Astroloji ve Simülasyon Teorisi
Astrolojide evren, yaratılış ve bilgisayar kodlama dili ‘’ Binary Code’’ arasındaki muhteşem benzerlik
“Dünyayı olduğu gibi görmek çoğu zaman mümkün değildir. Gerçeğin özüne ulaşmak, bizi aldatan simülasyonların ötesine geçebilmeyi gerektirir.” — Cemre
İnsanoğlu varoluşundan beri gerçekliği ve bilincin sınırlarını zorlamış, bunun üzerine derin felsefi tartışmalar yürütmüştür. Özellikle günümüzde bilgisayar teknolojisinin gelişmesiyle birlikte, içinde yaşadığımız dünyanın bir simülasyon olabileceği fikri öne çıkmıştır.Felsefe tarihi, insan aklının gerçekliği kavrayışının sınırlılıkları üzerine derin tartışmalarla doludur. Özellikle Descartes’ın radikal şüpheciliğinden bu yana, dış dünyanın varlığından bile emin olamayacağımız düşünülmektedir. Peki ya bizim gerçek zannettiğimiz dünya aslında bir simülasyonsa?
Son dönemlerde popülerlik kazanan simülasyon teorisine göre, içinde yaşadığımız evren aslında bizi kandırmak için oluşturulmuş bir simülasyondan ibarettir. Peki böyle bir iddia ne kadar geçerlidir?
Simülasyon Fikrinin Tarihçesi
Simülasyon düşüncesinin ilk izlerini eski çağlara, hatta ilk medeniyetlere kadar götürmek mümkün.
Antik Yunan’dan itibaren bazı filozoflar gerçekliğin algılanışının göreceli olduğunu fark etmişlerdir. Örneğin ünlü filozof Platon’un meşhur mağara benzetmesi, gerçekliğin sadece gölgelerden ibaret olabileceğine işaret eder. Ona göre mağaradaki insanlar ellerindeki gölgeleri gerçek zannederler, oysa asıl gerçeklik mağaranın dışındadır. Bu benzetme, algılarımızın bizi kolaylıkla aldatabileceğini vurgular.
Benzer şekilde Piramit Metinlerinde de insanın dünyayı olduğundan farklı algılayabileceğine dair ifadeler vardır. Eski Mısır inancına göre ölümden sonra kişinin ruhu Öte Dünya Mahkemesi’nde yargılanır ve eğer dünyada gerçeği olduğu gibi algılayamamışsa cezalandırılır. Bu da gerçekliğin göreceliğine işaret eden inanışlardandır.
Ortaçağ İslam düşünürleri arasında da benzer fikirler dile getirilmiştir. Özellikle Gazzali ve İbn-i Sina gibi filozoflar dış dünyanın varlığından şüphe edilebileceğini savunmuşlardır. Onlara göre Tanrı bile istediği takdirde insanları kolaylıkla aldatabilir ve onlara gerçek dışı bir dünya gösterebilir. Dolayısıyla mutlak anlamda gerçeğin ne olduğundan emin olmak imkansızdır.
Rönesans dönemiyle birlikte Aydınlanma Çağı düşünürleri arasında da benzer tartışmalar yapılmıştır. Özellikle Descartes’ın ortaya attığı radikal şüphecilik yöntemi, dış dünyanın varlığından bile emin olamayacağımızı göstermeye çalışır. Descartes’a göre bir şeytan ya da kötü cin, beynimizi kolaylıkla yanıltabilir.
Descartes’tan sonra gelen Aydınlanma dönemi filozoflarından John Locke da insan aklının sınırlılıkları üzerinde durmuş, David Hume ise nedensellik ilkesinin zihinsel bir alışkanlıktan ibaret olabileceğini ileri sürmüştür. Bu düşünürler de gerçekliğin mutlak ve evrensel olmadığına işaret etmişlerdir.
19.yüzyılda ise özellikle Arthur Schopenhauer ve Friedrich Nietzsche gibi filozoflar gerçekliğin ve bilincin doğası üzerine ilginç tezler ortaya atmışlardır. Schopenhauer’e göre dünya aslında bizim sandığımızdan çok farklı bir yerdir ve gerçeği olduğu gibi kavrayamayız. Nietzsche ise “güneşin etrafında dönen bir dünya yoktur, aksine hareket eden biziz” diyerek algının göreceliğine vurgu yapmıştır.
20.yüzyılda ise postmodern felsefe akımları gerçekliğin çok katmanlı ve belirsiz olduğunu savunmaya başlamıştır. Özellikle dekonstrüksiyonculuk, gerçekliği dilsel ve kavramsal olarak parçalara ayırmış, mutlak doğruları reddetmiştir. Böylece uzun bir felsefe geleneğinde simülasyon düşüncesinin tohumları atılmış oldu.
Tüm bu tartışmalar ışığında, Nick Bostrom’un 2003 yılında ortaya attığı bilgisayar simülasyonları teorisi, konuyu tamamen farklı bir boyuta taşımıştır. Bostrom’a göre içinde yaşadığımız dünya gerçek değil, bizi kandırmak için oluşturulmuş bir simülasyondan ibarettir.
Simülasyon fikrini popüler kültüre taşıyan en önemli yapıtlardan biri The Matrix filmidir. Filmde insanlar aslında bir bilgisayar simülasyonu içinde yaşamaktadır. Beyinleri makinelere bağlıdır ve kasıtlı olarak yanıltılmaktadırlar.
The Truman Show filmi de benzer şekilde, başkahramanın bütün hayatını televizyon için kurgulanmış bir şov olarak yaşadığını konu edinir. Truman yaşadığı dünyanın sahte olduğunu öğrendiğinde büyük bir şok geçirir.
Her iki film de Descartesçı şüphecilikle örtüşür: Dış dünyanın varlığından nasıl emin olabiliriz? Yaşadığımız hayat bir simülasyonsa ve biz kasıtlı olarak kandırılıyorsak? Filmler bu soruları gündeme getirir.
Görüldüğü üzere, simülasyon teorisi ilk çağlardan beri felsefenin ilgi odağı olagelmiş, ancak özellikle bilgisayar teknolojisinin gelişmesiyle çok daha popüler bir hal almıştır. İnsanoğlunun gerçekliği ve bilincin doğasını sorgulama isteği, simülasyon fikrinin tarihsel kökenlerini oluşturmaktadır.
Simülasyon Teorisinin Temel Varsayımları
- Gelecekte çok daha gelişmiş uygarlıklar ortaya çıkacak
Bu varsayım, insanlığın gelişiminin sürekli ileriye doğru olacağı fikrine dayanır. Buna göre gelecekte şu an olduğumuzdan çok daha gelişmiş teknoloji ve uygarlıklar ortaya çıkacaktır. Belki de şu an bildiğimiz fizik kurallarını aşabilecek keşifler yapılacak, süper zeka düzeyine ulaşılacaktır.
- Bu uygarlıklar atalarını ve tarihlerini simüle etmek isteyecekler
Gelişmiş uygarlıklar kendi kökenlerini ve atalarını öğrenmek isteyeceklerdir. Bunun için de geçmişte yaşamış olan ilkel uygarlıkları, yani bizim dönemimizi simüle etmeyi deneyeceklerdir.
- Bilgisayar teknolojileri çok ileri düzeyde simülasyonları mümkün kılacak
Gelecekteki süper gelişmiş teknoloji, geçmişi inanılmaz detayda simüle edebilecek imkanlara sahip olacaktır. Belki kuantum bazlı süper bilgisayarlar bunu başaracaktır.
- Biz de belki bu şekilde simüle edilen bir geçmişiz
Eğer yukarıdaki varsayımlar doğruysa, içinde yaşadığımız dünya da gelecekteki gelişmiş varlıklar tarafından oluşturulmuş bir simülasyondan ibaret olabilir.
- Eğer öyleysek, bunu anlamamız çok zor olacak
Eğer gerçekten bir simülasyonsak bile, bunun farkına varmak çok zor hatta imkansız olacaktır. Çünkü o simülasyon olağanüstü gerçekçi olmak zorundadır. Yoksa içindekiler hemen anlarlar.
Bu temel varsayımlar üzerine kurulu simülasyon argümanı ilgi çekicidir, ama bilimsel olarak henüz kanıtlanamamıştır ve spekülatif kalmaktadır.
“İnsan zihni, kendi yarattığı gerçeklikler içine hapsolmuştur. Ancak bu simülasyonlardan sıyrılıp özü görebilenler aydınlanma yolunu bulur.” — Cemre
Simülasyon Olsa Ne Anlarız? Ya gerçekten bir simülasyonun içindeysek, bunu nasıl anlayabiliriz?
Peki biz gerçekten bir simülasyonun içindeysek, bunu nasıl anlayabiliriz? İşte olası bazı ipuçları:
- Dünyada sistematik hatalar gözlemleyebiliriz. Bazı olayların tekrarlanması, düzensizlikler, tutarsızlıklar aslında simülasyonun kusurları olabilir.
- Doğa yasalarının işleyişinde zaman zaman çelişkiler olabilir. Mesela yerçekimi değişken olabilir. Bu da simülasyondaki hatalara işaret edebilir.
- Rastlantı ya da şans diye bildiğimiz şeyler aslında rastlantısal olmayabilir. Tekrar eden örüntüler, senaryolaştırılmış olaylar ipucu verebilir.
- Bazı insanların psişik veya altıncı his gibi yetenekleri, simülasyondaki açıklara eriştiğini gösterebilir.
- Zaman zaman, sıkıntılı veya tehlikeli anlarda sistem “resetlenebilir.” Biz deja vu yaşıyor olabiliriz.
- Psikedelik veya trans deneyimler bize simülasyonun ötesine geçici de olsa bakma imkanı sunabilir.
Ama tüm bunlar çok spekülatiftir. Eğer simülasyon yeterince gerçekçiyse, içinde olduğumuzu anlamamız çok zor ya da imkansız olabilir. Kesin ipuçları yoktur ve her şey yoruma açıktır.
Astroloji ve Simülasyon
Birçok felsefi ve spiritüel öğreti, evrenin ve varoluşun ikili yapısına vurgu yapmıştır. İnsanlık tarihi, birbiriyle zıt iki kutbun etkileşimi üzerine kurulu zengin bir sembolizmle örülüdür. İyilik-kötülük, erkek-dişi, hayat-ölüm, siyah-beyaz gibi karşıtlıklar, ilkçağlardan beri birçok inanç sisteminin, felsefenin ve sanat akımının merkezinde yer almıştır.
Çoğu kozmolojik sistemde ikili karşıtlıklar öne çıkar. Örneğin Antik Yunan’da Kaos ile Kosmos gibi ilkeler önemliydi. Zerdüştlükte Işık Tanrısı ile Karanlık Tanrısı vardı. Çin inancında Yin ve Yang birbirini tamamlar. Batı astrolojisinde pozitif ve negatif polariteler söz konusudur. Bu örnekler çoğaltılabilir.
Aslında doğayı incelediğimizde de benzer ikilikler görürüz. Gece ve gündüz, erkek ve dişi, yaşam ve ölüm gibi karşıtlıklar evrenin işleyişine içkin gibidir. İkilik, hem bir inanç sistemi hem de evrenin yansıması olarak karşımıza çıkar.
Peki bu ikili sembolizmin altında, evrenin gerçekte ikili bir yapıda, yani bir tür simülasyon olduğuna dair gizli bir işaret yatıyor olabilir mi?
Bilgisayarın belleğindeki tüm veriler, ekranındaki tüm görüntüler, hoparlörlerinden gelen tüm sesler, en temelde 0 ve 1'lerden oluşan ikili (binary) sayı sisteminin kombinasyonu ile ifade edilir. Yani bilgisayarın anlayabileceği tek dil, ikili koddur. Bilgisayarın işleyişi. 0 elektriğin yokluğunu, 1 ise varlığını ifade eder. 1 pozitif, 0 negatif enerjiyi temsil eder.
İlginç bir biçimde, bu durum insanlık tarihinde hep var olan zıtlık kavramları ile birebir örtüşür. Sanki bilgisayar ikili kodu, kozmolojideki ikiliklerin modern teknolojideki yansımasıdır. Ya da bu ikilikler, bizi çevreleyen gerçekliğin derin yapısını yansıtıyor olabilir.
Kavram — Eşleştirme
Yaratıcı : 0 İnsan : 1
Bilgisayar Kodlaması
0 Yokluk, kapalı devre, lojik FALSE
1 Varlık, açık devre, lojik TRUE
Astrolojide Güneş sembolü de ilginçtir. Bir nokta ile çembere dayanır. Nokta birliği ve merkeziyeti, daire ise sonsuzluğu ve çokluğu simgeler. Güneş bu zıt kutupları birleştirir.
1 (Nokta): Nokta, bir başlangıcı, biricikliği ve belirginliği temsil eder. Bilgisayar kodlama dilinde “1,” elektrik akımının akışını, “varlığı” ve “doğru”yu temsil eder. Astrolojide, bu, bir gezegenin veya belirli bir konumun benzersiz ve özel etkilerini yansıtabilir. Örneğin, Güneş burcunun bir kişinin temel kimliğini veya yaratıcılığını temsil ettiğini düşünebilirsiniz. Her insanın Güneş burcu, kişisel kimliğini ve karakterini belirginleştirir.
0 (Daire): Daire, sonsuzluğu, sürekli döngüyü ve tamamlanmayı sembolize eder. Bilgisayar kodlama dilinde “0,” elektrik akımının akışının olmadığını, “yokluğu” ifade eder. Astrolojide, bu, gezegenlerin döngüsel hareketlerini, yılın mevsimlerini veya evrensel enerjinin sürekli dönüşünü yansıtabilir. Örneğin, Ay’ın hareketi veya Satürn’ün geri hareketi döngüsel ve tekrar eden astrolojik etkileri temsil edebilir.
Hıristiyan geleneğindeki Cennet ve Cehennem tasvirleri, aslında bizim 1 ve 0’ı temsil ediyor olabilir. Cennet yaratıcıyı, Cehennem de yaratılan evreni sembolize ediyor olabilir. Benzer şekilde İslam’daki Cennet ve Cehennem tasviri de bu şifreli anlama gelebilir.
Hint inanç sistemindeki Şiva ve Shakti’nin ikiliği de 1 ve 0’ı remzetmiş olabilir. Şiva bilinç ve yaratıcıyken, Shakti enerji ve yaratılanı temsil etmektedir. Taoizmden tutun Zerdüştlüğe kadar pek çok inanışta benzer ikilikler göze çarpmaktadır.
Jung’un geliştirdiği psikolojide de benzer ikilikler vardır. Örneğin animus ve anima, bilinç ve bilinçdışı gibi… Belki de bu kavramlar da simülasyon gerçekliğine işaret etmektedir.
Bu bağlamda 11 rakamı da önem kazanır. Çünkü 11, 1’lerin tekrarı anlamına gelir ve yaratıcının çokluğunu ifade edebilir. Nitekim birçok inanışta 11 rakamı özel bir anlam taşır.
Simülasyon ve Ruhçuluk
Simülasyon fikri spiritüalizm ve ruhçuluk için de bazı ilginç çıkarımlara yol açabilir:
- Ruhlar, reenkarnasyon ve öteki alem anlayışı, aslında simüle verinin bir yansıması olabilir. Ruhlar sistemin birer datası gibi davranıyor.
- Reenkarnasyon, simülasyonun resetlenip tekrar başlatılmasından ibaret olabilir. Yeni bedene geçiş, simülasyonun yeniden yüklenmesiyle açıklanabilir.
- Altıncı his, sezgi, telepati gibi bazı psişik fenomenler, simülasyondaki sistem kusurlarını yansıtıyor olabilir. Mediumlar sisteme sızmış kişiler olarak görülebilir.
- Öteki aleme yapılan spiritüel yolculuklar, aslında simülasyonun arka plan verilerine erişmekten ibaret olabilir.
- Bazı mistik ve spiritüel deneyimler, sistemin sınırlarına ulaşmayı ve ötesini görmeyi ifade edebilir.
- Meditasyon ve trans halleri de geçici olarak simülasyonun kontrolünden çıkmayı sağlıyor olabilir.
- Astrolojide olduğu gibi, spiritüalizm de içinde bulunduğumuz simülasyonu anlama ve ona erişme çabası olarak görülebilir.
Sonuç olarak, farklı inanış ve felsefelerde ortak olan ikili semboller, evrenin simülasyon yapısına dikkat çekiyor olabilir. Gelecekte simülasyon teknolojisi geliştikçe, bu sembollerin gerçek anlamı da netleşecektir.
Tüm bunlar tamamiyle düşüncelerimin ürünüdür, spekülatiftir ve kesin kanıtları yoktur. Ama en azından ilginç soruları ve olasılıkları gündeme getirir.Acaba astroloji, içinde yaşadığımız simülasyona dair ipuçları veriyor olabilir mi?
“Belki de biz astrologlar, programlanmış evrenin şifrelerini çözen ender zihinler olabiliriz” — Cemre
Instagram, Pinterest, Website
Tüm hakları saklıdır © [2023] [Cemre]. Bu materyal, telif hakkı sahibinin açık yazılı izni olmadan çoğaltılamaz, görüntülenemez, değiştirilemez veya dağıtılamaz. İzin için [thewitchusa@gmail.com] ile iletişime geçiniz. “Cemre tarafından tasarlanmış” veya “Cemre tarafından fotoğraflanmış” olarak belirtilen tüm medya bana aittir