Belgrad : Bir Balkan Şehri

Müge Yaylacık
Türkçe Yayın
Published in
5 min readJan 12, 2020
Kalemegdan Parkı manzarası

İlk istikametim olan Prag’tan Budapeşte’ye uzanan Orta Avrupa turumun sonunda dostlarımla buluşma noktam Belgrad oldu. Günümüzde bir Sırp şehri olan Belgrad, uzun yıllar Osmanlı İmparatorluğu egemenliğinde kalmış bir Balkan şehri. Belgrad’a Ocak ayı başında gittiğimiz için şehrin birkaç saat süren ve iç ısıtan güneşi dışında şehirde genel olarak Balkanların soğuk hava dalgasına yakalandık diyebilirim.

Gezimiz “Ortodox Christmas” ına denk geldiği için etrafta ellerinde sonbahar yapraklarından yapılan buketler tutan birçok kişiye rastladık ve sorduğumuzda bir noel geleneği olduğu söylendi. 6 ve 7 Ocak tarihlerinde şehirde büyük bir topluluk bu geleneksel ve dini objeleri yakmak için Aziz Sava Katedrali’ne giderek büyük bir ateş yakıp havai fişekler patlatıyorlar. Pek çok Avrupa şehrinde olduğu gibi Belgrad’ta da noel zamanı şehire sessizlik hakim oluyor, tüm sokaklar tenhalaşıyor.

Tenha sokaklarda yürürken sokakları algılamak ve şehrin mimarisini görmek benim için daha kolay oldu aslında. Şehrin mimari olarak en dikkat çeken yapısı olan Moskova Otel’in dışında köşe başlarında,ara sokaklarda gün batımında güneşle birlikte kızaran cepheleriyle önümüze pek çok mimari yapı çıktı.

Belgrad’tan farklı bina cepheleri

Noel zamanı bitince şehrin canlanması ile ilk dikkatimi çeken şey karmaşıklık oldu; ara sokaklarda yürümekte zorluk çekilen kaldırımlar ve trafikte oluşan kargaşa. Türkiye’de de alışık olduğum kentsel hareketlilik sorunları olarak gözükse de Belgrad’ın araç yolları oldukça düzensiz. Örneğin, pek çok kez tramvayın araçlara yol vermek zorunda kaldığını gördük ya da kaldırımda yürürken kaldırımın bir anda bisiklet yoluna dönüşmesine tanık olduk.

Karmaşık düzene dair

Şehrin merkezi harici büyük bir insan yoğunluğu olmamasına rağmen yolların tasarımı ve süreksizliğinden kaynaklı bir yoğunluk ortaya çıkabiliyor. Tramvay yolunun araç yoluyla ayırmak için bariyer kullanarak erişilebilirliği azaltmamalarına karşın tramvayın tanımlı güzergahı, bazı noktalarda araç yolu ile birleşiyor ve trafik akışında problemlere yol açıyor. Bunların yanı sıra, şehrin en eski ve bohem köşesi olarak bilinen Skadarlija Caddesi’nde bulunan taşlı yollar dışında şehrin her yerinde asfaltlı yollar ile karşılaşıyorsunuz. Şehrin organik dokusunu sokaklarda gezerken hissetmek oldukça zor olsa da her adımda karşınıza çıkacak ağaçlı yollar, Sava ve Tuna nehirleri Belgrad’ı alışılmışın dışında kılmayı başarabiliyor.

Kalemegdan Parkı ve çevresel ilişki

Şehri gezmeye Kalemegdan Parkı’ndan başladık. Kalemegdan Parkı, 1898 yılından itibari gelişim gösteren ve 1904 yılında belediyeye yönelik askeri emir altında şehir mimarı Jelisaveta Naćić tarafından dizayn edilmiş bu tarihi parkın mekansal konsepti topografyadan yararlanılarak ortaya konmuş. Dairesel çiçek alanları ile yaratılan belirgin geniş alanları, merdiven yerine kullanılan yürümekte zorlanılmayan eğimli yolları ve rampaları, ayrıca çekici hale getirmek için kullanılan yapay su alanları ve çocuk oyun alanları ile özellikle yaz aylarında yerli halk ve turistler için oldukça ilgi çekici bir yeşil alan.

Surlar ve kapı

Parka girdiğinizden itibaren bize eşlik eden Roma dönemine ait Singidunum duvarları ile birlikte Sava ve Tuna nehirlerinin buluştuğu ve birbirine karıştığı noktada bulduk kendimizi. Kale kapıları ve surlar oldukça harabe içinde kalmış olsa da kalenin tepesi ziyaretçilerine eşsiz bir Belgrad manzarası sunuyor. Kale dışında parkta bulunan Osmanlı mirası Sokollu Mehmet Paşa Çeşmesi, Roma dönemi kalıntıları ve Avusturya Kanalı diğer görülecek yerlerinden.

Kalemegdan bölgesi şehrin yeşil kalbini oluştursa da şehrin pek çok yerinde parklara rastlamak mümkün ancak parklar evsiz yuvasına dönüşmüş durumda ve şehrin her yerinde evsizler ve atıl alanlar ile karşılaşmak olası. Atıl alanların kullanıma açılması için yeni yatırımlar yapılan Belgrad’ın kıyı boyu kentsel gelişim alanı olarak hedeflenmiş durumda ve pek çok kültürel etkinlik, yeme-içme mekanları ve müzeler bu alanda bulunmakta.

Buna en iyi örnek Belgrad Modern Sanat Müzesi gösterilebilir.

Belgrad Modern Sanat Müzesi

Şu sıralar dünyaca ünlü Sırp performans sanatçısı Marina Abromović ’in “The Cleaning” adı verilen sergisine ev sahipliği yapan bu müze şehrin hipster bölgesi olarak tanımlanan Savamala üzerinde bulunuyor.

Danube Bisiklet Rotası

Savamala Bölgesi, doğrusu Sava nehri kıyısı Sırbistan’ın önemli bisiklet rotalarından birine sahip:

Danube bisiklet rotası.

Şehrin ve ülkenin bazı tanınan isimlerinden bahsetmişken en önemlisinden bahsetmem gerekir :

Nikola Tesla.

Alternatif akımın(AC) mucidi ve dünyanın en önemli bilim insanlarından biri olan Tesla ve ona dair detaylı bilgi sahip olup, Tesla deneylerini deneyimleme şansı bulabileceğimiz Tesla Müzesi, Belgrad’ta yer alıyor.

Tesla Müzesi ile yürüme mesafesi yakınlığında olan Aziz Sava Katedrali ise Belgrad’ın dini açıdan önemli bir kent imgesi.

Yazımın başında bahsettiğim noel kutlamalarından ayrı olarak pek çok dini tören burada düzenlenmekte. Katedralin girişinde 1591 yılında Osmanlı rejiminde yakıldığı ve 19. yüzyılda eski haline benzer olarak İkinci Dünya Savaşı sırasında yapımı bir süre durdurulsa da yeniden inşa edildiği yazılıydı. Katedrale girdiğimizde yapının büyük bir kısmı restorasyon nedeni ile kapalıydı. Eski el yazması inciller ve kitapların bulunduğu bölüm ve zemin katı ziyaretçiye açık olmasına rağmen bu bölümler de yeni restore edilmiş. Tavanda bulunan fresklerden sütunlarda bulunan işlemelere kadar her resim ve çalışma yeni yapılmış olduğu için bana yeni bir kilise hissiyatı uyandırdı. Katedral şehrin ana akslarından birinde bulunuyor ve pek çok sokak Aziz Sava’da birleşiyor. Dini öğelerin şehir üzerinde kurduğu hakimiyetin kent tasarımlarına yansımasının güzel bir örneği.

Şehre ve insanına dair en iyi çıkarımlar ve gözlemler yapabildiğim bu yerler ile birlikte Balkan mutfağı yemekleriyle ve dostlarımla birleşen keyifli günlerin sonuna gelerek Polonya’ya döndüm.

--

--