BİR ANEVRİZMA HİKAYESİ
Bayram biterken herkes gibi yoğun bir haftaya gireceğimin farkındaydım. Sırf bu sebeple tatili biraz daha uzatmış, okullar açılmadan bir hafta önce eve dönecek şekilde bütün programımı yapmıştım. Hafta sonu katılacağım bir kursum vardı, oğlanın okulu başlayacaktı, son eksikler için alışveriş yapılacaktı…
Şu an bu satırları bir hastane odasından yazıyorum. Eve dönmeden sadece bir gün önce arabaya valizleri yerleştirirken başıma saplanan ve dünyamı şaşırtan o ağrı neticesinde, kendimi burada buldum. Şimdi sizlere de zaman zaman hemşirelerle, zaman zaman ilaçlarla kesilecek olan öykümü anlatmak istiyorum.
Cuma akşamı, saat dokuz civarlarında arabaya son eşyaları yerleştiriyorduk. Birdenbire, başıma, daha önce hiç hissetmediğim bir acıda ve şekilde bir ağrı girdi. Neye uğradığımı şaşırdım; sanki kafam bir kaskın içinde presleniyor gibiydi. Hemen ardından kulaklarım uğuldamaya başladı, işte o an bir şeylerin ters gittiğine iyice inandım. Eşim de durumu farkedip, “Neyin var?” diye sordu. Ona “İyi değilim, ölüyorum galiba,” dedim. Beni arabanın ön koltuğuna oturtmaya çalıştı. Amacı hemen kapıyı kapatıp beni en yakın hastaneye yetiştirmekmiş ama ben bir anda kendimi hiçbir yere sığamaz hissettim. Kapıyı açıp eve doğru koşmaya başladım. Ne yaptığımın farkında değildim; sadece baş ağrısından bir şekilde kurtulmaya çalışıyordum ve bir yandan müthiş korkuyordum.
Kendimi salondaki kanepeye attım atmasına da, orada da fazla kalamadım. Esen, rüzgar olan bir yer istiyordum; bunun için yatak odasına geçtim. Tam o anda müthiş bir şekilde midem bulanmaya başladı. O sırada aklımdan geçen olasılıklardan çok ama çok korktum. Kulağım ritmik bir şekilde “haşır haşır” etmeye devam ediyordu. Eşime ve anneme sesi duyup duymadıklarını sordum; duymadıklarını söylediler. Hemen tansiyonumu ölçtürmek istedim. Komşudan edindiğimiz tansiyon aleti bize tansiyonumun yirmi ikiye on dokuz olduğunu söylüyordu.
Bu sırada hissettiklerimden bahsetmek istiyorum biraz da. Bilincim açık olduğu için düşünmek ve bazı şeyleri yaşamak çok zor geldi o anda. Öncelikle “ölüm”ün varlığını iliklerime kadar hissettim. Bu durumda birden bencilleşiyor insan, ya da bana öyle oldu. Önce “Buraya kadarmış” dedim, tam bir teslimiyet ve kabulleniş içerisinde. Sonra neleri ıskaladığım geldi aklıma. “Keşke” dedim, “oğlumun büyüdüğünü görebilseydim. Eşimle biraz daha vakit geçirebilseydim. Erken oldu…” Bu sırada eşim başımda sürekli beni ne kadar sevdiğini söylüyordu. Cevap veremiyordum; çünkü her kelime söyleme çabası benim için yeni bir bulantı durumuydu.
Bundan sonrası biraz natüralist bir düzlemde devam edecek; okumak istemeyen bırakabilir. Ambulans gelene kadar tam beş kere kustum; her kusma teşebbüsü başımdaki basıncı bir nebze daha arttırdı. Bu kısır döngü hastaneye varana kadar devam etti. Hastaneye giriş yaptığımızda acil doktoru hemen beyin MR’ı istedi.
Bu sırada ölmeyeceğimi düşünmeye başlamış olmalıyım; kendi kendimle pazarlığa başladım. Kendime daha çok dikkat edeceğime söz verdim, eğer bu durumdan kurtulursam her şey farklı olacak dedim. Doktor da o anda sonuçları vermek için yanımızdaydı: İyi haberler veremiyordu, “kafa içi kanama” vardı. Daha ileri bir tetkik için sabah yeniden bir MR çekeceklerdi.
Hastaneye giriş yaptığımızdan itibaren bunun sadece bir tansiyon problemi olduğuna kendimi inandırmıştım. İlaç verecekler; tansiyonum düşecek, ben de evime sağ salim dönecektim. Ama sabahki haberler akşamdan da kötüydü. Beynimde bir anevrizma vardı. Doktorum anevrizma ile ilgili bir müdahale olana kadar hiçbir şekilde bir uyarana maruz kalmadan beynimi dinlenmeye alacaklarını iletti. Oğlum odadan dışarı çıkarıldı, bana sakinleştirici verilmeye başlandı. Eşim ise operasyonun yapılacağı hastaneye naklim için gerekli görüşmeleri yapmaya başladı.
Hemen o günün, yani cumartesi gününün akşam üzeri kara ambulansıyla yola çıktık. Altı buçuk saat gibi bir sürede operasyonun yapılacağı hastaneye varmıştık. Doğrudan yoğun bakıma aldılar beni.
Ertesi sabah kapalı anevrizma müdahalesi, yani endovasküler yöntemle, başarılı bir şekilde yapıldı. Buradan değerli doktorum ve ekibine beni tekrar hayata döndürdükleri için binlerce teşekkürü borç bilirim. Kasıktaki atardamardan beyine giden damara ulaşarak, açık ameliyat yapmadan, baloncuğun içerisine bir sıvı enjekte etmek suretiyle baloncuğu etkisiz hale getirdiler. Üç gün yoğun bakımda kaldım. Müdahale esnasında verilen genel anestezi dışında, bütün süreç boyunca bilincim yerindeydi. Bu, belki de en büyük şansımdı.
Patlamış bir anevrizma ile hastaneye canlı ulaşma oranının oldukça düşük olduğunu sonradan öğrendim. Genelde baloncuk patladığı anda ölüm oranı üçte bir, bilincin kaybolup beyinde kalıcı bir hasar bırakma oranı üçte bir, bilinç açık olarak hastaneye yetişme oranı da yine üçte birmiş.
Şu anda normal odada herhangi bir komplikasyon gelişmemesi için dua ederek, tansiyonumu normal seviyelerde tutmaya çabalayarak iyileşmeyi umuyorum. Özellikle yoğun bakımda tek başıma kaldığım anlarda çokça düşünme fırsatım oldu. Böyle bir tecrübeden sonra insan ne hissetmeli diye düşündüm. Cevabım “hayatı sorguladım, yeni başlangıç yapacağım” gibi bir klişe olmayacak. Sadece kaldığım yerden devam edebilmeyi istiyorum. Bugüne kadar öğrendiklerimi, anılarımı, geçmişimi elimde tutabilmenin ne kadar önemli olduğunu gösterdi başıma gelenler. O an elimde olan kitabın son on beş sayfasını okumadan her şeyin sonlanabileceğini bilmek de ne yaparsak yapalım bir şeylerin hep yarım kalacağını…