Beyaz Yakalık Tam Bir Tutsak İkilemi

Arda Korkmaz
Türkçe Yayın
Published in
4 min readJan 20, 2023

Tutsak ikilemi veya orijinal haliyle prisoner’s dilemma.

Prisoner’s Dilemma ve Oyun Teorisi (Game Theory) özellikle sosyal bilimlerde strateji derslerinin temelini oluşturan ve bireylere stratejik yaklaşımları aktarırken kullanılan en popüler konulardan ikisi. İlk duyduğumda nedir ne değildir diye okuyup dururken, artık neredeyse her karar anında bu yaklaşımlara paralel hareket ettiğime şahit oluyorum. Lafı uzatmadan prisoner’s dilemma’yı tanımlamak için hazır bir metni iliştireyim:

İki zanlı bir soruşturma kapsamında polis tarafından göz altına alınmıştır. Polis elinde tutuklama için yeterli kanıt olmadığı için her iki zanlıyı ayrı ayrı hücrelere koyup bir anlaşma sunmaktadır. Anlaşmaya göre zanlılardan biri diğerinin aleyhinde tanıklık eder diğeri ise suskun kalırsa, tanıklık eden serbest kalacak, susmayı tercih eden taraf ise 10 yıl hapse mahkûm edilecektir. Eğer ikisi de birbirleri aleyhinde tanıklık etmez suskun kalırlarsa her ikisi de 1 yıl hapis cezasına, eğer her ikisi de birbirleri aleyhinde tanıklık ederse, her iki zanlı da beşer yıl hapis cezasına çarptırılacaktır.

https://sciworthy.com/how-old-and-young-people-react-to-the-prisoners-dilemma/

Arka kapıdan dolanacak fikirleri bertaraf etmek adına belli başlı kuralları da konuşalım:

Bu çerçevede her iki zanlı tanıklık etmek veya suskun kalmak arasında tercih yapmak zorundadır.

Her iki zanlıya da soruşturma sonuna kadar diğerinin kararını öğrenme imkânı tanınmamaktadır yani farklı odalarda bulunan iki zanlının birbirleri ile iletişim kurma imkânı yoktur.

Aklınızdan neler geçiyor?

Satmayacağını bilsem susarım, birer yıl yatar çıkarız. Peki ya satarsa? Ona güvenmemin bedeli 10 yıl sürerse? Burada giden 10 yıl mı yoksa senin güvendiğin karsı tarafın elini kolunu sallayarak çıkması mı daha çok üzer yaşayan bilir herhalde.

Hiç o telaşa gelemem, o da ben de satalım beşer yıldan bi şey olmaz diyenler de vardır. Baştan kabullenip görece az cezayla sıtmaya razı olmak. Genel eğilimin bu yönde olacağına şüphemiz yok sanırım.

Düşünün ki siz ve arkadaşınız masumsunuz. Talihsizce yanlış zamanda yanlış yerde bulundunuz. Karar alma eşiğiniz biraz değişir öyle değil mi? Arada bağ olduğunda karşılıklı susma eğiliminin artmasını bekleriz.

Aslına bakarsak kazın ayağı pek öyle değil. Gelelim gerçeklere!

Modern (!) iş hayatı başlı başına mükemmel bir prisoner’s dilemma senaryosu. Tek farkı sizi sosyal bir hapishanede, skala adını verdikleri maaş dilimleriyle cezalandırmaları. Susmasını umduğumuz arkadaşımız ise mesai ortaklarımız. Bütün stratejilerde olduğu gibi herkes bireysel fayda değerini maksimize etmenin derdinde. Oysa optimum fayda koordinasyonda saklı.

İnsanlar saf gibi gelirlerini saklıyorlar. Aman nazar değer, aman aramız açılır, o ne kazandığımı duymasın…

Kiminin kendine göre haklı gerekçesi, kimisinin saklı utancı, bazısının kul hakkı var. Bunlar bağımsız değişkenler ve denklemi değiştirmiyor. Günün sonunda arada iletişim olmadıkça çalışana yazan zarar; sisteme toplam fayda sağlıyor.

Bunu okurken kendi gelir kalemlerinizi düşünün. Ama öyle amatörler gibi ay sonu yatan maaşınızı değil, günlük emeğinizin karşılığında size düşen payı düşünün.

100 TL diyelim.

Sabit giderlerinizi 25 TL sayalım. Zaruri ihtiyaçlarımız da 25 olsun.

Kalan 50'nin yarısını o gün yediğinize içtiğinize kısaca lükslerinize sayalım, kalanı ise geleceğe yatırım.

Böyleyse devam, çektiğiniz cefaya değmesi muhtemel bir denklemdesiniz. Ama böyle değilse, yöneticinizin size aslansın kaplansın demesine inanın. Çünkü bu anca ekonomi biliminin işlemediği ormanlarda iş gören bir denklem. Beni övme bana para ver. Çünkü hepimiz para için çalışıyoruz.

İçi karartmaya gerek yok, önce kendi gerçeklerimizle yüzleşmemiz elzem.

Dönelim ikileme;

Maaş beklentiniz nedir? Dünya’nın her yerinde sorulan o irite edici soru. Sanki beklediğimi vereceksiniz de soruyorsunuz. Diyelim ki %70 zamlık bir bütçe var fakat karşımızdaki çalışan %40 dedi. Dünya üzerinde bu durumda zaten hazırlanan %70'i verecek kaç tane şirket var? %40'tan daha azını yapan arsızları denkleme dahi sokmazsak, bu durumda genelde %50 yapıp kendilerini kahraman ilan ederler, o aradaki %20'ler de toplam çalışan havuzunda şirketin kasasında geometrik olarak büyür ve orada kalır. Yani senden benden seken her kuruş kasada birikir, durur.

Biz bu düzende birbirini satıp 5'er yıl yiyen 2 garanticiyiz, kazandığımızı zannederken neyi kaybettiğimizin farkında olmadan takvimler arasında eriyip gidiyoruz.

Bunun yerine koordine olsak, iletişimi artırsak hep birlikte kazanmayı ve kazandırmayı görüşsek 1'er yıl yiyip geçerdik. Yine mahkumuz bu arada çünkü bu oyunu biz oynatmıyoruz.

https://unsplash.com/@pawelskor

Eskiden buna aldanmak daha kolaydı çünkü alım gücü biraz yüksekti. Maaşınla bir şeyler alıp hayal edebiliyordun. Artık denklemin bir çarpanı 0 iken biz hala diğer sayıyı büyütmek için çırpınıp duruyoruz. Sanki çarpınca 0'dan farklı sonuç bulabilecekmişiz gibi.

Peki ya ne olacak?

Devran dönecek…

O iş yaş benden söylemesi çünkü böyle gelmiş böyle gider gibi görünüyor. İnsanoğlu risk almaya eğilimli değil diyoruz; asıl gerçek riskin içerisinde günlerimizi geçirirken. Oysa fırsat maliyeti her geçen gün katlanarak büyüyor. O iş yerinde çürüttüğümüz zamanla, verdiğimiz emekle dışarıda kim bilir hangi kapılardaki rızkımızdan vazgeçiyoruz.

Kariyer uzun, geniş ve akıntılı bir nehre benziyor. Hangi şirketin kayığına binersek elimize bir kürek tutuşturuyorlar ve diyorlar ki çek gidelim sabrın sonu selamet, aslansın kaplansın nidalarıyla akıntıyla yüzüyoruz. Varış noktası az çok belli, çekilecek kürek belli ama her nedense nehrin en güzel manzarasına hep akıntının tersine yüzmeye cesaret edebilenler varıyor.

https://unsplash.com/@sammiechaffin

--

--