Beni Yıka!

Rabia Battal Genç- 馬嘉琪
Türkçe Yayın
Published in
3 min readDec 23, 2020

“Tanrı bize iki yuvarlak organ verdi. Biri düşünmek diğeri oturmak için. Başarı hangisini kullandığınıza bağlıdır.”- Ann Landers

Geçenlerde çok uzun süredir yazmadığımı farkettim. İhtiyacını hissediyordum ama bir şekilde vakit bulamıyordum. Her ne kadar içinde olduğumuz için farkında olmasak da bir şeylere vakit bulamama durumu bizim kronik hastalığımız.

Özellikle 2020 ile anladık ki, vaktimiz ne kadar çok olursa o kadar hiç bir şey yapmıyoruz, yapamıyoruz. “Hayat meşgalesi işte” lafının ardına sığınamadığımız, suçu zamana atamadığımız şu dönemde sıradaki günah keçimiz neydi peki? Günah keçisine ihtiyacımız yok, tek engel kendimiziz aslında. Tek engel hayatımızın felsefesini üretkenlik üzerine kurmak yerine tüketim temelli kurmamız.

Günah keçisine ihtiyacımız yok, tek engel hayatımızın felsefesini üretkenlik yerine tüketim temelli kurmamız.

Gelişmeye devam eden teknoloji tüketim konusunda bize sürekli farkında olmadan fısıldıyor. Şuan içimi kalemle değil de tuşlarla döktüğüm için cümlemi şöyle düzelteyim; teknolojiyi hayat kalitemizi arttırmak yerine rahatımızı arttırmak için kullandığımız için tüketim, israf selinde boğuluyoruz.

Önce kendime sonra çevremdeki insanlara bakıyorum. Bakıyorum ve mutlu olan, hayatından zevk alan, şükreden çok az insan görüyorum. Yetişmekte olan nesile bakıyorum çok azının hayat kalitesini arttırmayı amaçladığını görüyorum. Genelde çocuğundan yetişkinine herkeste kolay yoldan istenileni yerine getirme durumu var. Varlık nedenimizi unutmuşuz ve anı kurtarma derdindeyiz sadece.

“Koca ülkenin üzerinde ‘beni yıka’ yazıyor.”

Yakın zamanda Ahmet Şerif İzgören hocanın bir kitabını bitirdim. Kitabı okurken birçok yerinde beynimden vurulmuş gibi oldum açıkçası. Kitabın bir yerinde “Ben ülkedeki insanları üzerinde ‘beni yıka’ yazan arabalara benzetiyorum. Hatta koca ülkenin üzerinde ‘beni yıka’ yazıyor.* diyor Şerif Hoca. Sürekli armudun pişmiş halde ağzımıza gelmesini beklemek bizi annelerin vitrininde hiç kullanılmayan tabak takımı gibi tozlu bir hale getirdi, yaratıcılığımızı paslandırdı.

Zaten herkesin prenses olmaya uğraştığı bir dünyada da yedi cüceler ancak masallarda mutlu olabilir.

Tozlanmanın akabinde gülmeyi unuttuk. Sürekli tüketmek bir süre sonra bize haz vermez oldu çünkü. Gülmeyi tekrar hatırlayabilmek için bir şeyler yapmalıydık ve işe dış görünüşümüzden başladık. Herkesin tek tip olma çabasından bunu çok rahat çıkarabiliriz. 18 yaşında bir gencin burnunu yaptırmak için para biriktirmek yerine neden kitap biriktirmediğini ciddi bir şekilde sorgulamamız gerekir. Bence gülebilmek, mutlu olabilmek insanın kendi olmasında saklı.

Neden mutlu olmak sadece masallarda olan bir özellik olarak kaldı? Kimse bize masallardaki gibi “sonsuza dek mutlu yaşadılar” garantisi vermiyor, vermemesi de gerekir. Her şeyin zıddıyla var olması bizim için asıl mutluluk değil mi aslında? Gece olmadan gündüzün değerini, soğuk olmadan sıcağın, kötü olmadan iyinin değerini bilemeyeceğimiz gibi hüzün olmadan da mutluluğun değerini bilemezdik.

“Sonsuza dek mutlu yaşadılar…”

Her şeyi elde etmiş, dışardan çok mutlu görünen insanlar varlık amacının bittiğini düşünüp kendini hayattan emekli etmeyi tercih ederler. Demek ki “sonsuza dek mutlu” yaşamak aslında bizim sandığımız gibi bir şey değilmiş. Şerif Hoca yine aynı kitabında der ki: “İntihar görüp görebileceğiniz en gerçek, dürüst ve acı özeleştiridir.*

Hayatın çetrefilliğine karşı en güçlü silahın olan gülümsememizin elimizden alındığı bu dönemde daha fazla gülmemiz gerekiyor. Kendinize gülümseyemezseniz kimseyle beraber gülemezsiniz. Mutlu hissetmeseniz de gülün, beyin saftır hemen inanır.

*İzgören, Ahmet Şerif. Şu hortumlu dünyada fil yalnız bir hayvandır: İletişim, başarı ve hayat üzerine. 144. bs Ankara: Elma Yayınevi, 2020.

--

--

Rabia Battal Genç- 馬嘉琪
Türkçe Yayın

Language Teacher | Automation Test Engineer ✨https://www.instagram.com/rabiabattal/ ✨https://www.linkedin.com/mwlite/in/rabiabattal