Nefes Almayı Öğrenmeden Yaşamaya Kalkışmak

Aleyna
Türkçe Yayın
Published in
2 min readOct 6, 2023
Photo by Ian Schneider on Unsplash

Başarmak istediklerimiz, hayallerimiz ve hedeflerimiz söz konusu olduğunda kendimize karşı neden bu denli gaddarız? Neden durmaksızın yükselmemiz, enerjimiz tükenene dek koşmamız gerektiğine inanıyoruz? Bir kış, bir sene, bir ömür sürecek bu yolculuk için enerjimizi sakınmamız koruyup kollamamız gerekmez mi? En temelinde gerektiğinde dinlenmeyi, enerjimi tüm yolculuğuma yetecek kadar koruyabilmeyi, büyük hayallerimi gerçekleştirenin irili ufaklı parçalardan oluştuğunu bilmem gerekir.

Oysa yürümeyi öğrenmeden koşmaya kalkışıyoruz. O yüzden sürekli düşmemiz, dizlerimizdeki yaralar. Bir cambazın ipteki dengesi gibi güçlü durabilmem için önce zemine sağlam basmayı öğrenmem gerek. Adımlarımın güçlü olduğunu, parmaklarımın yere köklendiğini hissettiğim anda ayaklarımı yerden kesecek işlere kalkışabilirim. O zaman bilirim ki şimdi nasıl zemine sapasağlam basıyorsam sınırlarım daraldığında da aynı sağlamlığı gösterebilirim.

Yükseklerden nasıl yara almadan düşmem gerektiğini bilebilirim. Bir an önce hedefime gitmeye kalkıştığımda bu yolda bilmem gerekenleri, yeri geldiğinde düştüğüm yerin nasıl bir şeye benzediğini ve bir daha düşersem buradan nasıl kalkmam gerektiğini öğrenmeden yoluma devam etmiş olurum. Bastığım zemini tanıyamam, kendimi farkına varamam. Evet büyük adımlarla yol almam mümkün belki. Potansiyelimi son damlasına kadar harcayarak hedefime de ulaşabilirim şüphesiz. Ama dönüp baktığımda ulaştığım yerde ne kadar uzun süre barınabilirim?

Ayakta kalabilmeyi hepimiz öğreniyoruz küçük yaşlarda. Kaçımız düştüğünde ne yapması gerektiğini biliyor peki? Bir daha aynı şekilde yaralanmamak için neye dikkat etmesi gerektiğini? Bulunduğum konumu koruyacak yolları, duygularımı ve zihnimi sağlamlaştırmayı düşe kalka kendim öğrenmediğimde aslında en başından beri okyanusta bir sandal gibi yol aldığımı fark ediyorum.

Photo by Zac Durant on Unsplash

Sağlam olmayan gövdem okyanusun devasa hırçın dalgalarında parçalanıyor eninde sonunda. Ardında geriye sadece hazırlıksızlığımdan ve acelemden tükettiğim enerjim, bu meşakatli yolculuğun en derin sularına dayanamayacak yorgun ve darbe almış bedenim ve suyun derinliklerine gömülen hayallerim kalıyor. Elimde bir hiçle başladığım noktada buluyorum kendimi. Eğer en başından sakin sularda ne kadar yol aldığımı görmüş olsaydım gücümün nereye kadar yetebileceğini bilebilirdim. Biraz daha derinleşebilmek için neye ihtiyaç duyabileceğimi öğrenirdim.

Hedeflerime ve hayallerime giden yolların engin ve zorlu olduğunu biliyorum. Herkes gibi can atıyorum, bir an önce ulaşmak istiyorum. Ama fark ediyorum ki bu sürecin bana öğreteceği çok şey var. Ne kadar hızlı geçmeye kalkışırsam o kadar çok şey kaçıracağım. Kendimden ve yolumdan bihaber olacağım. Nefes almayı öğrenmeden yaşamaya kalkışacağım.

Zaman kaçan giden bir şey değil, o tam olarak şu an burada duruyor ve kendime, hayata dair bana bir şeyler öğretmeye çabalıyor. Tüm yolculuğum bundan ibaret. Geriye en ufak sarsıntıda yıkılmayacak, aldığı darbelerde yok olmayacak; en zayıf ve savunmasız noktalarını, hiçbir şeyin yıkamayacağı yanlarını bildiğim bir ‘ben’ e ulaşmak kalıyor. Bundan sonrası nefes almak gibi, uyumak gibi, yaşamak gibi. Çok kolay, çok çabasız ve çok doğal.

--

--