Büyük İskender-1: Baba ve Oğul

Büyük Öteki
Türkçe Yayın
Published in
8 min readNov 14, 2020

Tarihte eşi benzeri olmayan, genç yaşına rağmen bilinen dünyanın yarısına hükmetmiş, kimisine göre kahraman kimisine göre canavar olan. Ancak herkesin katıldığı ortak bir nokta var ki; kendisi çok uzun zaman önce yaşamış olsa da adını dünya tarihine sökülmesi imkansız bir şekilde yazdıran Büyük İskender.

Asıl adı Makedonyalı III. Aleksandros olan Büyük İskender birçok tarihi araştırmanın odağı olmuştur. Gerek karakteri gerekse durdurulamaz başarıları sayesinde kimi tarihçilerin desteklediği kimi tarihçilerin ise yerden yere vurduğu bir figür olarak karşımıza çıkmaktadır. 33 yıllık ömrünün 13 senesinde Makedonya kralı olan İskender, kısacık hayatında ve hükümdarlık süresinde bilinen dünyanın yarısını fethetmiştir. Balkanlardan Hindistan’a kadar uzanan fetih süreci tartışmasız dünya tarihindeki en büyük askeri başarılardan biridir. Haliyle böylesine büyük bir başarının nasıl olduğu konuyu araştıran araştırmacılar arasında fikir ayrılığına yol açmıştır. İskender’in kendini beğenmişliği bir gerçektir fakat bazı tarihçiler İskender’in kendini beğenmişliğinin bir süre sonra onu taş kalpli, zalim birine dönüştürdüğünden bahseder. Haklı oldukları noktalar vardır, İskender savaşa girdiği çoğu yeri yerle bir etmiştir ve bazılarında sivil halkı bile katletmiştir. Fakat bu bize İskender’in zalimleştiğini mi gösterir? Baştan beri böyle biri olamaz mı? Kendi narsisizminin içerisinde bu kadar kaybolup zalimleşen birisi savaşlarda nasıl mantıklı hamleler yapmaya devam edebilir? Belki de konu İskender olunca farklı düşünmemiz gerekmektedir. G. Radet bu konuda şöyle demiştir; “sıradan psikoloji kaideleri, damarlarında Herakles ve Akhilleus’un kanının aktığını hisseden bir kahramana uygulanamaz.” (1). Bu yüzden belki İskender’i incelerken sıradan bir insanmış gibi düşünmek yerine kendisini yarı-tanrı hatta tanrı zanneden biri gibi düşünmemiz gerekmektedir. Bu yaklaşım biraz absürt durabilir ancak o dönemde yaşamış bazı tarihi figürlerin yarı-tanrı olarak adlandırıldığını yani İskender’in kendisini böyle görmesinin psikotik bir atak olmadığını da belirtelim.

Büyük İskender İmparatorluğu

Bukefalos

İskender’in doğum tarihi net olarak bilinmesede yaklaşık olarak M.Ö 20 Temmuz 356’da dünyaya geldiği düşünülmektedir. Babası II. Filip annesi ise Olympias’tır. Olympias’ın Akhilleus’un soyundan geldiği söylenmektedir yani İskender doğar doğmaz büyük beklentileride yanında getirmiştir. Çocukluk dönemine dair elde olan bilgiler genelde Antik Yunan yazarlarından toplanan abartılı anektodlardan ibarettir. Yine de bunların içerisinde en ilginç ve muhtemelen en doğruya yakın olanı Bukefalos hikayesidir. Antik Yunan yazarı Plutharkos’a göre Yunanistan bölgesindeki en iyi atların yetiştiği Thessalia bölgesinden bir at satıcısı II. Filip’e Bukefalos adlı oldukça hırçın bir atı yüksek fiyattan satmak istedi. Tabii Filip atı satın almadan önce at ile bir test sürüşü yapmak istedi ancak at bir türlü sakinleşmedi. Filip’in yanında bulunan yardımcıları tıpkı Filip gibi atı sakinleştirmeye çalışsalarda bir türlü başarılı olamadılar. O sıralar ergenlik çağlarında olan İskender, babasına bir de kendisinin denemek istediğini söyledi. Buna karşılık olarak babası ve yanındaki yardımcıları İskender’e sadece güldüler. Filip atı satın almaktan vazgeçti ancak İskender’in vazgeçmeye niyeti yoktu. Bu yüzden bir kez daha babasına ısrar etti, bu sefer isteğini kabul ettirebildi.

Atın yanına yavaşça sokulan İskender ilk önce atın kulağına bir şeyler fısıldadı sonra yavaşça yelesini okşadı, atı güneşin olmadığı bir yere doğru ilerletti ve üstüne atlayıp bir anda atı dörtnala kırlarda koşturmaya başladı. İlk başlarda Filip ve çevresindekiler bu durumdan oldukça korkmuş olsalar bile İskender Bukefalos ile sağsalim döndüğünde korku yerini sevince bıraktı(2). Burada İskender’in atlara fısıldama, konuşma gibi süper bir gücünün olduğundan bahsedilmez. Öne çıkarılan şey İskender’in gözlem yeteneği ve zekasıdır. Herkes en başta atı sakinleştirmeye çalışırken İskender’in köşede beklemesinin nedeni atı gözlemlemesidir. Atı gözlemleyen İskender’in çıkardığı sonuç; atın güneşten dolayı oluşan gölgesinden korkmasıdır, bu yüzden atı sakince gölge bir yere çekerek huysuzlanmasına sebep olan uyaranı ortadan kaldırmıştır. İskender’in göstermiş olduğu üstün performansın üzerine Filip’in “Oğlum, Makedonya sana dar gelir, kendine layık yeni bir krallık bul” dediği söylenmektedir(2).

İskender’in Bukefalos ile hikayesi burada son bulmamıştır. Bukefalos onun ölene kadar sadık atı olarak daima İskender’i sırtında taşımıştır. İskender’in girdiği her savaşta Bukefalos onunla beraber hareket etmiştir. Ölümüne dair iki teori vardır; birincisi Hindistan’da bir savaşta İskender’i korurken öldüğü, ikinicisi ise o savaştan canlı çıktığı ama yaşlandığı için öldüğüdür. Sebebi ne olursa olsun İskender sadık dostunu unutmamış ve onun anısına şu an Pakistan sınırlarında bulunan Bukefalya şehrine adını vermiştir(2).

Bu anıyı incelediğimizde İskender’in aslında oldukça küçük yaşlarda gözlem yeteneğinin ne kadar kuvvetli olduğunu görürüz. Bu kadar başarılı bir kral için bu çok şaşırtıcı olmasa gerek. Öte yandan önemli olan bir diğer nokta, İskender’in bir hayvanla kurduğu bağdır. Narsisizmden gözü körleşmiş zalim birinin atının anısını yaşatmak için bir şehre ismini vermiş olması manasızdır, o zaman bu durum, İskender’in yanında ona sadık kalan yoldaşı için empati beslediği düşünülebilir fakat diğer açıdan bakarsak, kendisini tanrı olarak gören birinin kendisine ait olan bir hayvanın da tanrısallaşması gerektiğini düşündüğü için adını şehre vermiş olabilir.

İskender’in Bukefalos anısından sonra babası ile arası oldukça iyidir. Makedonya’nın bir şehrinin yönetimi İskender’e verilmiştir. Bu işin altından da başarıyla kalkan İskender 18 yaşındayken, babası girecekleri bir savaşta ordunun bir kolunun komutasını genç komutana vermiştir. Savaşta oldukça soğukkanlı ve zekice davranan İskender babasından tam not almayı başarmıştır. Bu iyi giden ilişki Filip’in başka bir kadınla evlenip Olympias’ı ikinci plana atmasıyla son bulmuştur.

Düğün

İskender her ne kadar babasıyla arası iyi olsada karakter yönünden annesine benzediği söylenir. Olympias da tıpkı İskender gibi kibirli ve küstahtır. Haliyle Filip’in kral olmasının getirdiği fazladan küstahlığı ile birleşince sonuç kaçınılmaz olarak sonu gelmeyen Olympias-Filip kavgalarına sebep olur. İşte bu tartışmaların birinde Filip daha fazla dayanamayıp başka bir kadınla evlenmeye karar verir. Böylelikle Filip yeni evleneceği kadın için bir ziyafet düzenler, davetlilerin arasında İskender de vardır.

İçkilerin su gibi aktığı ziyafette konuklardan biri Filip’e yaranmak için yeni kraliçeyi öven şeyler söylerken Olympias ve İskender’e aşağılayıcı sözler sarf eder. İskender aniden öfkelenir ve elinde tuttuğu bardağı adamın kafasına atar, karşılık olarak adam da İskender’e bardak atar, olaylar bir anda kızışmıştır. Kavganın boyutu iyice artınca Filip vermiş olduğu ziyafetin bu şekilde bozulmasına dayanamayıp İskender’e tehditler savurur. Tehditler Filip için yeterli gelmemiş olacak ki bir anda kılıcını çekip İskender’in üzerine doğru yürümeye başlar. Kanında dolaşan yüksek oranda alkolden dolayı Filip dengesini kaybeder ve yere kapaklanıp İskender’in ayaklarının önüne düşer. Bunun üzerine İskender babasının acıklı haline bakıp;”Sendelemeden yürüyemeyen, bütün Yunanistan’a ordularını göndermiş kahramana bakın,”der. Sonrasında ziyafeti terk edip annesini de alıp annesinin memleketi olan Epirus’a gitme kararı alır(2).

İskender’in annesi Olympias

Bu anıyı ele aldığımızda ilk dikkat çekici olan nokta İskender’in en yaygın karakter özelliklerinden biri olan ve ileride sık sık karşımıza çıkacak ani öfke patlamalarına dair ilk anısı olmasıdır. İskender’in mevcut yaşı göz önüne alındığında her ne kadar elimizde buna dair daha öncesine ait bir anı bulunmasa bile düğünde olan öfke patlamasının ilk olamayacağını düşünüyorum. Bu şekilde olaya yaklaşırsak şöyle bir sorunla karşılaşabiliriz; Filip’in ya da çevredekilerin İskender’in bu özelliğini bilmelerine rağmen yine de onu ziyafete davet etmiş olmaları. Filip belki işleri kontrol edebileceğini düşündüğü için bu duruma pek takılmamış olabilir ama birisi İskender’in annesini ve kendisini aşağıladığında müdahale etmemesi şaşırtıcıdır. Sonuçta oğlunun bu şekilde öfke patlamalarını yaşadığını biliyorsa ve ziyafetin berbat olmasını istemiyorsa müdahale etmeye çalışması gerekirdi. Bunu yapmamasının üstüne olayın sorumlusu olarak İskender’i görmesi diğer bir ilginç noktadır. Olay eğer anlatıldığı gibiyse İskender aslında kendini savunmak için böyle bir davranışta bulunmuş olup olayın kışkırtıcısı karşı tarafta olan kişidir. Buna rağmen Filip’in İskender’e kılıç çekmesi düşündürücüdür. Bu iki duruma bir de İskender’in babası düştükten sonra söylediği sözler eklenince aslında aralarının belki tarihe geçtiği kadar iyi olmadığı sonucunu çıkarmalıyız.

İlk olarak İskender efsane bir kral olmak için büyük tutku besliyordu, babası da Makedonya’nın en büyük kralı olmak, bir efsane olmak için yanıp tutuşuyordu. İkisininde hedefi aynıydı, hedefleri çatışan iki kişinin bu noktaya gelmesi şaşırtıcı değil. Ancak burada İskender’in karakteri için önemli bir ipucu bulunmakta. Babası ile çatışan ve annesinin tarafını seçen İskender’in bu düğün olayına kadar babasına karşı herhangi bir saygısızlıkta bulunmamış olması ya da annesiyle bir olup babasını öldürmeye çalışmamış olmasıdır. Bunun sebebinin, İskender’in vücudunda dolaştığını düşündüğü tanrısal kandan kaynaklandığını düşünüyorum. Çünkü İskender bir tanrıysa karşısındaki kişiyi zehirleyerek ya da haberi olmadan öldürmesi tanrısal güce en zıt davranış biçimi olacaktır. Bu yüzden her ne kadar kral olmayı arzulasada babasına karşı böyle bir suikast girişiminde bulunmamıştır. Bu da İskender’in genel olarak acımasız olduğu yönünde gösterilen kanıtlara zıt bir yorum oluşturur. Kendisini tanrı olarak gördüğü için yaptığı çoğu acımasızlıkta muhtemelen kendi tanrı adaletinin bir sonucu olabilir. O zaman kendine göre adaleti olan İskender’i acımasız mı görmeliyiz yoksa algısının farklılığının sonucu verdiği kararlara hak mı vermeliyiz?

Kanlı Tören

Filip ile İskender’in arasındaki gerginlik devam ederken, Filip’in tek düşündüğü Pers İmparatorluğu’na karşı düzenleyeceği seferdi. Ancak İskender ile arasının iyi olmaması konumunu tehlikeye sokuyordu çünkü İskender’in İllyria’da kabilelerden destek aldığı kulağına gelmişti. Aslında Filip için sorun İskender değil Olympias’ın İskender’i kışkırtmasıydı. Bu yüzden doğu seferinde herhangi bir aksilik yaşamamak için İskender’i tekrar saraya çağırtıp orada kendisi yokken yapması gereken bazı görevler verdi. Bu şekilde olayı çözdüğüne inanıyordu.

II.Filip’in Ölümü

Doğu seferi için hiç vakit kaybetmek istemeyen Filip, seferin şerefine hem de düğün töreni için görkemli bir hazırlık yaptı ve tüm Yunan halklarını törene davet etti. Diodoros töreni şu şekilde aktarmıştır; “ İzdiham yaratan kalabalık tiyatroya akın ettiğinde hava henüz karanlıktı; şafakta geçit töreni başladı. Her tür müsrifliğin sergilendiği geçit töreninde, izleyenlerin gözlerini kamaştıracak zenginliklerle bezenmiş, mahir ustaların ellerinden çıktığı belli, Olympos’un on iki tanrısının heykellerinin ihtişamla ilerlediği kortejde Filip’i tanrı olarak temsil eden bir on üçüncü heykel yer alıyordu, yani kral kendini tanrılar katında sergiliyordu. Tiyatro tamamıyla dolduğunda Filip beyaz peleriniyle alana girdi. Kral, korumalarına kendisini belirli bir mesafeden takip etmelerini buyurmuştu, çünkü herkese, sadece bütün Yunanların hüsnüniyetiyle korunduğunu, muhafızlara ihtiyacı olmadığını göstermek istiyordu.” (3).

II. Filip

Filip’in kendini tanrı mertebesine yükseltip orada kalması ne yazık ki o kadar uzun olmadı. Korumaları ile arasına mesafe koyduğunu gören bir kişi bir anda kalabalığın içinden koşarak Filip’in arkasına doğu yaklaşıp sırtına hançeri sapladı. Olduğu yere yığılan Filip orada son nefesini verdi.

Filip’in cinayetinin sebebi tam olarak bilinmesede akla en yatkın teori Pausanias’ın bireysel intikamı gibi durmaktadır. Pausians, Makedonya’nın önemli ailelerinden birine mensuptu, Filip’in önemli komutanlarından Attalos, Pausians’ı evine davet etmişti. Bolca içilen şaraplardan sonra Attolos onun kendinden geçmiş bedenini katırcılara vermiş ve tecavüze uğramasına sebep olmuştu. Bunun üzerine gururu iki paralık olan Pausians durumu Filip’e bildirmiş ancak Attalos’un seferdeki rolü çok kritik olduğu için Filip Pausians’ a sadece para ve bol bol hediye vermişti. İstediği intikamı alamadığı içinde böyle bir suikast girişiminde bulundu.

Bu teori akla oldukça yatkındı. Filip’i öldürdükten sonra kaçan Pausians, önceden hazırladığı atına yetişemeden ayağı takılıp tökezledi, askerler tarafından yakalandı, saplanan mızrak darbeleriyle anında oracıkta öldü. Bu yüzden tam olarak hangi motivasyonla Filip’in ölümüne sebep olduğu hala bir soru işareti.(3).

Tabii Pausians Filip’i öldürmüş olsa bile herkesin baş şüphelisi İskender’di. Babası ile arası kötü olan İskender tahta geçmek için mi böyle yapmıştı? Kendisine yönlendirilen suçlamalara kendi tanrısal yoluyla başa çıkabilecek miydi? Her şeyden önemlisi artık kral olmuştu ve krallığı nasıl yönetecekti?

Devamı Gelecek…

Kaynakça

(1) Pierre Briant, Büyük İskender: Fetihler ve Siyaset, N. Özyıldırım(çev.), İstanbul: Alfa, 2019, ss.26.

(2) Jacob Abbot, Büyük İskender, İstanbul: Kanon, 1879/2020.

(3) Jona Lendering, Büyük İskender, B. Sengir(çev.), İstanbul: Kronik, 2004/2020.

--

--

Büyük Öteki
Türkçe Yayın

Hayatı yönlendiren tüm Büyük Ötekilere karşı küçük çaplı bir isyan girişimi