Bayraklı Nasıl Bir Yer
Deprem sınıf ayrımı yapar mı? 30 Ekim 2020 depreminin en fazla etkilediği Bayraklı dezavantajlı bir bölge mi yoksa zengin mahallesi mi?
Yüzyıllardır İzmir’de gerçekleşen depremler içinde en şiddetlisini yaşadık. Günlük konuşma ve yazışmalarımızda deprem İzmir’de gerçekleşti diyoruz ama aslında 30 Ekim 2020 depremi Yunanistan’ın Sisam adasında gerçekleşti. Yine de İzmir’i şiddetli salladı. “Yüzyıllardır İzmir’i etkileyen depremler içinde en şiddetlisi” demek daha doğru sanırım. Bu konu altı çizilmesi gereken bir konu çünkü uzmanların açıklamalarına göre bu deprem beklenen büyük İzmir depremi değil.
İzmir’in tam altında kendi fay hatları var. Yine uzmanlardan dinlediğim, okuduğum kadarıyla şehrin güneyi boyunca Karataş’tan Narlıdere’ye uzanan bir fay var. Asıl bu fayda gerçekleşecek şiddetli bir deprem İzmir’i yaşamış olduğumuzdan çok, çok ve çok daha fazla etkileyecek. Daha geniş bir alanı, daha çok sayıda binayı ve bunun sonucunda çok daha fazla sayıda insanımızı etkileyecek.
Bu çok önemli bulduğum noktayı vurguladıktan sonra asıl olarak kendimi uzman gördüğüm başka bir konudan bahsedeceğim. Depremden sonra sosyal medyada ve televizyon kanallarında depremin zengin, fakir ayırıp ayırmadığı, başka bir deyişle sonuçlarının sınıfsal olup olmadığına dair tartışmalar oldu, olmaya devam ediyor. Ben bu konuda taraf değilim, net bir görüşüm yok. Görüş sahipleri görüşlerini desteklemek için bu depremin en kötü etkilediği ilçe olan Bayraklı’nın sosyoekonomik yapısı üzerine de konuşuyorlar. İşte kendimi uzman sayabileceğim nokta burası. Depremin etkilediği bölgeyi anlatacağım.
Bayraklı’da depremden en fazla etkilenen iki mahalle Mansuroğlu ve Manavkuyu mahalleleri. İdari anlamda bu mahalleler Bayraklı ilçesinde yer alsa da biz İzmirliler için buralar Bornova’dır. Bütün kafa karışıklığı da buradan kaynaklanıyor aslında.
2009 yılından önce Bayraklı diye bir ilçe yoktu. Bayraklı, Karşıyaka ilçesinde bir semtti (belediyelikti). İzmir’de hiçbir zaman istediği oy oranın elde edemeyen AKP yönetimi, 29 Mart 2009 yerel seçimlerinden önce kendince bir taktik geliştirdi. Buna göre; son 30 yıl içinde Anadolu’dan göç ederek yerleşmiş, şehrin geneline göre düşük eğitimli vatandaşların yaşadığı Bayraklı ve Karabağlar semtlerini çevre ilçelerden mahalleler ekleyerek ilçe yapmaya ve böylece İzmir merkezde en azından iki ilçede belediye seçiminde iddialı olmayı planladılar.
2008 yılında 5747 sayılı kanunda değişiklikler yapılarak Bayraklı ve Karabağlar ilçeleri kuruldu. İlgili mahallelerde oturan vatandaşlar kendilerine sorulmadığı için kararı protesto ettiler. Karşıyaka Kent Konseyi, Kadın Meclisi ve gönüllüler “Karşıyaka Bölünmesin” isimli bir imza kampanyası başlattı. Karşıyaka Çarşısı İskele girişinde pankartlar açarak imza toplayan gönüllüler, Karşıyaka’nın küçültülerek deniz kenarına hapsedilmek istendiğini savundular. Gönüllüler, “Karşıyaka, genişleme alanları kapatılarak cezalandırılmak isteniyor. Karşıyaka’da yaşayan herkes bu bölünmeye karşı.” dediler. Kampanyaya ilk imzayı mahalleleri Bayraklı’ya bağlanacak muhtarlar attılar ve “Biz Karşıyakalıyız” diyerek siyah çelenk bırakma eylemi yaptılar. Bornova’daki üç mahallenin vatandaşları da “Biz Bornovalıyız” diyerek tepki gösterdi. CHP kararı Anayasa Mahkemesi’ne taşıdı ancak mahkeme değişikliğe onay verdi. Bayraklı 23 mahalle ve 2 köy; Karabağlar ise 54 mahalle ve 2 köyden oluşan birer ilçe haline geldi. İzmir’in ilçe sayısı 28’den 30’a yükseldi.
Bayraklı’ya Karşıyaka’dan 20 mahalle, Bornova’dan 3 mahalle bağlandı. Karşıyaka’dan bağlanan mahalleler genelde eğitim ve gelir seviyesi düşük vatandaşların yaşadığı mahallelerdi. Bornova’dan alınan Manavkuyu, Osmangazi ve Mansuroğlu mahallelerinde ise durum tam tersi. Az sonra ayrıntılarına gireceğiz.
Karabağlar ilçesi, sadece Konak ilçesinden koptu, başka bir ilçeden mahalle almadı. Konak ilçesi o kadar büyüktü ki bölünmeden sonra bile Konak İzmir’in en büyük ilçesi olarak kalırken Karabağlar ikinci büyük ilçesi konumuna geldi. Yani bir ilçeyi ikiye bölüyorsunuz, bu parçalar bile ayrı ayrı yine diğerlerinden daha büyük olmaya devam ediyor. O derece büyük. Aynı Bayraklı örneğinde olduğu gibi kurulan yeni Karabağlar ilçesinin birçok mahallesinde eğitim ve gelir seviyesi düşük vatandaşlar yaşarken baştan başa İnönü Caddesi’ne sınırı olan çok nüfuslu daha az sayıdaki mahallede (Bahçelievler, Basın Sitesi, Esentepe, Fahrettin Altay, Poligon, Üçkuyular, vb.) ise durum tam tersi.
Bu yeni idari yapılanmayla 29 Mart 2009 yerel seçimleri yapıldı. AKP’nin planı tutmadığı gibi ters tepti. Bayraklı’da %43,40 ile, Karabağlar’da ise %44,30 oy oranıyla, bir nevi “fark atarak” CHP seçimleri kazandı. AKP bu planıyla CHP’ye iki yeni ilçe kazandırmakla kalmadı, AKP ağırlıklı mahallelerin kendilerinden alınmasıyla Konak ve Karşıyaka’da CHP oy oranları rekora koştu. Bu iki önemli ilçede AKP’nin önceden küçük de olsa bir şansı varsa bile artık o şans yok oldu.
Aslında bu yazının konusu değil ama şu paragrafı eklemeden geçemeyeceğim: AKP bu hamlede şu çok bariz iki konuyu göremedi veya görmek istemedi; 1- Değişikliği halka sormadan ve halka rağmen (gelen tepkilere rağmen ısrarla, inadına) yaptılar, tepki doğdu. 2- Yeni ilçelere ekledikleri bazı mahalleler İzmir’in tipik çok oturmuş, göçlerle beslenmemiş “has İzmirli” mahalleleriydi. Buralardaki aşırı miktardaki CHP oyları, göçlerle oluşmuş mahallelerden gelen AKP oylarını kendi içinde eritti. Örneğin; Bornova’dan Bayraklı’ya alınan sadece üç mahallenin o günkü nüfusu 100 bin civarındaydı, yani bütün ilçenin %35’i idi. İzmir’i tanıyan, bilen kişiler olsalardı bu sonucu öngörmeleri zor değildi.
Bayraklı’ya dönecek olursak, depremden en çok etkilenen iki mahallesi Manavkuyu ve Mansuroğlu mahalleleri. İşte bu iki mahalle, 2009’da yapay bir şekilde Bornova’dan alınan üç mahalleden ikisi. Bornova’nın en ana caddesi denebilecek olan Mustafa Kemal Caddesi (bir noktadan sonra Sakarya Caddesi oluyor) bu mahallelerin ortak sınırını çiziyor. Caddenin kuzeyinde Manavkuyu, güneyinde Mansuroğlu Mahallesi bulunuyor.
Bu iki mahallede eğitim ve gelir seviyesi yüksek yerliler, eğitim sebebiyle Bornova’ya gelmiş üniversite öğrencileri, iş için Bornova’ya gelmiş olan beyaz yakalılar, çevre üniversitelerde çalışan akademisyenler oturuyor. Ege Üniversitesi ve Yaşar Üniversitesi Bornova’da. O yüzden öğrenci ve akademisyen sayısı bu mahallelerde yüksek. Manisa, Kemalpaşa, Pınarbaşı gibi sanayi bölgelerinde çalışan beyaz yakalılar da bu bölgelerin merkezinde yer alan Bornova’da oturuyorlar. Türkiye’nin (ve muhtemelen Avrupa’nın) en büyük hastanelerinden biri Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi, Mansuroğlu Mahallesi’nin kapı komşusu diyebiliriz. Sadece burada görev yapan akademik ünvanlı doktorların sayısı bile çoğu ilimizdeki toplam doktor sayısından fazladır. Böyle bir yapıya sahip mahallelerin ticari ve ekonomik anlamda çok hareketli olmaması şaşırtıcı olurdu, nitekim yüzlerce işyeri bu mahallelerde yer alıyor.
Deniz kenarına ilerlediğimizde Adalet Mahallesi var. Adalet Mahallesi İzmir Adliyesi’nin ve dolayısıyla (avukatlar için) birçok ofis ve plazanın yer aldığı mahalle. İzmir’in kentsel dönüşüm uygulanarak “gökdelenler bölgesi” yapılmasına karar verilmiş olan bölge burası. Şimdiden çok diyebileceğimiz sayıda gökdelen var. İnşaatı devam edenler de var. Türkiye’nin en uzun ikiz binaları Folkart Towers da bu mahallede yer alıyor. Gördüğüm kadarıyla Adalet Mahallesi, Manavkuyu ve Mansuroğlu kadar depremden etkilenmedi. Ama yepyeni, pırıl pırıl plazaların içinden de hasar videoları gördüm.
Sonuç olarak, bu yazının yazılmasına sebep olan “bu deprem düşük gelirli vatandaşlarımızın mahallesini mi vurdu, yüksek gelirli vatandaşlarımızın mahallesini mi vurdu” tartışmasının cevabı net bir şekilde bu mahallelerin eğitim ve gelir seviyesi yüksek mahalleler olduğudur. Tartışmaya yer bırakmayacak kadar net bir demografi mevcut. Ancak başta da söylediğim gibi kafa karışıklığını anlıyorum. Bayraklı, “İzmir’in geneline kıyasla” daha dezavantajlı bir ilçe. Ne var ki depremin etkilediği yerler aslında Bayraklı değil, Bornova.
Ve tekrar hatırlatayım ki ben “depremin sınıf ayrımı yapıp yapmadığı” tartışmasında bir taraf değilim, o konuyu bilmiyorum. Ben İzmir’i iyi biliyorum ve bildiğim konuyu paylaşmak istedim.
Dilerim ki ülkemizin tüm bölgelerindeki tüm binalar depreme dayanıklı hale getirilsin ve hiçbir insanımız deprem kök nedeniyle hayatını kaybetmesin, hatta yaralanmasın.
Çoğu kişinin “Allah bir daha yaşatmasın” temennisini duydum, okudum. Bu temenni yanlış. Bu coğrafyada yaşadığımız sürece bu doğa olayını yaşamaya devam edeceğiz. Bu acıları yaşayıp yaşamamak ise bizim elimizde.
İlk olarak ozgurblogger.com üzerinde yayınlanmıştır.