Bilim Kurgu Klasiği Doktor Moreau’nun Adası

BUKKALEMUN
Türkçe Yayın
Published in
5 min readJan 11, 2020
H.G. WELLS

Dr. Moreau’nun Adası, İngiliz bilim kurgu yazarı H. G. Wells’in 1896 yılında yazdığı bir roman.

Şu sıralar yavaş yavaş aşina olmaya başladığım bilim-kurgu edebiyatıyla tanıdım kendisi. Tanımamla sevmem bir oldu. H.g Wells’in daha önce üç kitabını okumuş olup onun sayesinde bilim kurgu edebiyatını sevmeye başladım.

Neyse kitabımıza gelecek olursak Avrupa’da canlı hayvanlar üzerinde deneyler yapılmalı mı yapılmamalı mı tartışmalarının olduğu hatta siyasi boyutlar oluştuğu zamanlarda yazar, kendi düşüncesini romanı aracılığı ile göstermiş.

H.g Wells’in kendisini sevmeye başladığımdan dr. Moreau’nun adasını alıp okumaya karar verdim. Konusu açısından biraz demode gelse de yayınladığı dönem için oldukça ses getirmiş bir yapıttır.

Her ne kadar demode olduğunu söylesem de kitap konunun işlenişini, bilimsel gerçeklere dayandırılmasını, toplum eleştirilerini oldukça güzel ifade etmiş.

Zaman zaman gerildiğim bir solukta okuduğum kitap yeni yeni bilim kurguya başlayanlar için kesinlikle tavsiyemdir.

Kitaptan biraz bahsedecek olursak öncelikle kitabı okumayanlar için ağır spoiler içerdiğini söylemem gerekiyor.

Kitap, Edward Prendick isimli bir adamın başından geçen olayları anlatıyor. Bütün kitap Prendick’in etrafında şekillenerek devam ediyor. Prendick, nereden geldiği ya da nereye gittiği belli olmayan bir gemide yolculuk yaparken gemisi kaza yapıyor ve kendisi kazadan sağ çıkan tek insan oluyor. Aslında tek insan değil ama sonunda tek kalıyor. Daha sonra başka bir gemi tarafından kurtarılıyor ve Doktor Moreau’nun Adası’na getiriliyor. Burada Moreau ile tanışıyor ve zamanla onun canlı hayvanlar ile çeşitli deneyler yaptığını görüyor, anlıyor. Başlarda bu durum her ne kadar Prendick’ten gizlenmeye çalışılsa da eninde sonunda Prendick durumu anlamıştır. Durum karşısında Edward Prendick de bilimle ilgilenen biri olduğu için ilk başta Doktor Moreau’ya karşı çıkıyor ve onu engellemek istiyor. Kısaca kitabımızın konusu bu şekilde kitabı okuyanlar okumaya devam edebilir fakat kitabı okumayanlar için tekrardan uyarmakta fayda var çok fazla spoiler var.

Doktor’umuz plastik cerrahiye hayatını adamış birisi. Dr. Moreau adasındaki hayvanlardan insan üretmek istemektedir. Bunda biraz da başarılıdır. Çünkü adada Sırtlan Domuz Adamlardan, Kurt Adamlardan, Köpek Adamlardan çok ne var. Tabi bunlar olurken tamamen toplumdan izole adada geçtiğini unutmamak gerekir.

Edward Doktor’un yaptığı şeyi fark edince ona şiddetle karşı çıkar. Hatta ilk başta adadaki Hayvan İnsanları öncesinde insan sandığından dolayı, kendi hayatı için bile endişe eder. Durumu çabucak anladığındaysa, elinden bir şey gelmeyeceğini fark eder. Adaya ayak uydurmak zorundadır. Adanın kurallarına uymak zorunda buna göre hareket etmekten başka şansı kalmamıştır. Genel olarak kitabın konusu bu şekilde.

İTHAKİ YAYINLARI DOKTOR MOREAU’NUN ADASI

Kitapta beni etkileyen 3 şey mevcut.

1)Kanun. Dr Moreau’nun yarattığı hayvan-insan karışımı hayvanlar bizim gibiler. İki ayak üzerinde duruyorlar, konuşuyorlar, kısmen düşünüyorlar, duygulanabiliyorlar, korka biliyorlar hatta çiftleşebiliyorlar. Farklı hayvanların yüzüne ya da bedenine sahip olunsa da kimisi bir domuzun yüzünü ve yahut çitanın bedenini andırsa da; genel olarak aşırı derecede çarpık bir insan vücuduna sahipler. Orantısız kol ve bacaklar, fazla yakın gözler, orantısız yüz hatlarına sahipler. Doktor her deneyde üzerine biraz daha koyarak insana daha fazla yaklaşmak istemektedir. Bu yüzden önceden yarattığı denemeleri için adanın iç tarafında bir kamp yaratmıştır. Hayvan Adamlar bu kampta Doktor ve yardımcısından kamçılı adamlar olarak bahsederken deneylerin yapıldığı eve ise acılar evi diyorlar. Acılar evi ve kamçılı adamlardan çok korkuyorlar. Ve bu noktada ‘Kanun’ devreye giriyor.

Kanun Söyleyicisi’nden Kanun’un kurallarından birkaçı:

“Dört ayaküstüne inmemek; Kanun budur. Biz insan değil miyiz?”

“Suyu emerek içmemek; Kanun budur. Biz insan değil miyiz?”

“Balık ya da et yememek; Kanun budur. Biz insan değil miyiz?”

“Başka insanları kovalamamak; Kanun budur. Biz insan değil miyiz?”

Kamçılı adamlar ve Doktor için dediklerinden birkaçı:

“Onunkidir Acının Evi.”

“Onunkidir yaralayan El.”

“Onunkidir iyileştiren El.”

“Onundur çakan şimşek.”

“Onundur derin, tuzlu deniz.”

Bu kurallara uymak ‘Kanun’dur. Ve Kanun’a uymamanın cezası her daim ağır olmuştur. Hayvan Halkı bunun bilincinde olduğu için Doktor’dan korkmaktadır.

Alt metnin güzel eleştirilerden olması yazarı sevmek için ideal.

2) Doğanın bilime karşı üstün gelmesi. Belki de en etkilendiğim şey olabilir. Kitapta tüm olayların başladığı an doğanın bilimi yendiği an, hayvan insanların özlerinde oldukları hayvanlara dönmeye başladıkları andır. Ne olursa olsun bilim henüz bunu durdurabilecek seviyede değildir. Ve her zaman doğa kazanır.

Bunu Avrupa’da canlı hayvanlar üzerinde deneyler yapılmalı mı yapılmamalı mı tartışmalarının olduğu zamanda yayımlamasıyla beni kendine daha çok çekmiştir. Çünkü insanoğlu hep çevresindeki ve kendi vücudundaki olayların meydana gelişini merak etmiş bunun için birçok deney yapılmıştır, halen de yapılmaya devam etmektedir. Ve bunu deneyler için denek olarak insan kullanamayacaklarından deney hayvanları kullanarak deneylerini yapmışlardır. Hayvanlarında canlı olduğunu unutarak insan denektense hayvan denekleri tercih ediyoruz. Çünkü neden hayvanlar seslerini çıkaramıyorlar. Haklarını savunamıyorlar. Ama insan deneyleri olunca etik değil, o da bir can gibi şeylerle yer yerinden oynar. Bu konuda aranızdan farklı görüşten insanların çıkacağına da eminim. Ben demiyorum ki insanları kullanalım onları katledelim benim söylemek istediğim alternatifler aransın. Yeni yollar yeni çözümler yeni simülasyonlar yapılarak hiçbir canlı zarar görmesin. Tabi deneyler sayesinde bilimin buralara kadar geldiği aşikâr fakat bilim ilerlerken insanlığımızın gerilmesi ne kadar da ironi.
Hayvanların kullanılarak deney yapılması konusunda ortak bir karara varmak, aynı cevapları vermek mümkün değil. Bilimsel çalışmalar ve deneyler durdurulamaz bunları inkâr etmiyorum çünkü bilim, doğada var olanı anlama sanatıdır. İnsanlığın amacı da doğada var olanı anlamak veya anlamlandırmak olmalıdır. Ama bu demek değildir ki, deney kisvesi altında hayvanlar işkence görsün, hayvanlara işkence edelim.

3) Doktor Moreau’nun bir yaratıcı konumda olması ve yarattığı ya da ürettiği hayvan insanların ise kul olarak algıladım. Bu hayvan halkının kuralları var din gibi, tanrının onları cezalandırmalarından korkuyorlar aynı din gibi, korktukları anda kanunlarını tekrar ediyorlar aynı dua gibi, kanunları tekrar ederken dans etmeleri dini bir ritüel gibi. Bir tanrının olması ve ortada yasakların olması ve bu yasakları çiğneyen canlının varlığı, çiğnene yasakların sonucunda ayıplanma ya da günahkâr olarak nitelendirilme. Çok farklı bir şekilde tanrılaştırılmış Moreau. Hayvan halkının tanrıları öldükten sonra verdikleri tepkiler ve günden güne özlerine dönerek yok olup gitmeleri.

Muhteşem bir kitap, muhteşem bir kurgu, muhteşem bir yazar. Bu anlatılanlar bilimsel gerçeklere dayandırılıp anlatılması insanın aklına şüphe düşürüyor. Gerçekten böyle bir şey var olabilir mi?

--

--