Emanuel, Silvia ve İnce Bıyıklı Adam
Cafe Paradis ve Unutulmaz Misafirleri
Emanuel henüz bir haftadır burada çalışıyordu. Esprili ve sıcakkanlı biri olduğu için çalışanlarla kaynaşması kısa sürmüştü. Silvia’yı ve Luis’i sevmişti bile. Henüz yirmi iki yaşında deli dolu bir delikanlıydı. Etrafına sevimsiz hareketlerle büyüdüğünü kanıtlamaya çalışmaktan ziyade kendi eğlencesinde, diğerlerini fazla umursamayan biriydi. Hayatı keyifli hale getirmeyi severdi. Çoğu şeyde kendini eğlendirecek bir yan bulurdu. Koyu kahve kısa saçları, ortalamadan biraz daha uzun bir boyu, İtalyanlarda sıkça görülen kemikli, karakteristik bir burnu vardı. Çevresinde yakışıklı bir genç olarak görülürdü. Yakışıklılığı aslında fiziksel görünümünden çok kendine katmaya başardığı havasında saklıydı.
Cafe Paradis Emanuelli sekizinci sabahına başlıyordu. “Şiştt Silvia! Silviaa!!” diye seslendi Emanuel. Silvia yapılacak işlerin fazlalığıyla onu ciddiye almayıp koşturmasına devam etti. “Hey Silvi, sana diyorum,” diye üsteledi Emanuel. “Emanuel! Birazdan Luiz gelecek, lütfen beni oyalama.” “Ooo beyaz kurdeleler yakışmış madam.” Silvia bu iltifat karşısında gülümseyip Emanuel’in söyleyeceklerini dinlemek üzere cam kenarına doğru gitti, “Evet nedir mesele?” “Mesele mi! Büyümek için can atıyorsun demek. Bu kelimeler sana fazla. Meseleymiş. On altı yaşındasın Silvi, acelen ne?” diyerek başını sağa sola salladı Emanuel. Silvia kısacık bir an düşündü, bir cevabı yoktu. “Söylesene şu gelen kim, şu sanatçılardan biri mi?” diye sordu Emanuel.
Silvia bu anlarda keyiften dört köşe oluyordu. Emanuel Paris’in en ünlü kafesini tesadüfen bulmuştu, buraların ünlü misafirlerini hala tanımıyordu. Carlo onunla ilgilenmeyip yalnızca iş peşinde koştuğundan bu konuda Silvia’ya muhtaçtı. Silvia ise bu zamanları iyi kullanması gerektiğini biliyordu. Kafenin iç camında yan yana durmuş uzaktan sigarasını içerek yaklaşan günün ilk müşterisi hakkında konuşuyorlardı. Yaklaşık bir dakikaya sığdırmaları gereken konuşma süreleri vardı.
— “Peki sen ne düşünüyorsun?”
— “Hımm. Bi’ düşünelim. Farklı biri olduğu kesin. Sıradan bir çalışan ya da memur olmadığı kılık kıyafetinden, tavırlarından anlaşılıyor.”
— “Doğru bildin. İnce bıyıkları var. Düşün Mancini, sence kimler ince bıyık bırakır?”
— “Bıyıklarını bilmem ama adam sabahın bu saatinde oldukça yavaş hareket ettiğine göre, ya kendi çalışmalarını sürdüren biri, ya da boş gezenin boş kalfası.”
— “Öyle mi diyorsun?”
— “Uzatma Silvia! Söyleyecek misin?”
— “Şu kadarını söyleyeceğim, boş gezenin boş kalfası değil. Sürekli gelenlerden biri. Ama sana kim olduğunu ve mesleğini söylemeyeceğim.”
Silvia keyfi daha da artmış bir şekilde kalan işlerini yapmak üzere arka masalara doğru giderken, dönerek “En sevdiği masa da şu masadır, oraya oturup bir espresso ısmarlayacak,” dedi ve Emanuel’i delirtecek son vuruşu da yaptıktan sonra göz kırparak arka tarafa ilerledi.
İnce bıyıklı adam geldi, Silvia’nın göstermiş olduğu masaya oturdu. Dışarıdaki masalardan kapının hemen girişinde, sağdaki ilk masaydı bu.
“Sabahın yedisinde yetişmek zorunda olmadığım bir işim olmasa asla bu saatte bir kafede kahve içiyor olmazdım. Uyumak varken!” diye yorumda bulundu Ferdinand.
Emanuel müşterinin siparişini almak için yanına doğru ilerledi. “Hoşgeldiniz efendim. Bir isteğiniz var mıydı acaba?”
Adam Emanuel’i kısa bir süre süzerek, “Burada uzun zamandır yeni bir sima görmüyordum,” dedi. “Bir espresso lütfen genç adam.”
Emauel espressoyu masaya getirirken adamla sohbet edip kim olduğunu öğrenmek için sabırsızlanıyordu fakat müşterileri sık boğaz etmek mesleğine ve çalıştığı kafenin ününe uygun düşmeyeceğinden, onlar sohbet etmek için girişimde bulunmadıkça garsonların herhangi bir şey söylemesi uygun düşmezdi. Bu yüzden sessizliğini korudu. Kahveyi masaya bırakırken sigara içmekte olan adamın işaret parmağında çıkaramadığı boya lekeleri fark etti.
Bu ufak gözleminden oldukça memnun olmuş bir şekilde içeriye dönerek Silvia’nın yanında soluğu aldı. “Küçük dostum Silviaaa,” dedi keyifle, “Misafirimiz bir ressam,” diye ilave ederek göz kırptı. Bu defa arkasını dönüp sırıtarak uzaklaşan oydu. İçinden Silvia’ya daha fazlasını da söylemişti: “Bir sonraki sefer kim olduğunu da öğreneceğim. Hatta burada senin bildiğin her şeyden daha fazlasını öğreneceğim. İşte o zamanlar geldiğinde Tanrı buna da şahidim olsun seni eğitmeden önce bir süre kıvrandıracağım beyaz kurdeleli ufaklık Silvia!”
***
Café Paradis hikaye örgüsünde tanınmış kişileri barındıran bir tarihi kurgu hikayedir. İçerisinde geçen tüm olaylar ve diyaloglar yazarın hayal ürünü olup, hiç bir şekilde gerçek olarak düşünülmemelidir. Gerçek hayattan tarihe ya da insanlığa mal olmuş kişilerin kitapta bahsedilen durumlar, olaylar ya da diyaloglarda yer almaları tamamen hayal ürünüdür ve çalışmanın kurgusal doğasını değiştirmez.