Başkan Adayı P. Remzi

Fatih Kılıç
Türkçe Yayın
Published in
6 min readApr 1, 2024

--

Seçimler geçtiğine göre artık bir itirafta bulunmalıyım.

İlkokul arkadaşlarını bilirsiniz. Sırf aynı mahallede oturuyorsun diye yaşıtın türlü çocukla bir sınıfa doldurulursun. Hele ilk günler tam bir faciadır. Ağlayanlar, kaçmaya çalışanlar, annesini bırakmayanlar… Bazı sınıflarda bu kaos haftalarca devam eder. Ama bizim sınıfta öyle olmadı. Çünkü sınıfta Remzi vardı. Daha ilk gün hepimiz iki gözü iki çeşme ağlarken, bir tarafta anneler bir tarafta öğretmenimiz bizleri susturmaya çalışırken, kimi öğrenciler sümüklerini yerken, ben annemin bacağına koala gibi tutunmuş bırakmazken içeri Remzi girdi. Tek başına, başı dik, adımları vakur, kundura ayakkabıları pırıl pırıl, yakası ve sol cebindeki mendil bembeyaz. Siyah saçları briyantinli ve sola taranmış. Değişik bir aurası vardı Remzi’nin. Şöyle anlatayım size, Godfather’daki Don Corleone’yi bildiniz mi? Heh, onun tavırlarını alın, Ezel’deki Ramiz Dayı’nın konuşmasıyla karıştırıp elde ettiğiniz insan hamurunu yedi yaşında bir velet şekline sokun. Önceden ısıttığınız fırında 180 derecede rengi esmerleşene kadar pişirin. Bizim Remzi hazır. Afiyet olsun.

İşte bu Remzi tahtanın önünde durdu, şöyle bir bizi süzdü. Hepimiz kim bu küçük kabadayı diye susup ona baktık. Hiçbirimiz onun gibi değildik çünkü. En kahramanımız bile ağlamayıp içli içli içini çeken Muharrem’di. Remzi hepimizin gözlerine tek tek baktı. Öğretmenimize yerine oturmasını işaret etti, düşünün öğretmen bile yerine oturdu. Sonra ellerini havaya kaldırarak kırık Türkçesi ve çatallı kısık ince sesiyle “Merhaba kardaşlar, benim adım Ramazan” dedi. Böyle canti bir tipten böyle bir kısık ve tiz ses beklemeyen hepimiz kahkaha atmaya başladık. Evet, Remzi’yi fırında fazla pişirmiştiniz ve biraz sesi yanmıştı.

Remzi sınıfın eğitim operasyon koordinatörüydü. Sınıfla ile ilgili bütün işleri öğretmen Remzi’ye söylerdi, o hallederdi. Test kitabı mı alınacak, Remzi organize ederdi. Yazılı mı yapılacak, kağıtları Remzi dağıtır ve toplardı. Sıra örtüsü mü dikilecek, Remzi diktirirdi. Her cuma sıra örtülerini toplayıp yıkatma ve pazartesi ütülü bir şekilde getirme işini denetlerdi.

Remzi sınıfın eğitim ve iletişim süpervizörüydü. Öğretmenimiz ile öğrenci arasındaki koordinasyonu sağlardı. Ödevlerde anlaşılmayan bir yer mi var, Remzi bilirdi. 5 puanla takdiri mi kaçırıyorsunuz, Remzi öğretmenle konuşur, çözerdi. Hangi öğrenci hangi kola yazılacak, o karar verirdi. Beni kitaplık koluna vermişti mesela. Elime bir toz bezi tutuşturmuştu. Üçü Cin Ali serisi, biri Kaşağı diğer ikisi Kemalettin Tuğcu toplam yedi kitaptan oluşan kitaplığı yani kitaplık rafını kontrol görevi bendeydi. Tozunu falan alıyordum. Aslında müsamere kolunu istemiştim, sen daha sayı saymayı bilmiyorsun diye vermemişti. Müsamere ve matematik arasındaki mantıksal ilişkiyi çözemesem de haksız sayılmazdı. Muharrem’i müzik kolu yapmıştı. Teneffüs zili ile öğretmenler zili arasındaki sürede ona şarkı söyletir kulaklarımızın pasını silerdi.

Remzi aynı zamanda backoffice organizasyon sorumlusuydu. Sınıfla doğrudan ilgili fakat arka planda olan işleri de o çözerdi. Sınıf pikniğine mi gidilecek, servisi ayarlar, malzemeleri satın alır, hangi annenin neyi pişireceğini belirlerdi. Tamirat tadilat mı gerekiyor, babasına haber verir, amcalarıyla toplanıp bir hafta sonu hallederlerdi. Remzi’nin babası ve 6 amcası inşaat işçisiydi. Hepsi birbirine ve Remzi’ye benzeyen kısa boylu, mafya babası tavırlı ve ince kısık sesli yedi kardeşin elbirliğiyle işleri bitirmesine bir hafta sonu yeterdi.

Görüldüğü üzere Remzi bütün beyaz yaka pozisyonlarına uygun olsa da okul sonunda inşaat işçisi oldu. Coğrafya kaderdir, aile de. Katranı kaynatsan olmaz ki şeker, cinsini sevdiğim cinsine çeker diyen atalarımızdan hangisi ise, yine yanılmamıştı. Liseye devam etmedi Remzi, yedi eş kardeşe sekizinci oldu. O inşaatlara giderken ben liseye gittim. O sarı kola içerken ben cafelerde latte yudumladım. Sonra üniversite, erasmus, yüksek lisans falan derken hepten unuttum Remzi’yi. Ta ki bir sabah kapıma bırakılmış o el ilanını görene kadar.

Aynı özgüvenli tavır, aynı ciddi bakışlar, aynı gülümseyiş ve aynı boy. Sadece biraz sakal eklenmişti simaya, bıyıkları doğuştandı. Remzi kollarını kavuşturmuş bana bakıyordu. Üst kısımda kocaman bir yazı: Ramazan Durduk. Belediye Başkan Adayı. Evet, Remzi’nin gerçek adı Ramazan’dı. Remzi ismini ben takmıştım ona. İlkokulda bile ayva tüyü bıyığı vardı Ramazan’ın. Kendisi esmer, tüyleri siyah olunca yakından gayet bıyıklı görünüyordu. O sıralarda Pala Remzi şarkısı da herkesin dilindeydi. Bir gün Ramazan’a Pala Remzi diye seslendim. Bu lakap sınıfta yayıldı ve Ramazan Pala Remzi oluverdi. Bir gün öğretmenimiz bunu duyunca sıra dayağından geçirdi hepimizi. Parmaklarımızı büzüştürüp tırnaklarımıza cetvelle vurdu. O günden sonra Pala demeyi bıraktık. Sadece Remzi dedik. Fakat ismini yazarken yine de başına P. koymaktan geri durmadık. Zamanla P. Remzi ismi öyle yayıldı ki okuldaki herkes gerçek adını unuttu. Öğretmenler bile Remzi derdi ona.

El ilanının arkasında yazan özgeçmişe göre ben üniversite, kpss falan çırpınıp dururken Remzi de boş durmamış içindeki cevheri çalıştırmıştı. Sıva kalfalığından ustalığa, oradan da müteahhitliğe ilerlemişti. Yaptığı birkaç ufak inşaattan sonra işleri büyütmüştü. İlçedeki kentsel dönüşüme girecek evleri takip edip kat karşılığı inşaatlar yapıyordu. Evlerin en tepelerine de kocaman “P. REMZİ İNŞ.” yazdırıyordu. Esaslı adamdı, geldiği yeri unutmuyor, hâlâ bizim taktığımız lakabı kullanıyordu. İyi kötü isim yapmıştı ilçede. Futbol takımına başkan olmuş, Bölgesel Amatör Lig’den 3. lige yükseltmiş, arkasına taraftar desteğini almıştı. Şimdi de belediye başkan adayı olmuştu. Helal olsundu. Bir de kendime baktım sonra. Okumuştum da ne olmuştu? Üniversiteyi bitirip öğretmen olmuştum işte. Asgari ücrete özel bir kolejde çalışıyor, senelerdir KPSS’ye hazırlanıp duruyor, bir türlü kazanıp atanamıyordum. Bunca yıl sonra ikimiz de başladığımız noktadaydık. Remzi’nin ilçedeki namı, altındaki arabası, banka hesaplarındaki fark dışında…

O günden sonra kinlenmeye başladım bizim Remzi’ye. İçten içe kıskanıyordum evet. Her tabelada resmini görmeye dayanamıyordum. Her afişte ismini gördükçe sinirleniyordum. Her sosyal medya paylaşımında spam diye şikayet ediyordum. Karşılaşırım diye kalabalık sokaklardan geçmiyor, ondan bahseder diye arkadaşlarımla görüşmüyordum. İlçe seçim anketlerini takip eder olmuştum. Birinci çıkacak diye kafayı yiyordum. Ona karşı ilçedeki en güçlü partiyi destekliyordum. Teşkilata gidip geliyor, meydanda el ilanı dağıtıyordum. Bir gece kendi bayraklarımızı asıp Remzi’nin afişlerini yırtma eylemine bile katıldım. Kameralardan tespit edilmemek için şapka takıp başımı öne eğdim. Yakalanırsam sicilime işler, memuriyetime engel olurdu. Bir mahallede Remzi’nin destekçilerinden bir grup önümüzü kesti, sağlam dayak yedik. Şikayetçi olmadım, iki hafta rapor aldım. Böylece bütün vaktimi Remzi’ye karşı propagandaya ayırabilirim diye sevindim bile. Fakat öyle pis dövmüşlerdi ki yataktan çıkamıyordum. Ben de twitter’da anonim bir hesap açtım, trollüğe başladım. Remzi’nin hakkında atıp tutuyor, hakkında iftiralar yayıyordum. Sahte belgeler yayınlıyor, insanları galeyana getiriyordum.

Seçim günü gelip çattı. Para almak için adına çalıştığım partiden sandık görevlisi yazıldım. Fena para vermiyorlardı. Şansa bakın ki mezun olduğum ilkokulda görevlendirilmiştim. Bu yetmezmiş gibi Remzi de bizim sandıkta oy kullanacaktı. Öfkeden tırnaklarımı yiyordum fakat sakin kalmalı, sinirlerime hâkim olmalıydım. Çıkacak bir taşkınlık benden bilinirdi. Seçim günü her zamanki gibi tam bir demokrasi şöleni gibi geçiyordu. İnsanlar neşe içinde oy kullanıyor, muhtar adayları oy kazanabilmek için son dakika bile çalışıyorlardı. Bense gelen herkesin gözünün içine acaba Remzi’ye mi oy verecek öfkesiyle bakıyordum.

Öğleden sonra bir ara bir hareketlilik oldu. İnsanlar arasında belediye başkan adayı iş insanı Ramazan Durduk geliyor diye konuşulmaya başlandı. Biraz sonra okulun bahçesine camları film kaplı, siyah, son model bir Mercedes girdi. Ramazan, nam-ı diğer bizim P. Remzi insanların sevgi gösterileri arasında okula girdi. Ben ise ter içinde kalmıştım. İçimdeki Remzi’ye karşı olan kıskançlık kine dönüşüyor, damarlarımda öfkeyle karışıp ter olarak dışarı çıkıyordu.

Remzi sınıf önünde seçim sırasına girdi ve beklemeye başladı. Sarışın eşi ve altın sarısı saçlı küçük kızı da yanındaydı. Bu nasıl bir genetik bilimiydi ki Remzi gibi kara kuru bir adamdan böyle bir kız çocuğu dünyaya gelebilmişti? Mendel bir yerlerde yanılıyor olmalıydı.

İçeri girince herkese selam verdi ve görevlilerin tek tek ellerini sıktı. Sıra bana gelince önce bir duraksadı. Sonra tanıdı. Gözleri doldu. O kısık, ince ve çatallı sesiyle, “Selim… sen… kardaşım…” diye bağırarak sevgiyle bana öyle bir sarıldı ki neye uğradığımı şaşırdım. İçimdeki öfke, çizgi filmlerde duvara toslayıp başının üstünde yıldızlar dönen boğa gibi kaldı öylece. “Kardaşım sen nerelerdeydin ya, ne kadar oldu görüşmeyeli? Biliyor musun, işlerimde senin bana verdiğin ismi kullanıyorum. Binalarda görmüşsündür. Polat Remzi İnşaat. Vay kardaşım ya. Şu seçim meçim geçsin de görüşelim. ” dedi. Bilboardlardaki gülümsemesiyle, “Biliyosun başkan olacam. Artık makamıma beklerim” diye ekledi. Eşiyle birlikte oyunu kullandı, kızı kucağında yine sevgi gösterileri arasında arabasına binerek hızla uzaklaştı.

Şimdi seçimler bittiğine göre bir itirafta bulunmalıyım. Remzi’nin yüzüne söylemeye cesaretim yok. Yine dayak yemekten korktuğumu düşünüyor olabilirsiniz. Eh, haksız da sayılmasınız. Buraya yazıyorum ki bir gün okur da affeder belki. Sevgili Remzi, oy pusulan geçersiz sayıldı. Birileri fark ettirmeden çizik atmış. YSK mevzuatına göre üzerinde işaret olan pusulalar geçersiz sayılıyor. Bana kızma, itiraz etmeliydim, geçerli kabul ettiremezdim. Senin oyunla birlikte görevli olduğum sandıkta sana yirmi beş otuz tane geçersiz oy daha çıktı. Bizim sandıkta otuz iki oyla kaybettin. İlçe geneli sonuçları bilmiyorum henüz. Orada da bir numara yapılmış olabilir.

--

--

Fatih Kılıç
Türkçe Yayın

sekiz milyarda bir. hekim. okur, seyreder, düşünür, gönüllü olur, yürür, sürer, bir şeyler anlatır.