Benim Ütopyam

Elif Erdem
Türkçe Yayın
Published in
3 min readAug 15, 2020

Ne güzel olurdu değil mi? Herkesin birbirini sevdiği, saydığı, kimsenin ne insanlara ne hayvanlara zarar vermediği, geçim sıkıntısı yaşamadığı, intihar etmediği, işsiz-parasız kalmadığı, sokakların birbirine selam veren, gülümseyen insanlarla dolu olduğu bir dünya.

Tarih bu düzeni yaratmaya çalışanların isimleriyle dolu. Kendince ütopik bir düzen kurup, öldürmeyi, şiddeti yasaklayıp, insanları bu düzene dahil etmek için kılıç zoru kullananlarla. Herkesin dürüstçe yaşadığı bir toplum yaratabilmek için tanrının kendisiyle konuştuğunu iddia edip yalan söyleyenlerle. Korkunç bir ikiyüzlülükle, insanı ikiyüzlü olmaya mecbur eden kısır bir sistemle bezenmiş hem geçmiş hem şimdi.

Ne yapacağız? Ne yapabiliriz? Ne yapmalıyız?

Herkesin kendince bir doğrusu var. Her kafadan bir ses. Bunu değiştiremeyiz, keza değiştirmemeliyiz de. Asıl sorun, hem ütopyaların hem de gerçek dünyanın asıl ve gerçek sorunu şu: Yüzlerce farklı doğrunun olduğu bir dünyanın tek bir doğru ile yönetilmeye çalışılması. Herkesin kendi doğrusunu diğerlerine dikte etmek istemesi. Basit bir örnek: Herkesin kadınların nasıl giyinmesi gerektiği ile ilgili bir fikri vardır. "Ben çarşaf giymek istiyorum" cümlesinde hiçbir sıkıntı yoktur lakin "Kadınlar çarşaf giymelidir" sıkıntılı bir cümledir. Tıpkı "Kadınlar çarşaf giymemelidir" cümlesi gibi. Çünkü öznesi milyonlarca insanı kapsayan ve sonu '-malı, -meli' ekiyle biten her cümle yanlıştır. Milyonlarca insanın kendilerince milyonlarca doğruları ve yanlışları vardır, insan denen bu canlının fikirleri gereklilik kipi ile biten tek bir cümle ile yok sayılamaz.

Bir Tanrıya inanabilirsin. Ayakkabının içinde yaşayan tek boynuzlu ata da inanabilirsin, beni ilgilendirmez. Ama tek boynuzlu at rahatsız olmasın diye ayakkabımı nasıl giymem gerektiğini söylediğin gün seninle problem yaşarız! Tek boynuzlu atı bu ülke ile ilgili verilecek kararlara dahil ettiğin zaman seninle büyük bir problem yaşarız' Matthew Schultz

İşte benim ütopyam böyle bir şey. Herkesin kendi gerçeğini yaşadığı ve kimseye karışmadığı bir dünya. Nasılını bilmem, pek de mümkün değil zaten. Zira insanları hazır bir düzene ayak uydurmaya ikna etmek, kendi düzenlerini-gerçekliklerini yaratmaya ve bir başkasının gerçekliğine saygı duymaya ikna etmekten daha kolaydır. Bu durumda herhangi bir başka ütopya benimkinden daha olası görünüyor.

Ne garip değil mi 'Kimse kimseye karışmamalıdır' temalı bir yazı yazarken bile aslında birilerine karışıyor olmam? Kimsenin kendi düşüncesini bir başkasına zorla kabul ettirmediği bir dünyanın hayalini kurarken bile kendi düşüncelerimi temel almam? Belki de dürüst bir toplum için yalan söyleyenler, cinayet işlenmeyen bir dünya için savaşıp insanları öldürenler hakkında ahkam kesmek bu kadar kolay değildir. Belki de ütopik bir dünyaya giden yol distopik bir düzenden geçiyordur. Bilmiyorum. Sadece daha özgür, daha mutlu, daha bağımsız, daha 'birey' olmak istiyorum.

Şarkı önerisi: John Lennon — İmagine

--

--