Bir Dişimi Kaybettim, Kalanını Nasıl Koruyorum?

BERAK
Türkçe Yayın
Published in
6 min readAug 16, 2021
Diş çekiminden sonra, kanal ve birkaç dolgudan önce Berak’ın ağzının röntgeni: Belirgin beyazlıklar dolgu, çizgiler ortodonti tedavisi sonrası takılan retainer telleri, saydamlıklar öz dişlerimdir.

Mayıs ve Haziran aylarını kapı kapı diş hekimi gezerek geçirdim. Neredeyse tüm arka dişlerime işlem yapıldı; biri çekildi, birine kanal, kalanına “ağrı yaparsa gel kanal yapalım” dolgusu yapıldı. Bu genç yaşta neden dişlerimde bu kadar fazla çürük oluştuğunu ve diş taşı biriktiğini sorduğumda, çoğu hekim “genetik” ya da “tükürüğünün yapısı” diye cevapladı. Fakat ben, genetik yatkınlığım olsa dahi iyileşmek ve ağız sağlığımı korumak için yapabileceğim bir şeyler olduğuna inanmak istiyorum. Her zaman, her durumda çözümün mümkün olduğuna inanırım ve mesele sağlık olduğunda da bu durum değişmeyecek. Ben yaşayabileceğim en sağlıklı hayatı yaşayayım, en doğru şekilde beslenmek için elimden geleni yapayım da dişlerim tüm bunlara rağmen hız kesmeden çürümeye devam ederse, o zaman “genetik” edilgen açıklamasını kabul edeyim. Şimdi üç aydır araştırıp uygulamaya koyduğum şeyleri aktaracağım ama tüm bunların seneler içinde nasıl sonuç vereceğini yani işe yarar olup olmadığını bilmiyorum; ayrıca bilim insanı olabilirim ama sosyoloğum, biyolog ya da doktor değilim, bu da önemli bir detay.

1. Beden Bir Bütündür: Bağırsak Mikroflorasının Ağız Sağlığına Etkisi

T. S. Dürer, Ağzımızdaki Haberci isimli kitabında ağız sağlığıyla bağırsak florasının oldukça bağlantılı olduğunu yazıyor. Benim de yıllarca farkında dahi olmadığım bir kabızlık problemim var. Belki sizin de haberiniz yoktur, eğer her gün –hatta sabah- büyük tuvalete çıkmıyorsanız müjde, kabızsınız. Belki daha bana özel bir teşhis koyar diye muayenehanesine gittiğim Tijen Hanım, faydalı sayılabilecek tek bir şey söyledi: “Şeker ve unu bırak.” Araştırmaya devam ettim ve bağırsaklarımın, undaki glüteni de, süt ürünlerindeki laktozu da gayet güzel tolere ettiğine yani bunları tüketmeye devam edebileceğime karar verdim; şekere gelince, ikinci başlıkta anlatacağım üzere onun rafine halini hayatımdan tamamen çıkardım. Bunun dışında probiyotik, prebiyotik gıdalar ve bolca taze meyve-sebze tüketmek gerektiğini öğrendim (dürüst olalım, öğrenmekten çok hatırladım). Kombuça içmeye başladım, ev yapımı yoğurt yemeyi sıklaştırdım, diyetimde salatayla meyveyi artırdım. Diyetisyen kuzenim eczaneden, yoğurt için ek bakteri almamı tavsiye etti, öyle yaptım. En önemlisi de bedenime daha iyi kulak vermeye başladım; canımın çektiği besinleri arayıp buluyorum, besleyici ve temiz içeriğe tattan daha çok öncelik veriyorum, daha çok hareket ediyorum, boşaltım durumumu daha dikkatle gözlemleyip kabızlık durumunda müdahale ediyorum.

2. Rafine Şeker Zehirdir, Şekerinse Miktarı Önemlidir

That Sugar Film, Türkçe ismiyle İşte O Şeker belgeseli şeker meselesini anlamakta en önemli bilgi ve motivasyon kaynağım oldu. Özellikle aynı benim gibi ince, uzun bir gencin dişlerinin simsiyah görüntüsü; az şekerli bir hayata kendimi adamamı ve kararlı olmamı sağladı, sağlıyor. Şeker deyince aklımıza beyaz toz bir madde geliyor, ona burada rafine şeker diyeceğim çünkü meyveler, süt, bal ve çeşitli diğer besinlerin içinde bulunan glikoz, laktoz ve früktoz da şeker. Rafine şeker; kilo, halsizlik, bağımlılık yapıyor, kan şekerini dengesizce sıçratıyor ve vücuda faydası olmadığı gibi, çeşitli hastalıklara sebep oluyor. Gıdaların içinde doğası gereği bulunan şekerse faydalı ve gerekli olmakla birlikte, ondan fazla miktarda tüketildiğinde de rafine şekere benzer zararlı bir etki elde edilebiliyor. Örneğin meyve suyu da bir nevi rafine (refined) yani ayrıştırılmış şeker sayılıyor çünkü şekerin oranını dengeleyen şey olan posayı çıkarmış, yememiş oluyoruz. Ben çeşitli sitelerden okuduklarım sonucu kendime günde en fazla 24 gram (6 tatlı kaşığı) ve öğün başına en fazla %5 sınırını belirledim. Elbette bir şeftalinin içinde kaç gram şeker olduğuna ve bütüne oranına takılmıyorum fakat en azından üstünde “şeker eklenmemiştir” yazan paketli ürünlerin etiketlerini okurken ve onları tüketirken bir referansım oluyor. Örneğin şu an dolabımda elma suyuyla tatlandırılmış bir bisküvi var, arkasında 100 gramında 6 gram şeker olduğu yazıyor ve bir pakette 300 gram bisküvi içeriyor. Oranı %6 olduğu için sınırımın üstünde, onu şeker içermeyen bir şeyler, mesela tahin ve cevizle birlikte tüketeceğim. Eğer bütün paketi yersem vücuduma 18 gram (300/100=3, 3x6=18) şeker almış, sınıra bayağı bir yaklaşmış olacağım bu yüzden günün kalanında dikkatli olmam gerekecek. Bu yola baş koyan birinin alışageldiği, bildiği gibi bir “tatlı” beklentisini geçmişte bırakması gerek, eski alışkanlığı alternatif gıdalarla sürdürmek mümkün değil. Yaptığım tatlıların, şeker tüketen birine ne kadar yavan geldiğini görebiliyorum; öte yandan ben, şekersiz çaya sonradan alışanların deneyimlediği gibi, içeriğin tadını çok daha zengin alır hale geldiğimi hissediyorum. Artık meyve sebzenin tadının, kokusunun kalmadığından şikayetçiyiz; merak ediyorum şeker ve tuzun, duyularımızın çıtasını yükseltmesinin bir sonucu olabilir mi bu?

3. Herhangi Bir Şey Yedikten Sonra Dişler Temizlenir

Diş fırçalama biçimimi değiştirdim, artık ağız temizliğimi şu videoda anlattığı şekilde yapıyorum. Eskiden sadece uyumadan önce diş fırçalarken, şimdi ağzıma attığım her şeyin ardından temizlik yapıyorum. Meyve, yoğurt gibi doğal şeyler yediğimde ve dışarıdayken misvak, ana öğünler ve tatlılardan sonra diş macunuyla diş fırçası, sabah uyandığımda ağzımda kötü bir tat varsa gargara, iki üç günde bir de diş ipi kullanıyorum. Hem az atık çıkartma derdim olduğu hem de küresel firmalara güvenmeyip, onlara para kazandırmak istemediğim için plastikle sarılmamış misvak, alırken içimin en rahat ettiği ağız temizliği ürünü fakat misvağın -bir şehirli olarak kaçamadığım- kimyasıyla oynanmış gıdaları yeterince temizlemeye yetmeyeceğinden korkuyorum. An itibariyle bulabildiğim en iyi alternatif; yerli, temiz bir küçük işletme olan Otama Kırkpınar’ın depozitolu diş macunu, gargarası ve her yerde satılan sıradan bambu fırçalar. Bir de fırsat bulduğumda Probident’i denemeye niyetim var. Dişlerimin arasına bir şey sıkıştığını hissettiğim günler de, mecbur, sıradan diş ipi kullanıyorum. Yemek yemiyorsam ağzımın temiz ve ferah olmasına alıştığım için öğünlerim eskisinden de öte düzene girdi; kahvaltı ediyorum, saat 8'i geçmeyecek şekilde akşam yemeği yiyorum, aralarının süresine göre bir veya iki sefer atıştırıyorum. Bu atıştırma boşaltım sistemim gayet iyi işliyorsa rafine şekersiz tatlı ile kahve gibi şımarık bir şey olabiliyor ama çoğunlukla yoğurt, meyve, yulaf ezmeli meyve püresi, kuru yemiş, salata gibi daha besleyici şeyler yemeyi tercih ediyorum. Yemek düzenimle ilgili eklemek istediğim son şey su ile ilgili: Diyetisyen kuzenim yemek yedikten sonra 1,5 saat su dahil hiçbir şey yiyip içmememi söyledi. Bu yüzden öğünlerden önce koca bir bardak suyu yudum yudum bitirdiğimden emin oluyorum fakat nasıl bir su? Sıradaki bölümde değineceğim Gerçek Tıp kitabında anlatıldığı gibi; beklemiş değil, buzdan erimiş ya da bir bardaktan öbürüne tekrar tekrar boşaltılarak hareketlendirilmiş “hafif” su.

4. Geleneksel Tıp ile Önlem ve Tedavi

Bu konunun alt başlıktan öte, kendi yazısı olması gerekir ama kısaca değineyim. Kabızlık yaşamamak için sindirimi kolay şekilde beslenmek yeterli olsa da çabucak çürüyen dişlerim, yoğun diş taşlarım ve kabızlığın işaret ettiği -henüz hastalık olarak vücut bulmamış- rahatsızlığımı iyileştirmek için daha köklü işlemler gerekiyor. Bu doktorların falan söylediği bir şey değil, ben şehirli yaşam biçimimin bedenimde bolca toksin biriktirdiğine ve bunların temizlenmesi gerektiğine kendi kendime ikna oldum. Bunun için de geleneksel tıbbın bilgeliğinin izinde; niyetli açlık, hacamat, yin yoga ve akupunkturla bir sağlık reseti peşindeyim. Niyetli açlık, Gerçek Tıp kitabından öğrendiğim bir tedavi yöntemi. Bu yöntemi ilk, taş düşürmek için kullanan bir akrabamızdan duyduk; sancılı da olsa üç günlük açlık sonunda başarıyla taşlarını düşürmüş olması oldukça ilginçti. Parayla değil; iradeyle alınan, adil bir şifa ve sağlık olanağı sunduğu için bu yönteme inanmak istiyor, kendi üzerimde deniyorum. Henüz bir iki ayda bir 36 saatlik açlıklar yapıyorum, zamanla, kolaylaştıkça süresini arttırmaya niyetim var. Hacamata gelirsek, kılcal damarlardan kirli kanın çıkması için deriye kesikler atılarak ve üstüne kupa kapatılarak yapılan bir geleneksel şifa yöntemi. Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp (GETAT) bölümü olan devlet hastanelerinde denetimli olarak ama genelde, evlerde enformel olarak yaptırılıyor. Aynı zamanda Üsküdar Devlet Hastanesi’nde akupunkturu denemek üzere sıra beklemekteyim. Son olarak kaslarıma sıkışıp kalmış travmaları iyileştirmek adına yin yoga yapıyorum. Bana kalırsa travma yaşamış olmaya gerek yok, yetişkinliğe adım atmış herkesin bilinç dışında barışması gereken şeyler mutlaka oluyor. Beden Kayıt Tutar kitabının nefis bir şekilde açıkladığı gibi yoga; hissizleşmiş, duyarsızlaşmış, anı yaşayamayan, stresli herkese iyi geliyor, hele de travma sonrası stres bozukluğu mağdurlarına… Yoganın bir çeşidi olan yin yogayı pratik etmemin sebebi de; hatha gibi diğer çeşitlerine oranla daha düşük tempoyla pozda derinleşme, sabır, yüzleşme ve duygusal boşalma odaklı yapısıyla daha iyileşme odaklı olması. Buna alternatif olarak nefes terapiyi de övgüyle duydum ama kendim deneyimlemedim.

Üç Ay Sonra

Sonuç olarak şu an kabızlık çekmediğimi şükürle belirtirim. Bu yeni beslenme düzenine başladıktan birkaç gün sonra dilimin üstü simsiyah oldu, endişe vericiydi, zamanla sarıya döndü, şimdiyse biraz daha kırmızı ve genellikle eskisi gibi uykudan uyandığımda ağzımda kötü bir tat olmuyor. Annem kaşlarımın dolgunlaştığını gözlemlemiş, ben de dudaklarıma renk geldiğini düşünüyorum. Uyku problemim hiç olmadı ama yataktan kalkma problemim vardı, o da hafifledi. Hacamattaysa hala bedenimden gaz, pıhtı ve köpük çıkıyor ki bunlar iyiye işaret değil. Bu mesele ne zaman sağlık ihtiyacından çıkıp hobiye dönüştü emin değilim ama öyle bir şey oldu gibi, zira aslen turp gibi kadınım.

berak | Instagram | Twitter | Mail

--

--

BERAK
Türkçe Yayın

Daha iyi bir hayat, benlik, dünya isteyenler için ruhsal besin üretiyor. Bazen.