Bundan Sonra Nasıl Olacak?

Sami Abdullah Bakırcı
Türkçe Yayın
Published in
7 min readApr 24, 2020

Büyük Veba Salgınından Sanayi Devrimine — “AI” Devrimin Kara Vebası Covid - 19 olabilir mi?

Parts Of Life — Paul Kalkbrenner

Tarihin kritik dönemeçlerinin, yaşandıkları dönemlerdeki sosyal yaşamı, ekonomik ve siyasal kurumları nasıl etkilediğini anlamak, bizi bugünün mevcut yoksulluk ve zenginliğin sebeplerini anlayabilmeye götürür. İnsanlığın bugünkü durumuna ışık tutarak, neden bazı devletlerin kapsayıcı ekonomik ve siyasal kurumlara sahip olduklarına açıklama getirebilmemizi sağlar. Ve böylece geleceği tasarlamamızı kolaylaştırır.

Kritik dönemeçlerin doğası dönüşüm süreçlerinde hızlandırıcı etki göstermeleridir. Bu yönden toplumların mevcut ekonomik ya da siyasal dengelerini bozabilen sonuçlar doğurabilirler. Yani kritik dönemeçler, toplumların rotasında keskin dönüşlere yol açabilecek önemli etkenlerdir.

14. yüzyılda dünyayı etkisi altına alan Büyük Veba salgını, Batı Avrupa ve Doğu Avrupa ’da oluşturduğu sonuçlar açısından bugünü yorumlarken okumaya değer ve etkileyici bir tarihi kritik dönemeçtir.

14. yüzyılda dünyayı etkisi altına alan Veba’nın yarattığı etkinin günümüzün şekillenmesine nasıl etki ettiğine bakalım. Bugün COVID-19, görüldüğü yerlerde enfekte olmuş hasta sayısında ortalama %2 ölüm oranıyla ilerlerken, Veba o dönem görüldüğü her bölgede toplam nüfusun yaklaşık yarısını yok ederek, 1348 'de Avrupa ’nın kuzeybatı sınırı olan İngiltereye kadar ulaşır.

Kara Vebanın Avrupa’ya Yayılması

Kapıya dayanan çaresiz musibet karşısında o dönemler yapılabilecek tek şey dua etmektir. Ülke genelinde dualar edilir ama bu dualar maalesef hiçbir işe yaramaz. Veba İngiltereyi’ de vurur ve nüfusun yarısını yok eder. Anlaşılabilir nedenlerleden ötürü çok sayıda insanın aklını kaçırdığını da tarih bize söylüyor. Salgının insanları nasıl etkilediğini merak edenler için; Giovanni Boccaccio’nun Veba salgını döneminde Floransa ’da yazdığı The Decameron eseri okunabilir.

Bu tür bir felaketin bireysel etkileriyle birlikte toplumsal yapı ve kurumlar üzerinde çok büyük etkileri olması da kaçınılmazdır.

Ve kaçınılmaz olan olur. Veba tüm Avrupa gibi İngiliz toplumu üzerinde de sosyal, ekonomik ve siyasal açıdan dönüştürücü bir etki yaratmakla kalmaz, modern dünya temellerini oluşturan zemini de hazırlar.

Nasıl mı?

14. yüzyıl Avrupa’ sında siyasi yapı olarak köylülerin toprağa, toprakların soylulara ve soyluların da Krallara bağlı olduğu feodal yapılar hakimdi. Yani zenginliğin çok sayıda köylüden az sayıda soyluya doğru aktığı son derece sömürücü bir sistem vardı. Hatta Batı, ileriki yüzyıllarda başlayan sömürü (kendi deyimleriyle kolonileşme) sürecinde, Orta Çağ’da kendi halkları üzerinde uygulayıp tecrübe ettiği kurumsal yapıları yeni dünyanın sömürülebilir halkları için daha da acımasızca uygulamaktan kaçınmaz.

Konuya dönelim.

Velhasıl vebanın nüfusun yarıya yakınını yok etmesi sonucu yarattığı iş gücü kıtlığı, 14. yüzyıl Avrupa’sındaki bu feodal yapıyı temellerinden sarsar. İleride Fransız Devrimine kadar gidebilecek bir sürecin kapıları açılır. Tüm Avrupa’da köylüler, ücret ve koşullarda iyileştirmeler ister. Her devlet kendince önlemler alır, kimi devletler başarılı olur. Ancak İngiliz devletinin aldığı önlemler işe yaramaz ve hatta 1381'de Watt Tyler önderliğindeki İngiliz köylüleri Londra’nin büyük kısmını ele geçirir. İsyan bastırılsa da feodal sömürü düzeni giderek kan kaybederken kapsayıcı bir işgücü piyasası gelişmeye başlar ve işçi ücretleri yükselir. Feodal yapı ilk kez kitleler tarafından sorgulanabilir bir hale gelmeye başlamıştır.

Bu sürecin etkisiyle 15. yüzyıl başında VII. Henry döneminde uygulamaya sokulan yasalar ve kapsayıcı kurumlarla İngiliz ihracat sanayiinin temelleri atılır. İngiltere, artık bir hammadde ithalatçısı değil, kapsayıcı ekonomisiyle Avrupa’nın yüksek teknolojiye dayanan bir sanayi merkezine dönüşür.

Buraya kadar Veba salgınının İngiltereyi nasıl etkilediğini okuduk. Peki Emin Çapa’nın meşhur konuşmasında sorduğu gibi bir soruyla Veba salgını ve etkilerine bir de Avrupanın diğer tarafından bakalım.

İngiltere’de salgın sonrası kapsayıcı işgücü piyasaları ve kurumlarının temelleri atılıyorken Avrupa’nın diğer bölgeleri, mesela doğusundaki feodal yapı neden bozulmuyordu? Doğu Avrupa’nın köylüsü neden harekete geçmiyor, İngiltereye benzer hareketler neden oluşmuyordu? Batı Avrupa ’da kapsayıcı kurumlar ve yasalar çıkıyorken Doğu Avrupa neden bir türlü modernleşemiyordu?

Tarih bize bunun sebebi olarak kıtanın doğusunda, batısına nazaran şehirlerin daha zayıf, nüfusun daha az ve feodal yapının hakim güçlerinin daha güçlü olduğunu gösteriyor. (Adamlar yememiş içmemiş, asker basmışsa.)

Batı Avrupa’daki işçiler kendi başlarına bakabilecek kadar kalabalık ve güçlüyken Doğu Avrupa ’daki işçiler biraz daha özgür olmak şöyle dursun, var olan özgürlüklerini dahi kaybetme korkusu yaşıyorlardı.

Burada “Coğrafya kaderdir.” teorisine sığınabilir miyiz? Hayır, sanmam. Devam edelim.

14. yüzyılda Veba Salgını öncesinde Doğu ve Batı Avrupa arasında ekonomik ve siyasal yapı olarak farklar çok çok az olsa da, salgın sonrası süregelen değişimler sonucunda 16. yüzyıla geldiğimizde ikisi ayrı dünyalara dönüşmüşlerdi. Aynı problemi yaşayan kıtanın bir tarafı bir işgücü piyasası geliştirebilirken, diğer taraf bir türlü modernleşememiş, geri kalmıştı. Ve bu durum, aradan geçen yüzyıllarda farkın açılmasına sebep olmuştu.

İngiltere ve devamında Kuzeybatı Avrupa’dan doğan sistem, tüm dünyayı etkisi altına aldı. Veba sonrasında oluşan işgücü piyasası ile İngiltere’ de şirketleşmeler başladı, bu şirketlerin himayesinde (bkz. East India Company) kolonileşme süreçleri hızlandı. Bölgesel etkilerle Fransız Devrimine giden bir yol açıldı, sanayi devrimini takip eden modernleşme süreçleriyle biz bugün Endüstri 4.0 dediğimiz eşiğe kadar ilerledik.

Ve 2020 yılına geldik. 1346 Kara Vebası sonrası oluşan hareketlenmelerle şekillenmeye başlayan ve gelişen Batı Paradigmalarının önderliğinde tüm insanlık olarak IoT devrine, dijital devrime, Endüstri 4.0 dediğimiz insanlık tarihinin en kritik dönemeçlerinden birine geldik…

Tam burada, modern asrın ilk ve muhtemelen son olmayacak olan pandemiği Covid-19 virüsüyle dengelerimiz bozuldu, devletler, şirketler stratejilerini değiştirmek zorunda kaldı. Online çalışma modelleri, evlere servis ağları, sokağa çıkma yasakları vb birden tüm kurumlarda ana gündem başlıkları oldu.

Bugün dünyada pek çok insan “Bundan sonra ne olacak?” sorusunu soruyor kendine.

Milyonlarca insan haberleri takip ediyor, piyasaları, krizleri, doğabilecek fırsatları düşünüyor, nasıl bir düzenin, nasıl şirketlerin, toplumun ve bireylerin bizi beklediğini merak ederek..

Covid 19 'un yıkımı tabii ki Ortaçağ Vebası gibi olmayacak, ama dönüştürücü ve dijital devrim yolundaki hızlandırıcı etkisinin büyüklüğü tahmin edilebilir.

Peki biz, bundan sonra kim gibi olacağız? Ortaçağ vebası sonrası modernleşen İngiltere ve Kuzeybatı Avrupa gibi mi yoksa mevcut, hantal sistemine devam ederek geri kalan Doğu Avrupa gibi mi?

Yukarıda aynı problem sonrası farklı sonuçlar doğuran iki coğrafyanın durumunu anlatmaya çalışırken bu farkın “Coğrafya kaderdir.” söylemi ile açıklanabilirliğini sormuş ve buna inanmadığımı belirtmiştim. Buna inanmıyorum çünkü aslında açıkladığım iki toplum arasındaki en temel farkın Ingiltere ’deki güçlü sivil toplum olduğunu biliyorum.

Evet, 1346 Vebası sonrası İngilizlerin en hızlı modernleşen, teknolojik gelişme kaydeden ve zenginleşen ulus olmasının en büyük sebebi güçlü sivil toplum anlayışıydı.

Fütüristler, 22. yüzyılda insanlığın COVID-19 gibi virüslerle mücadele edeceğini söylüyor. Her krizin, dönüşüm hızlandırıcı etkiler bırakacağını düşünerek, eğer bu yüzyılda ve Endüstri 4.0, IoT, Makine Öğrenmesi vb. süreçlerinde öncü bir toplum olmak istiyorsak, güçlü bir sivil toplum inşa etmeliyiz.

Türkiye’de maalesef sivil toplum kuruluşlarına üyelik, gönüllülük ve bağış düzeyleri oldukça düşük. Halkın %5 ’i sosyal nitelikte bir sivil toplum kuruluşuna üye ve %2 ’si sosyal nitelikte bir sivil toplum kuruluşunda gönüllülük yapmaktadır. Bırakalım gönüllülüğü Türkiye’ de son bir yılda sosyal/sportif/kültürel bir sivil toplum kuruluşunun faaliyetlerine herhangi bir şekilde katılarak STK etkinliklerinde sosyalleşen nüfusun oranı %11 bandında seyrediyor.

Türkiye’de Sivil Toplum Katılım Yaygınlığı

Ve Türk insanının boş vakit etkinliklerinin başında evde misafir ağırlamak (%80,4), başkalarına misafirliğe gitmek (%73,6), arkadaşlarla buluşmak (%68,9), siyaset tartışmak (%35,4), herhangi bir hobiyle ilgilenmek (%32,4) gibi faaliyetlerin geldiğini ve bu faaliyetler arasında sivil toplum kuruluşlarının etkinliklerinin bulunmadığını görüyoruz.

Doğal olarak bu katılım oranlarıyla, sivil toplumun ciddi bir yönlendirici etkisi oluşamamaktadır. Klasik deyimle her şeyi devletten bekleyen bir toplum olarak kalıyoruz. Halbuki güçlü sivil toplumun, öncü toplumlar oluşturmanın en temel etkilerinden olduğunu, tarih bize onlarca örnekle gösteriyor.

Her küresel kriz gibi salgınlar sonrasında da ticaret ağları değişebilir, servetler el değiştirebilir, yeni ideolojiler doğabilir, sosyal teşkilatlanma yeniden yapılanabilir. Covid-19 sonrasında bu gibi değişimlerin eninde sonunda gerçekleşeceğini söylemek yanlış bir çıkarım olmayacaktır.

Şahsen bundan sonra ne olacak bilmiyorum ama özellikle endüstriyel üretimin, çevreye etkilerini takip eden biri olarak zaten gönüllüsü olduğum TEMA (Türkiye Erozyonla Mücadele, Ağaçlandırma ve Doğal Varlıkları Koruma) Vakfı gibi özellikle çevre bilinci adına mücadele eden Sivil Toplum kuruluşlarıyla daha yakın ilişkiler kuracağım. Sürdürülebilir Kalkınma alanında çalışan Habitat Derneği gibi STK’ larda daha aktif gönüllü olacağım.

Bu bakış açısıyla, çevremin ve ulaşabildiğim insanların da STK’ larda gönüllü/bağışçı olmaları için çalışacağım.

Bu yazıyı yazarken kabarık bir entelektüel borç biriktirdim. Yazarken etkilendiğim kaynaklarımı aşağıda listeliyorum.

  • Ha-Joon Chang, Bad Samaritans: The Guilty Secrets of Rich Nations and the Threat to Global Prosperity, 2008
  • Why Nations Fail, D.Acemoglu-J.A.Robinson, 2012
  • Türkiye’de Sivil Toplum: Türkiye Ülke Raporu II, TUSEV, 2011
  • The Black Death, Victoria Masson, Historic UK, 2015
  • Bunu Herkes Bilir, Emrah Safa Gürkan, 2019
  • Dar Koridor: Devletler, Toplumlar ve Özgürlüğün Geleceği, D.Acemoglu-J.A.Robinson, 2019

Daha fazla bilgi için faydalı linkler :

--

--

Sami Abdullah Bakırcı
Türkçe Yayın

an avid and curious learner, cultivator. Professional something / Pexels / Softtech