Audrey Hepburn ve Hayatının Bilinmeyenleri

Aslı Özdemir
Türkçe Yayın
Published in
8 min readMar 13, 2020

Bugün size harika bir kadından bahsetmek istiyorum. Güzel gülümsemesiyle beyaz kuğu Audrey’den.

Önce size onunla nasıl tanıştığımı anlatmak istiyorum. Üniversite yıllarıma tekabül eden bir zamanda -bu yıllar 2006 ile başlar, laptopların yeni yeni herkesin elinin altında olabilmeye başladığı, internetle bugünkine benzer ilişkimizin ancak kurulmaya başlandığı günler- muhtemelen internet üzerinde şu sözlere rastladım:

‘‘Eğer güzel gözlerin olmasını istiyorsan,
İnsanlara iyilikle bak.
Eğer saçların güzel olsun istiyorsan,
Bırak çocuklar ellerini geçirsin saçlarından.
İnce bir bedense isteğin,
Ekmeğini açlarla bölüş.
Ve güzel dudaklara sahip olmak için,
Sadece güzel sözler söyle.’’

Sözler çok hoşuma gitmişti. Beğendiğim sözleri nasıl biri söylemiş merak ederim, bakar ona göre tekrar yorumlarım. Uzak doğu felsefesinden birilerinin yada Hindu bir kişisel gelişimcinin söylediğini varsayarak baktığımı hatırlıyorum ama sözlerin sahibi Audrey Hepburn çıkmıştı. Daha önce de denk geldiğim bir kaç sözün sahibinin o olduğunu hatırlayınca “Ne güzel konuşuyor bu kadın,” diyerek hayatını biraz incelemiştim. Kendisini siyah beyaz fotoğraflarından, güzelliğinden ve masum yüzünden tanıyoruz zaten ama yaşantısına dair bir bilgim yoktu o zamanlar. Bugün bilmeyenler için yad etmek istedim. Bu yazı için zihnimdekiler yetmedi tabi bu vesileyle ben de daha iyi öğrenmiş oldum.

Audrey ve annesi Ella

Başarılı olmuş çoğu insanın genellikle zorluklarla bezenmiş hayat hikayeleri oluyor. Audrey’e de hayat ağlarını daha çocukluğundan başlayarak örmeye başlamış. 1929 yılında Belçika’da Hollandalı bir anneyle İngiliz bir babanın çocuğu olarak dünyaya gelmiş. Ekonomik durumu oldukça iyi bir ailede doğmuş fakat annesiyle babası arasında sürekli bir anlaşmazlık durumu vardı. Audrey babasının onunla ilgilenmediğini, onun ilgisini çekebilmek ve ondan takdir görebilmek için nasıl çabaladığını daha sonraları anlatmıştır. Bu ailede ayrıca iki üvey ağabeye de sahip olmuştur. Babasının ikinci evliliğidir. Audrey üvey ağabeylerini çok sevdiğini, onlarla kırlarda saatlerce koşup oynadığını, ağaçlara tırmandıklarını söyler.

İyi gitmeyen bu evliliğin neticesinde babası 1935 yılında, Audrey altı yaşındayken onları terk eder. Bu onun hayatı boyunca yaşadığı en büyük travma olarak kalacaktır. Bu kötü anısını şöyle anlatır:

Audrey ve babası Ruston

“Babama tapardım. Ondan ayrılmak çok acı vericiydi. Babam evi terk ederek bizi belki de hayat boyu sürecek bir güvensizliğe mahkum etti. Hayatımın en travmatik olayıydı. Annemin tepkisini hatırlıyorum, gözleri yaşlarla dolmuştu. Dehşete kapıldım. Bana ne olacaktı? Yer ayağımın altından kaydı sanki.”

Bu terk edilişten sonra annesi kızını da alarak kendi ülkesine Hollanda’ya gitti. Fakat tam da o yıllarda İkinci Dünya Savaşı başladı. Nazi Almanyası Hollanda’yı işgale başlamış birden bire yaşadıkları tüm ortam derinden değişime uğramıştı. Hollanda’da kıtlık başlamış, hatta Audrey yetersiz beslenme sebebiyle bir takım rahatsızlıklar bile yaşamaya başlamıştı.

Audrey’in annesi Ella kızının daha iyi bir geleceğe sahip olabilmesi için onu İngiltere’ye yatılı okula göndermeye karar verdi. Audrey bale yapmayı seviyor ve bir balerin olmak istiyordu. O dönemlerde bu kötü atmosferli yaşantıya bale yaparak tutunabiliyordu. İngiltere’de yatılı bir bale okulu bulmuşlardı. Audrey’i terk eden babası da İngiltere’de olduğundan Ella’dan kızıyla orada okurken görüşebilme izni istemiştir. Annesi kızının orada yalnız kalmaması ve zaman zaman babasıyla dışarıya gezmeye çıkabilmesi açısından bu isteği kabul etmiş ancak babası onu yalnızca dört defa görmeye gitmiştir. O dönemleri ‘‘Onu daha sık görebilseydim bir babam olduğunu hissedebilirdim ama hissedemiyordum,’’ şeklinde tarif eder. Babasının Nazi Almanya’sı ile bağlantılarının olduğu ve Hitler’i desteklediği biliniyor.

Bale hayaline son vermek zorunda kalıp Hollanda’da savaş sonrası ekonomik şartlar sebebiyle zor durumda kalan annesine yardım edebilmek için çalışmaya karar verdi. Bazı barlarda ve dans gösterinde ufak tefek işler yaptıktan sonra bir müzikalde yer aldı. Güzelliği, zarafeti ve masumiyeti ile etrafındakilerden kısa süre içinde ayrıldı. Audrey’in keşfedilmesini sağlayan bu müzikal olmuştur.

Bu müzikal sayesinde keşfedildikten sonra Roman Holiday filminde başrol oynaması için teklif aldı ve böylece Hollywood’un kapıları Audrey’e sonuna kadar açıldı. Art arda pek çok başarılı yapımda yer alıyor aynı zamanda rol arkadaşı William Holden ile fırtınalı bir aşk yaşıyordu.

Audrey ve William Holden

Audrey babasının ilgisizliğiyle büyümüş bir çocuk olarak sürekli sevgi ihtiyacı içindeydi. Sevgiyi yalnızca almak değil vermekte istiyordu. Bundan kendisi de bu şekilde bahsetmiştir. Küçüklüğünden beri etrafındaki çocukları, hayvanları ve insanları sevmiş, sevgi arzusunu bu şekilde kapatmaya çalışmıştır.

En büyük isteği bir çocuk sahibi olmak ve kendisinin sahip olamadığı sevgi dolu aileyi ona verebilmekti. William geçirdiği bir operasyon sebebiyle bir daha asla çocuk sahibi olamayacaktı. Audrey bunu öğrendiğinde ondan ayrılmayı tercih etti ve böylece ilişkileri sonlanmış oldu.

Audrey ve Mel Ferrer

1953 yılında, 24 yaşındayken bir partide Mel Ferrer ile tanıştı. İkisi de birbirlerinden etkilenmişlerdi. Audrey bu dönemde genç yaşına rağmen yoğun bir çalışma temposuyla karşı karşıya kalmıştı. Fazlaca sigara içmeye, sağlıksız hızda kilo kaybetmeye başlamıştı. Doktorlar film çekimlerine ara vermesi gerektiğini söylediğinde Mel Ferrer ile birlikte İsviçre’de bir dağ evine yerleştiler. Audrey burayı çok sevmiş ve buradan her zaman ‘yuvam’ diye bahsetmiştir.

1954 yılında Mel Ferrer ile evlendiler. Her şey yolunda ilerliyordu. Audrey kariyerine ara vermiş dinleniyor, güzel bir evlilik yaşıyor ve anne olmaya çalışıyordu. Fakat bu süreçte defalarca düşük yaptı. Yıllarca çocuk sahibi olamadı, yaşadığı kayıplar onu onu derinden yaralıyordu. En sonunda 1960 yılında 31 yaşındayken bir çocuk dünyaya getirdi. Çocuk sahibi olabildiği için ondan mutlusu yoktu. Mesleğine yavaş yavaş geri döndü. Kariyeri güzel ilerliyordu fakat evliliği ise maalesef aksi yönde gitmekteydi. Çocukları olduğu için devam ettirmeye çalıştıkları evlilikleri çiftin tüm çabalarına rağmen 1967’de, Audrey 38 yaşındayken son buldu.

Audrey ve Andrea Dotti
Audrey ve Andrea Dotti

1968'de İtalyan psikiyatrist Andrea Dotti ile tanıştı. Audrey yeniden aşık olmuştu. Fakat bu ilişki ona iyi gelmeyecekti.1969 yılında evlendiler ve bir yıl sonra çocuk sahibi oldular. Andrea Dotti ilerleyen zamanlarda Audrey’e kendini iyi hissettirmeyecek şeyler yaşatmıştı. Evliliklerinin son zamanlarında başkalarıyla görüştüğü biliniyordu. Bunları öğrenen Audrey’in ise gururu kırılmıştı ve 1982 yılında, 53 yaşındayken Andrea’dan ayrıldı.

Audrey ve Robert Wolders

Yaşadığı başarısız evliliklerden sonra bir daha evliliğe sıcak bakmasa da, hep gerçek aşkı arayan Audrey en sonunda ‘‘O’’nu bulmuştu: Robert Wolders!

Audrey ve Robert Wolders

O da tıpkı Audrey gibi Kıtlık Kışı denilen dönemde Hollanda’da, Audrey’den sadece 15 kilometre uzakta aynı sıkıntıları yaşamıştı. Onu anlıyor, önemsiyor ve çok seviyordu. Audrey ilk kez hayatında tamdı ve korkmuyordu. Hayatının sonuna kadar da birlikte olacaklardı.

Savaş yıllarını hiç bir zaman unutmayan Audrey Hollywood’dan uzaklaşıp ikinci bir kariyere imza attı. UNICEF iyi niyet elçisi olarak hayatının son beş yılını, diğerlerinin yaşamını kurtarmaya adadı. (Toplamda 28 yıl UNICEF için gönüllü olarak çalışmıştır.) Dünya’nın neresinde olursa olsun yardıma ihtiyacı olan insanların yanındaydı. Onların yaralarını sararken kendisini ve geçmişini de iyileştiriyordu.

Audrey 20 Ocak 1993'te yuvam dediği İsviçre’de kolon kanserinden hayatını kaybetti.

Aradan yıllar geçmesine rağmen hala dünya kadınlarına ilham vermeye devam ediyor. Tasarımcılar ondan esinlendikleri koleksiyonlar hazırlıyor.

Onu bu kadar özel kılan sadece aynaya yansıyan büyüleyici güzelliği değil, aynadaki derinliği aynı zamanda. Çocukluğunda ve 2. Dünya Savaşı’nda yaşadığı sıkıntılar, hayatındaki bütün olumsuzluklara rağmen ona gülümsemeyi öğretebilmiş. Audrey, her şart ve koşulda kötü anıların buruk tadını güzellik süzgecinden geçirerek tatlı bir lezzete dönüştürebilmiş.

Audrey Hepburn’ü farklı kılan şöhretin büyüsünden gözünün kamaşmaması. 1954’te Roman Holiday filmiyle başarısını Oscar’la taçlandırdıktan sonra, heyecandan ödülünü tuvalette unutabilecek kadar gerçek bir kadın olması. Kendini hiçbir zaman bir ikon olarak görmemesi. Başkalarının hakkında ne düşündüğünü pek umursamaması. Adına, güzelliğine yakıştırılan sıfatları, taçları sindirip bir türlü içtenlikle kabul edememesi.

Hakkında söylenmiş bazı sözler:

“Naif görünüşüne rağmen çelik gibidir.” -Cary Grant

“Audrey, artık kaybolan değerlerin kadınıydı. Zarafet, saygınlık ve terbiye… Tanrı, onu yanağından öpmüştü ve tam karşımızdaydı.” -Billy VVilder

“Öylesine sıradışı bir çekiciliği vardı ki, herkes ona yakın olmak isterdi. Sanki kendisiyle dünya arasına camdan bir duvar örmüştü. Onu kolayca aşamazdınız. Bu onu fazlasıyla çekici kılardı.” -Stanley Donen-

“Doğuştan gelen bir albenisi vardı. Oysa çoğu insanın sadece kibar tavırları vardır.” -Alfred Lunt-

Kendi sözlerinden bazıları:

“Bu güvensizlik tüm ilişkilerimde benimle kaldı, aşık olup evlendikten sonra bile sürekli bir terk edilme korkusuyla yaşadım.”

“Mutsuz ve ketum bir çocuğa dönüşmüştüm. Genelde tek başıma olmayı tercih ediyordum. Anlayışa ihtiyacım vardı. Oyuncak bebeklere ilgim yoktu. Bana asla gerçek gibi gelmezlerdi.” Ustalıkla resimlediği köpek, kedi, kuş ve tavşanlarla arkadaşlık etmeyi yeğliyordu. Anne babasının ona vermediği sevgiye duyduğu açlığı diğer canlılarla gidermeye çalışıyordu.

“Çocukken bana dikkati kendine çekmenin terbiyesizlik olduğu öğretildi. İlgi çekmek için garip davranışlar sergilemek çok ayıptı. Daima vaktinde gel, derdi annem. Ya da, önce başkalarını düşün. Kendinden bahsetme. Sen ilginç değilsin. Önemli olan başkaları, derdi.”

İnanın bana gördüğüm tüm kabuslarda hala o günleri yaşıyorum.’’

“Nasıl yaşanacağını, kenarda durup izlemeden dünyanın nasıl hem içinde hem dışında olunacağını öğrendim. Bir daha asla ama asla hayattan kaçmayacağım. Aşktan da…”

Ben pembeye inanıyorum. Ben gülmenin en iyi kalori yakan şey olduğuna inanıyorum. Ben öpmeye ve çok öpmeye inanıyorum. Her şeyin ters gidiyor gibi göründüğü zamanlarda güçlü olmak gerektiğine inanıyorum. Ben mutlu kızların en güzel kızlar olduğuna inanıyorum. Yarının başka bir gün olduğuna inanıyorum ve mucizelere inanıyorum.

“Büyüdüğünde neden iki elin olduğunu anlayacaksın: Biriyle kendine, diğeriyle başkalarına yardım etmen için.” — Audrey Hepburn

Önceki Yazılar :

--

--