Belgeselin Animasyonla Valsi

Meriç Şenyüz
Türkçe Yayın
Published in
3 min readJun 7, 2024

İsrail’in Filistin halkına yönelik uzun süren soykırımının yeni bir merhalesini yaşadığımız bu günlerde izlenmeye değer önemli bir film hakkında vizyona girdiğinde yazılmış bir yazı…

Aradan geçen 16 yılın ardından bir modern klasik mertebesine yükselen film, Sony Classics koleksiyonunda yer alıyor.

İsrail’in Gazze’de yaptığı katliamın anısı henüz tazeyken ve Başbakan Erdoğan’ın geçen hafta Davos’ta yaptığı çıkış hâlâ tartışılırken, dün İsrail-Filistin meselesiyle ilgili çok önemli bir film gösterime girdi. 18 yaşında Birinci Lübnan Savaşı’na katılmak zorunda kalan ve orada Sabra ve Şatilla katliamlarına tanık olan Ari Folman’ın yazıp yönettiği Beşir’le Vals (Vals Im Bashir) Ortadoğu’nun kadim sorununa deneysel bir sinemayla müdahil oluyor.

Film, Folman’ın savaşa birlikte katıldığı bir arkadaşının rüyasını dinlemesiyle başlıyor. Bu rüyanın 1982’deki savaş deneyimiyle ilgili olduğuna kanaat getiren Folman, kendisinin savaşa dair hiçbir anısı bulunmadığı gerçeğiyle yüz yüze geliyor ve hayatının bu kayıp parçasına ilişkin her şeyi araştırmaya girişiyor.

Aslında Beşir’le Vals’in Sabra ve Şatilla katliamına yaklaşımı epey tartışmalı. Film, İsrail ordusunun katliamdaki rolünü, seyirci kalmak ve bir miktar yardım etmekle sınırlandırıyor. Bu kadarı bile İsrail ordusu için son derece utanç verici olsa da, bugüne dek ortaya serilen veriler ışığında artık biliyoruz ki, İsrail’in bu insanlık suçundaki dahli filmde bize gösterilenin çok daha ötesinde. İsrail’in Falanjistler ve Filistinli göçmenler arasındaki çelişkiyi ustaca kullanarak, katliamı bizzat yönlendirdiği gerçeği, aralarında İsrailli muhaliflerin de bulunduğu pek çok araştırmacı tarafından defalarca ortaya kondu. Ayrıca, filmde bir halk kahramanıymışçasına resmedilen Beşir Cemayel’in, Falanjist milis çetelerinin estirdiği terör sonucunda iktidara geldiği ve kazandığı seçimin de son derece şaibeli olduğu bugün herkesin malumu. Öte yandan filmde Sabra ve Şatilla katliamlarıyla Nazi soykırımı arasında bağ kurulurken benzer bir göndermenin, İsrail’in son yıllarda Filistin’de yürüttüğü katliamlardan esirgenmesi de filmin politik cesaret hanesine yazılacak eksi puanlar arasında.

Beşir’le Vals halen Mubi Türkiye koleksiyonundan izlenebiliyor.

Savaş cehennemdir. 1930 tarihli Batı Cephesinde Yeni Bir Şey Yok’tan (All Quite on the Western Front), 2004 yapımı Ruanda Oteli’ne (Hotel Rwanda) kadar sayısız savaş filminde bu gerçekle defalarca yüzleştik. Beşir’le Vals’in tematik yapısının gücünün sırrı, savaş üzerine edilmiş kelamları tekrarlamasında değil, film yapma pratiğini bir çeşit terapi seansına dönüştüren psikolojik yönünde saklı. Yaşanan bir travmanın peşine düşülen yolculukta, bastırılanın geri dönüşü, anımsamak ya da unutmak, vicdan ve yaşamaya devam etmek, düşün ve gerçeğin sınırları gibi pek çok durağa uğranıyor.

Üstelik, Beşir’le Vals bunu alabildiğine yenilikçi bir sinema diliyle yapıyor. Burada sözünü ettiğimiz animasyon tekniğindeki yaratıcılık değil. Persepolis, iki yıl önce bu klasmanda çıtayı ulaşılması epey zor bir noktaya taşıdı. Filmin yüksek kontrastlı çizimleri kendine has bir kişilik taşısa da burada Persepolis düzeyinde bir yaratıcılıktan söz edemiyoruz. Oysa filmin anlatı yapısı neredeyse avangart. Film, asla bir araya gelemez gibi görünen iki türü, animasyon ve belgeseli birleştiriyor. Folman, Cannes’da verdiği röportajlarda bu tercihi tümüyle pratik nedenlerle açıklamıştı:

“Uzun metraj bir drama çekecek kadar bütçemiz yoktu, konuşan kafalardan ibaret bir belgesel çekseydim de, bugün burada olamazdım.”

Nedeni ne olursa olsun, bu tercihin kendisi yönetmenin niyetinden bağımsız olarak bazı soruları yanında sürüklüyor: “Bir gerçek, çizgiyle ifade edildiğinde daha mı az ‘gerçek’ olur? Anlatılanın bizatihi kendisi mi önemlidir yoksa onu anlatma biçiminizin ne denli ‘gerçekçi’ olduğu mu? En nihayetinde herhangi bir sanat yapıtı için ‘gerçek’ ne demektir?” Film, bunlara benzer soruları zihinlere düşürerek verimli bir ontolojik ve estetik tartışmanın kapısını aralıyor. Beşir’le Vals, bu yönüyle yıllarca konuşulacak, akademilerde tartışılacak ve hatta belki yeni bir alt-türün oluşmasına vesile olacak bir yapıt.

Folman’ın zorunluluktan başvurduğu anlatı tercihi hem cesur hem de yaratıcı. Yönetmen, burada gösterdiği cesaretin yarısını politik tutumunda, yaratıcılığın yarısını da animasyon tekniğinde sergileyebilseydi Beşir’le Vals, büyük olasılıkla 2000’ler sinemasının başyapıtlarından birisi olarak anılacaktı. Bu olanak bir miktar ıskalansa da bu film, mutlaka yaşanması gereken bir sinemasal deneyim.

İlk kez 7 Şubat 2009'da Radikal Cumartesi’de yayımlanmıştır.

--

--