Ben Uzun Anlamları Severim

mehlika nuran
Türkçe Yayın
Published in
2 min readApr 19, 2024
its fine

Yazarlığım, hatırladığımdan fazladır ve inanın ki kastım size değildir. hüznüm karalamadığım günlerin yasındandır ki; ben uzun anlamları severim, muhatabımın siması ellerimden hayat bulmakla yetinecektir. görmeyi hiç ummadığım tuhaflıklarla tanıştığım-tanışmadığım kişilerce konuşmalara çıkartıldığım uzun yürüyüşlerim vardır ve bilirsiniz ki üslubum yitiktir. şayet anlatacak bir şeye de inancım kalmamıştır. sözüm eksik, kafiyem yarım, anlamım hep kesilir. neyi anlatsam onu kaybederim. anılar(ım) kaybolmaya meyillidir. ‘her satır, her sütun ve her bölgenin içerisinde…’ evet evet- her satır, her sütun ve her bölgenin içerisinde her rakamdan, yalnızca bir tane olmalıdır. rica ederim nokta koymayınız söylemeden. elbette, kusuruma bakmayın özür diliyorum. küçük küçük alayacı dudak kıvrımları ve… yazıyorum evet, lütfen ağır ağır söyleyin. evet, elbette… hani- hani böyle hafif sararmaya yüz tutmuş dişiler sıralanmışken çatlakların kenarına- artık vazgeçmem gereken kimseler kalmadı etrafımda. belki bir gün, önümden geçen bir trene binip bilmediğim yerlere gidebilirim. orada, öylece bekleyip duruyorum. kaç sefer, kaç sen ya da kaç gece oldu, inan, bilmiyorum. aşıklardan korkuyorum. vedalaşmaları, yahut ihaneti o denli küçük yaşta öğrenmeyen, kendisine ilk, seni seviyorum, yapbozunu kurana sadakatini bırakan birilerinin sayısız doğan çocuklarından biriyim. beni bekleyen kimseler kalmadı ardımda. öyle ki, ne yapıp ne etsem, yine de seni terk etmiş olacak ben diye-bildiğim. kalbimin tek, gözlerimin yalnız bana ait olduğu zamanlardaki susuşlarımı özledim. gözlerinde yıldızlar gezdirdiğin zamanlardı… ne de çok geldim denizine, kendimi seninle değişebilmek için.

anlamsız bir beceriksizlik ve kıt bir kavrayışla ettiğim, düşüncelerden bir hayli ivedilikle kurulmaya hevesli söz denen şey; istemimin katılmadığı saçmaları sıralar oluyorum, alçaklık beni pek bi gafil avlamış olmalı, öyle ki bir şey sormam gerekirmiş gibi; iyi de ne diyeyim? (geçenlerde sana birkaç mektup yazdım.) kim, neyi bilebilir ki? (sonra bu iç döküşlerimi hak etmediğini düşündüğümü hatırlıyorum-) bu noktaya nasıl geldim? (evet. hak etmediğimi.) diyorum. nasıl kandırdım sahi seni? nasıl da kemirdim, eksilttim, ufalttıkça ufalttım da hiç ettim?

yalnızca bakıyorum. susadım, az önce üşüyordum. filme hiç ara verilmiyor, çıkanlar geri giremiyor, ölüler-sevilenler salona çürük bir koku yayıyor ve koltuklar oldukça rahatsız; sıkıldım, tahammülümü yitirmek üzereyim. elbet az sonra bir yerlere kaçınıp, seyretmek uğruna oturup sıcak bir şeyler içer, yanıt ver(e)mediğim soruları düşler, yoldan geçenleri izlemeye oyalanır, sonra da yarınıma dönerim. bana ne anladığım sorulmaz. ben karışmaya, müdahil olmaya heveslendirilemem, oyunumu severim lakin oyun bana göre değildir, kaybolma isteğim giderilmez, umudum körüklenemez, gecem elbet biter ve ben yorgun ayaklarım, yitik heveslerim ve inik gövdemle masama dönerim. cebimde hazır istifalar bekler, sevgiden tanımım eksiktir, sık özür dilerim ve dilimin ezberi zayıftır, her yemeği kaçırışım her masaya geç kalışımdandır, zamanım yetemez, çokça tökezlerim. kollarını açıp açıp kuşlara doğru koşturduğum bir avlum vardır, çok gider çıplak ayaklarım denizine, sırf kendimi seninle değişebilmek; sırf dalgalarını seyre dalabilmek için.

https://wesawitbefore.blogspot.com/2024/03/ben-uzun-anlamlar-severim.html

--

--