Basının Tanımı Değişmeli Mi?

Yağız Bayrak
Türkçe Yayın
Published in
2 min readMay 16, 2021

Sosyal medyanın ortaya çıkması ve kişisel hayatımızda sağlam bir yer edinmesinin ardından kamusal hayatta da yer edinmesi sürecini yaşadık. Arap Baharı, Cambridge Analytics davası ve benzeri olaylar bu platformların sanıldığından daha büyük etkisi olduğunu hepimize gösterdi.

Peki bu platformları kullanan bizler, birer basın mensubu sayılabilir miyiz? Ya da sayılmalı mıyız? Basın mensubu sayılabiliyorsak, etrafımızda gördüğümüz her kamusal vakayı özgürce raporlayabilir miyiz?

Basın ne demek?

Press yani basın, Cambridge sözlüğünde şu şekilde tanımlanıyor: Newspapers and magazines, and those parts of television and radio that broadcast news, or reporters and photographers who work for them.

Bağlantılı bir kavram olarak basın özgürlüğü ne demek ona da bakalım.

Freedom of press: the right of newspapers to publish news and opinions without being controlled by the government.

Basın özgürlüğü tanımı genel geçer ve hala günümüze uygun bir tanım bence. Fakat basının tanımı için aynı şeyi söyleyemeyeceğim. Bahsettikleri basın organlarının etkinliği ve kullanımı azaldı. Sosyal medya, yeni bir basın organı olarak diğerlerinin yanına eklendi, boynuz kulağı geçti. Dünyada yaygın olarak kabul edilen basın tanımının acilen güncellenerek sosyal medyayı da içerecek bir hale dönüştürülmesi gerekiyor.

Sosyal Medya ve Toplumsal Olaylar

Bugüne kadarki her önemli toplumsal olayın, idealleştirilmiş bir basın yansıması sunulurdu önümüze. Toplumsal hafızamızda bu tarz ikonik görseller yer eder ve biz farkında olmasak da çeşitli dönemlerde kendilerini hatırlatır. Türkiye’den birkaç örnek vermek gerekirse; Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının mahkeme görseli, Adnan Menderes’in idam edilmeden önceki görseli, Gezi olayları sırasında hafızamıza kazınan birkaç görsel, Ecevit döneminde yazar kasa fırlatan esnaf.

Birkaç kelimesinin altını özellikle çizdim çünkü sosyal medyanın öne çıkmaya başladığı dönemlerde yaşanan toplumsal olaylarda birden fazla görsel hafızamıza kazındı. Önceki dönemlerde toplumsal hafızaya yerleşen her şey servis edilmiş materyaldi. Ne zaman sosyal medya kullanıcıları birer bağımsız haber kaynağı rolüne doğru evrildi, artık karşımıza birden fazla bakış açısından oluşan ikonik anlar çıktı. Sosyal medyanın toplumsal örgütlenmeyi kolaylaştırdığı kanısına varmak hiç de yanlış olmaz, fakat yönetimler bu konuya pek de sıcak bakmıyor. Karşımıza çıkan ikonik anlar, bir kıvılcım ateşleyebiliyor ve görünmeyeni görünür kılabiliyor. Yakın dönemdeki George Floyd hadisesi, buna iyi bir örnek. Hepimiz, George Floyd’un son anlarına ister istemez şahit olduk. Sonrasında ABD’de tetiklenen büyük toplumsal hareketin ise büyümesini yine sosyal medya üzerinden izledik, binlerce kilometre uzaktan destek verdik. Dijital dünyada olan her şey gibi, bizim desteklediğimiz görüşün tam zıttındaki bir topluluk da aynı şekilde hızlıca toplanabilir ve bir toplumsal hareket başlatabilir.

George Floyd olayı ve benzeri birçok adaletsizlik, bireysel gazeteciler yani sosyal medya kullanıcıları olmasaydı acaba ortaya çıkabilir miydi?

Ne dersiniz? Basın tanımının güncellenmesi gerekir mi? Sosyal medya, resmi olarak bir basın organı sayılmalı mıdır? Bir düşünelim isterim.

--

--