Bu bir hastalık.
Tek başına savaştığında, dışına çıkabiliyorsun; bu aklın, bu bedenin, bu insanın, tüm bunların ötesine geçebiliyorsun. Doğru ve yanlışa gerek kalmıyor. Güzel ve çirkine. Yaşlı ve gence. Niye ihtiyaç kalsın ki, gerçek apaçık karşında durmuyor mu? Ya da sahte olan? Ve daha da iyisi ikisi birden? Hangisinin gerçek, hangisinin sahte olduğundan şüphen mi var? Durduğun yerden nasıl ayırt edebilirsin gerçek olanı sahte olandan? Bak, tüm organların can atıyor görevini yerine getirmek için.
Git dokun sahteye ve gör gerçeği. Git dokun gerçeğe ve gör sahteyi.
Nedir sahte ve nedir gerçek? Kan gerçek midir? Nefes gerçek mi? İçtiğin bu su, gerçek midir? Evet ise cevabın, insan da gerçektir. İnsan gerçekse ölüm de gerçektir. Peki yaşayan bir insan gerçekse, ölmüş bir insan da gerçek midir? Neyle yaşar insan, kan, hava ve su ile mi? Biri eksilse, ölüm vurur onu. O halde ölü bir insan gerçek midir artık? Ölü bir insan neye ihtiyaç duyar? Daha da doğrusu ölü bir insan, bir şeye ihtiyaç duyar mı? “Evet, duyar.” ise cevabın, sen sahtesin. “Hayır, duymaz.” ise cevabın, sen de sahtesin.
Ve durup sormak gerek, sen, ey konuşan, sen nesin? Gerçeğin ta kendisi mi yoksa gerçeğin postuna bürünmüş, sahteliğin ta kendisi mi?