, ikisini de iradeden ayırmak için kullanıyorum. Sorumluluk, karşılıklı olmayı, karşılık vermeyi gerektirir. Nasıl bilinç farkındalığın ayırt edici insan biçimiyse, karar ve sorumluluk da, kendini gerçekleştirmeye, bütünleştirmeye, olgunluğa doğru ilerleyen insanın bilincinin ayırt edici biçimleridir. Yine, bu boyuta arzuları ve kendini ortaya koyan iradeyi yadsıyarak ulaşılmaz; bu boyut önceki iki boyutu bütünleştirir ve mevcut kılar. Kullandığımız anlamda karar, önceki iki boyuttan, arzularla güçlenen ve zenginleşen, iradeyle kendini ortaya koyan ve uzun dönemdeki hedeflerini gerçekleştirmede kişinin benliği için önemli olan kişilere karşılık veren, onlar için sorumlu olan bir eylem ve yaşama yapısı yaratır. Bu konu yeterince açık değilse, Sullivan’ın kişiler arası psikiyatri kuramına, Buber’in felsefesine ve diğer görüşlere başvurarak kanıtlanabilir. Hepsi arzu, irade ve kararın, bireyin yalnızca tatmini için değil varoluşu için ihtiyaç duyduğu ilişkiler bağı içinde meydana geldiğini öne sürer. Bu kulağa ahlaki bir cümle gibi gelebilir ve öyledir de. Çünkü ahlak kurallarının psikolojik temeli, insanoğlunun anlık benliğe yönelik arzusunun somut durumunu aşıp, geçmiş ve gelecek boyutlarında, kendi tatmininin yakından ihtiyaç duyduğu insanların ve toplulukların iyiliği için yaşama yetisindedir.

Profesör Ernest Keen, üçüncü karar boyutumu şöyle düzenler:

Özbilinçliliğimden orataya çıkan, kendimi “değerlendiren benlik” ve “dönüşen benlik” olarak yaşantılamamdır. Buradaki terimler belki bu deneyim oldukça bireysel olduğu için pek kesin değildir. Bu “ortaya çıkma” bedensel farkındalığımla özbilincimin ya da diğer bir şekilde arzumla irademin bütünleşmesi veya birleşmesidir. Kişinin varlığının dünyayla ilişkisindeki bütünsel işlevi için de fazladan bir düzey ayırmak, yalnızca “karar”ın diyalektik doğası değil, kişinin tüm benliğiyle amaçlamasının, arzulama ve istemenin parçalarının toplamından fazla olduğu anlayışını da yansıtır. “Karar” ne arzu ne de irade eylemi, ne ikisinin birleşimidir. İrademe karşı bir şey arzulamam, şeker çalmaya teşvik gibidir; arzuma karşı bir şey istemem şeker sevdiğimi inkar etmek gibidir; bir şeye karar vermek onu almak için çabalayacağımı (ya da çabalamayacağımı) resmen (kendime) açıklamamdır. Bu nedenle, karar vermek bir bağlılıktır. Başarısızlık riski içerir ve tüm varlığımın katıldığı bir eylemdir.” 14

Aristoteles erdemlerin uçlarının kötülüklerini anlatırken arzu gücünün tefriti olanın üzerinde pek durmaz. Bu aslında çok normal çünkü ne de olsa insanın özü arzudur. Benim “isteksizlik” diye adlandırdığım bu durum yine de yaşanan bir şeydir. İsteksizliğin sebebi umursamazlık (kayıtsızlık) olabilir mesela. Ama bu sefer umursamaz insan kötü şeylere karşı kendine hakim olamayan değil, iyi şeylere karşı kendine hakim(!) olan biri olarak karşımıza çıkar. Bu umursamazlık depresyon ya da hayattaki her şeyi anlamsız bulma kaynaklı olabilir.

Aristoteles’in bilmediği ama bizim bildiğimiz bir şey daha var. Nörobilim alanında yapılan çalışmalar göstermektedir ki; açlık, uykusuzluk gibi fizyolojik ve sinirlilik, neşe gibi duygusal durumlarımıza ait bilgileri bir araya getirip beynin diğer alanlarına bildiren Orbitofrontal korteks bölgesindeki işlevsizlik hastanın karar verme yeteneğini bloke eder.

Bir konuda olumlu ve olumsuz yönleri net olarak sıralayabilmesine karşın, hasta yine de bir türlü karar veremez. Bu bize iki şeyi açıklıyor:

  1. Aklı başındalık ve buna bağlı olarak karar verme süreci, içinde bulunduğumuz duygulanımlardan bağımsız çalışmaz. Bedenimizden haberdar değilsek aklımız başımızda değildir.
  2. Bu bağlantıda aksaklık yoksa bile, aşırı uçlardaki duygulanımların baskınlığı nedeniyle diğer duygulanımları değerlendirme kapasitemiz zayıflar. Buna en iyi örnek, narkotik veya psikolojik bağımlılıkların kişinin iradesini ve kararlarını nasıl bloke ettiği gösterilebilir.

Kaynaklar

1 Rollo May, Aşk ve İrade, sayfa 259

2 Rollo May, Aşk ve İrade, sayfa 223

3 Rollo May, Aşk ve İrade, sayfa 235

4 Rollo May, Aşk ve İrade, sayfa 198–199

5 Rollo May, Aşk ve İrade, sayfa 28

6 Rollo May, Aşk ve İrade, sayfa 120

7 Rollo May, Aşk ve İrade, sayfa 251

8 Rollo May, Aşk ve İrade, sayfa 207

9 Rollo May, Aşk ve İrade, sayfa 208

10 Rollo May, Aşk ve İrade, sayfa 208

11 Rollo May, Aşk ve İrade, sayfa 289

12 Rollo May, Aşk ve İrade, sayfa 236–237–238

13 Rollo May, Aşk ve İrade, sayfa 294

14 Rollo May, Aşk ve İrade, sayfa 290–291

--

--

Osman Tırak
Türkçe Yayın

Mutluluk Arayışımız Üzerine Yazılar : Felsefe, psikoloji, sinema ve sanat.