Başarı mı Şans mı: Imposter Sendromu

“Dünyanın tüm sorunu, aptalların ve fanatiklerin kendilerinden her zaman bu kadar emin olmaları ve daha akıllı insanların ise şüphelerle dolu olmasıdır.”

Birsen Akyüz
Türkçe Yayın
4 min readMar 26, 2024

--

Bu sözler Filozof Bertrand Russell’a ait. Siz bu düşünceye katılıyor musunuz?

Yani gerçekten de dünyanın şu anki halinin sebebi, aslında bir şeyler değiştirebilecek kadar zeki insanların kendilerinden sürekli şüphe edip, özgüven eksikliği yaşarken, diğer daha az akıllı olan kişilerin kendilerinden yüzde yüz emin, özgüvenli olmaları mı?

On bir kitap yazıp birçok prestijli ödül kazanan yazar Maya Angelou; kazandığı ödülleri, elde ettiği başarıları aslında hak etmediğini ve gerçekten iyi olmadığını düşünüyordu. Şans eseri başarılı olarak görüldüğü düşüncesine sıkı sıkıya inanmıştı. Benzer bir inanç bilim insanı Albert Einstein da vardı ne tesadüf ki. Hatta Einstein işi bir adım ileri götürerek kendisini ‘’gönülsüz üçkâğıtçı’’ diye tanımlardı; çünkü ona göre çalışmaları gördüğü değerden daha azını hak ediyordu.

Bazı tahminlere göre, aralarında yazar Maya Angelou, bilim insanı Albert Einstein ve oyuncu Meryl Streep’in de bulunduğu başarılı insanların %70'e yakını kendilerini bir sahtekar olarak görüyor, aslında başarılarının bu kadar değer görmesinin sebebini şansa ya da sahtekar tutumlarına bağlıyordu.

İşte gerçekten başarılı insanlarda görülen bu düşüncesinin psikolojide bir ismi var: Imposter Sendorumu yani “Sahtekarlık Sendromu.”

Konuyla ilgili daha fazla bilgiye linke tıklayarak ulaşabilirsiniz.

İlk kez 1978'de psikolog Pauline Clance ve Suzanne Imes tarafından tanımlanan bu olgu, belki de şu an bu yazıyı okuyan pek çok insanın hissettiği şeyleri somut bir şekilde ortaya koymamıza yardımcı oldu.

Psikolog Pauline Rose Clance, bu güvensizlik duygusunu ilk araştıran kişiydi. Terapist olarak işinde, lisans öğrencilerinin birçoğunun aynı endişeyi paylaştığını fark etti: yüksek notları olsa da üniversitedeki yerlerini hak ettiklerine inanmıyorlardı. Hatta bazıları üniversiteye bir yanlışlık sonucu kabul edildiklerini düşünüyordu. Clance bu korkuların gereksiz olduğunu bilirken mezun olurken aynılarını hissettiğini hatırladı. Kendisi de hastaları gibi birkaç adı olan bir şeyi deneyimliyordu: aldatmaca olgusu, gerçek olmayan deneyim ve imposter (sahtekârlık) sendromu.

Clance ve Imes; yaptıkları araştırmalar sonucunda başarılı insanların çoğu zaman geri adım atmaya daha yakın olduklarını çünkü başarılarının arkasında yeteneklerinden çok şansın yattığını düşündüklerini ve er ya da geç bir kimsenin ya da herhangi bir olayın olayın, kendilerinin derinlerinde inandıkları sahtekarlığı açığa çıkaracağından korkuyorlar.

Imposter Sendorumunu aslında çok yaygın zihinsel bir tuzak gibi düşünebiliriz. Zihnimizin bize oynadığı bir oyun.. Öyle ki bu oyun sonunda kendimizi gerçekçi bir şekilde değerlendirmekten uzaklaşırız ve kendimize inancımızı günden güne kaybederiz.

Pek çoğumuz, başarılarımızın gerçekten mimarı olmadığımızı ya da fikirlerimizin ve yeteneklerimizin başkalarının dikkatine layık olmadığını hissedebiliriz.

Öncelikle tarihsel perspektiften baktığımızda hissettiğimiz imposter sendorumundan kısmen evrim sorumludur. Hepimiz kaygılıların torunlarıyız. Böyle olmayan herhangi bir homo sapiens türü bin yıl önce yok olurdu; çünkü aslında karmaşık düşünceler sıkıntılı da olsa tehlikeleri değerlendirme fırsatı vereceğinden bizi hayatta tutar.

En güçlü olanın hayatta kalması, tüm insanların, sahtekarlık sendromuna neden olabilecek türden kaygılar da dahil olmak üzere, kaygı dereceleriyle yaşaması anlamına gelir.

İçinde bulunduğumuz kültür ise maalesef imposter sendorumunun altını kazıyor. Eşitsizliklerin, önyargıların, dedikoduların ve devamlı bir şekilde diğerini horgörmelerin fazla olduğu bir kültürde tabii ki özgüven eksikliğinden ya da kişinin kendisinden bile şüphe etmesine neden olacak maniipülasyonlardan söz edebiliriz. Örneğin: Kadınların toplumda daha eşitsiz koşullarda yaşamaya çalıştığı bir ülke düşünelim. Düşünmesi zor olacaktır tabii ki ya da hangi birini düşünelim değil mi? Kadınların eşit olmayan bir toplumda imposter sendromuyla daha fazla mücadele etmek zorunda kalabilir.

Hatta Clance ve Imes, Imposter sendoromunu iilk tanımladığında bu olgunun sadece kadınlara özgü olduğunu düşündüler. O zamandan bu yana, konuyla ilgili yapılan çok çeşitli araştırmalar sonunda erkeklerin de imposter sendorumunu dneeyimleyebileceği ortaya koyuldu. Uluslararası Davranış Bilimleri Dergisi , 2011).

Imposter sendromunun evrimsel ve kültürel nedenlerinden bahsettik fakat çok önemli bir başka nedeni de var. Imes, kendini sahtekar gibi hisseden pek çok kişinin başarıya büyük önem veren ailelerde büyüdüğünü söylüyor. Özellikle, aşırı övgü ve eleştiri arasında değişen karmaşık iletişim yönteminini benimseyen ebeveynler, gelecekte çocukların özgüvenlerini doğrudan etkileyebileceği gibi kendi başarılarını sahiplenme yeteneğinden bile yoksun olabilir.

“Toplumumuzda başarıya ulaşma konusunda büyük bir baskı var” diyor. “Onay, sevgi ve değerlilik arasında pek çok kafa karışıklığı olabilir. Kendine değer vermek, başarıya bağlı hale gelir.” Imes

Şimdi yukarıdaki görsele dikkatlice bakın. Tüm bu çalışmalar sizce yetenekli birisinden mi çıkmıştır yoksa pek bir yeteneği olmadığını mı söylersiniz. Peki size bu görsellerin yaratıcısının Spotify ve Adobe gibi markalar için çalıştığını söylesem. Evet Spotify’da gördüğünüz bu göze çok farklı gelen tasarımlar Belçikalı 3D illüstratör ve animatör Loulou João aitti. Sanatçı; MTV, Spotify ve Adobe gibi markalar için kendine özgü saykodelik fantastik manzaralar yaratırken aslında işlerin dışarıdan hiç de o kadar başarı öyküsünü andıracak şekilde gitmediğini söyledi.

Genel olarak kaygıyla mücadele eden Loulou’nun kariyerle ilgili panikleri, yoğun olumsuzluk duyguları, odak kaybı, mide bulantısı ve hatta nefes almada zorluk olarak kendini göstermişti.

Hatta bir röportajında şöyle söylüyordu:

“Kendimi hazır hissetmiyordum, kendi yeteneklerime yeterince güvenmiyordum ve bu fırsatları hak ettiğimi düşünmüyordum. Bu duygudan kurtulmam ve her görevde fena halde başarısız olmayacağımı kavramam epey zaman aldı.”

Loulou artık bunalmış hissetme ve yapabileceği inanılmaz şeyler konusunda kendine güvenme duygusuyla imposter sendromundan kaçabiliyor. Peki bu kötü duygularını yenmek için ne yapmıştı nersiniz. Paten.

Evet, Loulou’nun zihin oyunlarından kaçış yolu patendi. Çünkü ona göre “Bir adım geri atıp biraz nefes almaya çalışmak genellikle işe yarar”

“Sadece bir saatliğine de olsa kendinizi bu durumdan çıkarmak, bu duyguları biraz sakinleştirmenin harika bir yoludur. Benim için paten benim vazgeçilmez yöntemimdir. Bu ne kadar sevimsiz olabilir ama bu benim kafamı boşaltma ve yeniden şarj olma yöntemim.”

Zaman zaman kendimizden hayatta başardığımız onca şeye rağmen şüphe edebiliriz. Fakat önemli olan tüm bu yaşadıklarının farkında olarak kendi öz değerlendirmemizi yapabilmemizdir.

--

--

Birsen Akyüz
Türkçe Yayın

Content Creator | YouTube (birsnakyuz) | LinkedIn (birsenakyuz) | Address: birsnakyuz@gmail.com | Instagram: birsenakyuzz