from http://fashioncambodia.blogspot.com

Bir İşkence Metodu Olarak Kamboçya Düğünleri

Tam farklı kültürlere saygılı olacağım, bir sinir krizi geliyor

runaway turk
Published in
4 min readAug 26, 2018

--

Bu sabah, güzel bir cumartesi sabahı, saat 5:30'da uyandım. Nedeni manyak CEO’lar gibi bu uyunası saatleri günümün en verimli vakitleri sayıp kahvemi yudumlayarak ajandama bakmak istemem değildi. Yok, ben de her normal insan gibi cumartesi sabahları uyandığımda saatlerde 9:30, hatta 10 gibi sayıları görmek isterim (yazar tosunlar gibi 12'leri bile görüyordu).

Bunun yerine uyandığımda saatler 5:30'u gösteriyordu, çünkü yeni taşındığım evin hemen yanında bir Kamboçya düğünü başlamıştı.

Bu Kamboçya düğünleri çok ilginç şeylermiş arkadaşlar. Geleneksel olarak en az üç gün üç gece sürüyorlarmış ve sabah 5:30 sıralarında başlayıp gece 12'ye kadar sürüyorlarmış. Sürsün tabii, eğlensin gençler derdim, şu çalan müzikler olmasa. Hatta müzik demek fazla iddialı, son ses çalınan sesler kümesi diyeyim. Gün içinde hemen hemen aynı melodi gıy gıy çalınıyor, genelde iki saatte bir azıcık değişip biraz yeni bir gıy gıya dönüşüyor. Daha önce zevkler ve renkler farklıdır sözünün sınırlarının bu kadar genişleyebileceğini düşünmemiştim.

Şimdi benim bugün için, bu güzel cumartesi günü için planım tüm gün evde pinekleyip Avrupa Yakası izlemekti. Ama insan beş buçukta kalkınca, ne kadar tembellikle dolu olursa olsun planlarını hayata geçirmekte zorlanıyormuş. Ben de bilgisayarı açmaya bile üşendiğim iki saat boyunca gırç gırçlı sesleri dinleyerek tavanı izledim. Saat sekiz sularında internetten Kamboçya düğünlerini araştırdım ve yukarıda okuduğunuz bilgilere ulaşarak en az üç gün boyunca bu iki gencin hayatlarını birleştirmesinin benim hayatımın da bir parçası olacağını anladım. Avrupa Yakası’nı bu sesler eşliğinde izleyecektim artık.

İlk bölümü bitirdim, ikinci bölüme tıkladığımda yaşlı bilgisayarım klasik teklemelerinden birini yaşadı. Sık yaşanan bir durumdur ve normalde aramızda lafı olmaz ama bu sefer bir anda kendimi bilgisayara ufak bir yumruk atarken buldum. Bilgisayarın ekranı titrerken bir baktım ki ben acayip sinirliyim. O anki ruh halimin bir cumartesi sabahıyla alakası yok. Bilgisayar desen benden yediği yumruğun etkisiyle iyice elden gitmiş. Kesintisiz şekilde detone olan bir adamın gırç gırç sesleri eşliğinde aynı sloganı tekrarladığı bir müzik çalarken, acilen evden çıkmam gerektiğini anladım, yoksa kendim dizi karakterine dönüşüp ayna yumruklamalı sinir krizlerinden geçirecektim.

Bu çocuk şarkısı en çok kullanılan işkence şarkılarından biriymiş

Aynı melodiyi böyle tekrar tekrar çalmak düğün için ilginç bir tercih olsa da işkence yapmakta kullanıldığı bilinen bir yöntem. Hatta CIA’in gözaltına alınanlara hangi şarkıları aralıksız dinleterek işkence yaptığı da biliniyor. Son seste sürekli aynı şarkıyı dinlemek tüyler ürperten, insanları delirten bir psikolojik işkence yöntemi. Özellikle bugün dinlediklerimden sonra tüylerim ayrı ürperdi, benim gibi psikolojik bünyesi zayıf bir insan birkaç saat bile dayanamazdı bu yönteme. Bir de sanatçıların insanlar eğlensin diye yaptığı şarkıların bu amaçlara alet edilmesi onlar için de berbat bir durum olmuş, içlerinden bir çoğu yapılan bu işkenceleri protesto etmiş. Rage Against the Machine grubundan Tom Morello “Size yazıklar olsun. Benim yapılmasına katkıda bulunduğum müziğin insanlık suçlarında kullanılması midemi bulandırıyor. İşkenceye bir son vermeli ve Guantanamo’yu kapatmalıyız” demiş. Beyaz Saray da “Obama başa geçtiği gibi bu yöntemi kaldırdı, artık kullanılmıyor. Başkan ‘gelişmiş sorgulama yöntemleri’ni yasakladı.” demiş (Bunları hep Washington Post’tan öğrendim). Ama Trump denen eşşek geri getirmeyi planlıyormuş (Discovermagazine sitesinden öğrendim).

Bruce Sprıngsteen’i bir kere dinlemek bile zor gelirken…

Bunun yanında, işkencenin tamamen işe yaramaz bir sorgu yöntemi olduğu ve insanların işkenceden kurtulmak için doğru ya da yalan her şeyi söyleyeceği bilimsel olarak kanıtlanmış bir şeymiş. Hatta insan beyni bu tür zor şartlarda sorgulanırken, sorguya çeken kişinin sorduğu sorularla ilişkili yalan yanlış anılar bile ortaya çıkarabiliyormuş. Yani işkence gören bir kişiden doğruyu öğrenmek diye bir şey yokmuş, hatta söylediği hiçbir şeyin geçerliliği olmuyormuş (Bunu da discoverymagazine’den öğrendim).

Yeni Zelanda ise müzikli işkenceleri ilginç bir şekilde kullanmış. Ülkedeki alışveriş merkezlerinden biri, duvarlarını grafiti ile kaplayan gençlerden kurtulmak için sürekli olarak Barry Manilow’un Can’t Smile Without You şarkısını son ses çalmaya başlamış ve grafitici gençler gelmez olmuş. İşte o şarkı:

hakikaten de şarkı grafitinin müzik dünyasındaki zıddı gibi

Kamboçya düğününden git gide uzaklaşıyorum ama değil mi? Sonuç CIA’inkine biraz benzer olsa da bu düğündekilerin hiçbir kötü niyeti, işkence planı yok tabii. Hatta bir teyzeye dönüşüp oraya gitsem ve “Müziği biraz kısar mısınız evladım?” desem, bana ikram etmedikleri yemek içecek bırakmazlar ve acayip tatlı davranarak içimi suçluluk duygusuyla doldururlardı. Ama evde ikramlardan güvenli bir uzaklıkta otururken, Kamboçya’ya ilk taşındığımda şehrin Facebook grubunda gördüğüm “Evimin yanında devamlı düğün oluyor, bu yüzden erken taşınsam depozitomu geri verirler mi?” sorusuna da yepyeni bir anlayışla bakıyorum. Ve benim evin sokağında düğün sezonu başladıysa soruyorum: Benim depozitoyu geri verir misiniz kardeşim?

Sizi zamanında işkencelerde kullanılmış, ironik şekilde Kamboçya düğünlerine ilişkin hislerimi tercüme eden bir şarkıyla baş başa bırakıyorum:

Facebook | Twitter | Instagram | Slack | Kodcular | Editör | Sponsor

--

--